Katolik dünyası dini liderini kaybettikten sonra gözler yeni Papa'nın kim olacağına çevrildi.
Milyonların ardından gözyaşı döktüğü Papa II. Jean Paul'ü dini kişiliğinden ziyade siyasal kimliği ile daha çok tanıyoruz aslında.
Kürtajın yasak olup olmaması, eşcinsel evliliklerin kabul görüp görmemesi, ötenaziye müsaade edilip edilmemesi...gibi sorunların yumağında dini açıdan merkezi görüşleri Avrupa'da aydınlatan Papalık oldu.
Zaman zaman küçük çocukları taciz eden papazların aforoz edildiğine, eşler arasındaki cinsel sorunların bu makamca giderildiğine ve İncil'in yeniden gözden geçirilme çalışmalarına paralel hareketlere kalkışıldığını da gördük.
Vatikan'ın dini otoriterliği ya da verdiği dini öğütlerden ziyade biz siyasal olarak Vatikan ve Papa'nın yaptıklarına kısaca bakmak istiyoruz.
Papa kendini bir devlet lideri ve Vatikan'ı da dünyanın merkezindeki yönlendirici bir devlet statüsüne getirdikten sonra Amerika ve Avrupa toplumunu 1970'lerin ortasından ölümüne kadar dini ve siyasal açıdan idare ederken siyasal çatışmalarda da önemli roller aldı.
Avrupa Birliği'nin Anayasal tartışmalarında dini ögeleri oturtmak ve bir nevi dini kuruluş gibi çalışmasını sağlamak için Avrupalı liderler ile dirsek temasını sürdürdü.
Irak ve Afgan'ın işgalinde etkili bir varlık ortaya koyamayan Vatikan, siyasal mesajlarını Avrupa ülkeleri ve kuruluşları üzerinden verirken barış ve demokrasi adına attığı adımlarla ödüller almaya devam etti.
Ancak alınan ödüllerin ve kutlamaların sayısı ile dünyanın aldığı hal pek uyumlu değildi.
Amerika ve Avrupa liderleri üzerinde dini otoritesini tam olarak kullanmayan Vatikan, İslam dünyasının içerisinde bulunduğu durumu pek kabullenemedi. Özellikle Müslümanlara karşı Haçlı savaşı başlatan kişi ve kurumlar karşısında aciz kalındı.
Adına Dinlerarası diyalog ve hoşgörürü denen ilişkiler ağı, tüm dünyada sivil toplum örgütlerine kadar indirgenirken dünya genelinde çatışmalar eksik olmadı.
Yine Müslümanlar ölmeye öldürülmeye devam ediyordu, siviller türlü coğrafyalarda katlediliyor ve pekçok ülkede sürmekte olan iç çatışmalar büyük bir dram olarak dünya kamuoyunun gözünün önünde idi. Katolik devlet liderlerinin başlattıkları işgallere ise etkili bir tepki verilemiyordu.
Birkaç binlik nüfusa sahip ve dünyanın en etkili devleti olarak bilinen Vatikan din devleti dini değil, siyasi adımları ile daha çok anılır oldu.
Yeni Papa'nın kim olacağından ziyade, seçilen yeni Papa'nın İslam dünyasına nasıl bakacağı büyük önem arzediyor.
Vatikan ve Papa ciddi siyasal açılımlardan çok sansasyonel gelişmeler ve kararlarla adından sıkça sözettirdi. Bunların arasında o kadar ilginç eylemler vardı ki,
Papa'yı yaptıklarından çok yapamadıkları ile hatırlamaya devam edeceğiz.
Milyonların ardından gözyaşı döktüğü Papa II. Jean Paul'ü dini kişiliğinden ziyade siyasal kimliği ile daha çok tanıyoruz aslında.
Kürtajın yasak olup olmaması, eşcinsel evliliklerin kabul görüp görmemesi, ötenaziye müsaade edilip edilmemesi...gibi sorunların yumağında dini açıdan merkezi görüşleri Avrupa'da aydınlatan Papalık oldu.
Zaman zaman küçük çocukları taciz eden papazların aforoz edildiğine, eşler arasındaki cinsel sorunların bu makamca giderildiğine ve İncil'in yeniden gözden geçirilme çalışmalarına paralel hareketlere kalkışıldığını da gördük.
Vatikan'ın dini otoriterliği ya da verdiği dini öğütlerden ziyade biz siyasal olarak Vatikan ve Papa'nın yaptıklarına kısaca bakmak istiyoruz.
Papa kendini bir devlet lideri ve Vatikan'ı da dünyanın merkezindeki yönlendirici bir devlet statüsüne getirdikten sonra Amerika ve Avrupa toplumunu 1970'lerin ortasından ölümüne kadar dini ve siyasal açıdan idare ederken siyasal çatışmalarda da önemli roller aldı.
Avrupa Birliği'nin Anayasal tartışmalarında dini ögeleri oturtmak ve bir nevi dini kuruluş gibi çalışmasını sağlamak için Avrupalı liderler ile dirsek temasını sürdürdü.
Irak ve Afgan'ın işgalinde etkili bir varlık ortaya koyamayan Vatikan, siyasal mesajlarını Avrupa ülkeleri ve kuruluşları üzerinden verirken barış ve demokrasi adına attığı adımlarla ödüller almaya devam etti.
Ancak alınan ödüllerin ve kutlamaların sayısı ile dünyanın aldığı hal pek uyumlu değildi.
Amerika ve Avrupa liderleri üzerinde dini otoritesini tam olarak kullanmayan Vatikan, İslam dünyasının içerisinde bulunduğu durumu pek kabullenemedi. Özellikle Müslümanlara karşı Haçlı savaşı başlatan kişi ve kurumlar karşısında aciz kalındı.
Adına Dinlerarası diyalog ve hoşgörürü denen ilişkiler ağı, tüm dünyada sivil toplum örgütlerine kadar indirgenirken dünya genelinde çatışmalar eksik olmadı.
Yine Müslümanlar ölmeye öldürülmeye devam ediyordu, siviller türlü coğrafyalarda katlediliyor ve pekçok ülkede sürmekte olan iç çatışmalar büyük bir dram olarak dünya kamuoyunun gözünün önünde idi. Katolik devlet liderlerinin başlattıkları işgallere ise etkili bir tepki verilemiyordu.
Birkaç binlik nüfusa sahip ve dünyanın en etkili devleti olarak bilinen Vatikan din devleti dini değil, siyasi adımları ile daha çok anılır oldu.
Yeni Papa'nın kim olacağından ziyade, seçilen yeni Papa'nın İslam dünyasına nasıl bakacağı büyük önem arzediyor.
Vatikan ve Papa ciddi siyasal açılımlardan çok sansasyonel gelişmeler ve kararlarla adından sıkça sözettirdi. Bunların arasında o kadar ilginç eylemler vardı ki,
Papa'yı yaptıklarından çok yapamadıkları ile hatırlamaya devam edeceğiz.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005