Peygamberin getirdiğine, yani Kur'an'a, sünnete devam et
Allah yolcuları, kalp adımları ile Hakk'a azıcık yol alınca, ayık zamanlarında göremedikleri birçok acaip şeyleri rüyada görmeye başlarlar. Kalpleri ve sırları öyle hikmetli işler bulur ki, O'na ayık hâlde ermeleri mümkün olmaz
13.04.2023 09:28:00





Allah yolcuları, kalp adımları ile Hakk'a azıcık yol alınca, ayık zamanlarında göremedikleri birçok acaip şeyleri rüyada görmeye başlarlar. Kalpleri ve sırları öyle hikmetli işler bulur ki, O'na ayık hâlde ermeleri mümkün olmaz.
Onlar, oruç tuttu, namaz kıldı. Nefislerinin arzusunu kırmak ve ibâdet çeşitlerini yapmak suretiyle cenneti buldular. Bunu ki buldular, bir başka emir alırlar. Bundan başka yol lâzım onlara ki, o, Hakk'ın yoludur.
Onlar, kulluğu daha çok kalpden yapar, Hakk'a böyle varırlar, O'na vasıl olunca yerli olur, durumlarını açıktan görmeye başlarlar.
Bir kimse, yaptığı işin niçin ve ne olduğunu bilirse, o yolda, gücünü, kuvvetini harcamaktan çekinmez. Bilhassa Hak yolda ve Hakk'ın tâatında çalışmaktan hiçbir yorgunluk duymaz.
İman sahibi, esas gayesine varıncaya kadar rahat ummasın. Onun gayesi Rabbi olduğuna şüphe yoktur. Rahat bekleyen, O'na vasıl olmanın yolunu aramalı...
Peygamberin (s.a.a.v) getirdiğine, yâni Kur'ân'a, sünnete devam et, çünkü bir kimse onları bırakırsa zındık olur. Ve İslâm bağından kendini salıverir. Ateşli darlık ve azap onun ileride hakkı olur. Ve dünyada iken umulmadık sıkıntılara düşer.
İrfan sahibi, Hakk'ın yakınlık kapısına vukuf peyda edip hükümlerin gereğini yapınca, kalbi için Hak tarafından bir başka hâl verilir. İşbu hâlden sonradır ki sözü dinlenir ve kendine uyulması caiz olur.
Bu sebeple Hak'la arasında bağı olmayana ve İlâhî hükümleri yerine getirmeyene uymak caiz olmaz.
Çünkü esas olan, o İlâhî bağa kavuşmaktır. İrfan sahibi, İlâhî bağı, amel ve ihlâsla tahkim ederse, Hak katında ona Azîm adı verilir.
Peygamber (s.a.a.v) efendimiz bu mânada şöyle buyurdu: "Bir kimse öğrenir, amel eder ve öğretirse... melekut âleminde Azim ismi ile çağrılır."
Cehaletle uzlet köşene çekilme. Halkı kalbinde taşımak suretiyle uzlet etmek büyük, bir fesattır. Peygamber (s.a.a.v) efendimiz buyurur ki: "Öğren, hayrını şerrini bil, sonra uzlet et."
Yeryüzünde bir şeyini ümit ettiğin ve çekindiğin bir kişi kalsa, ibâdet köşesinde yalnız oturman doğru olmaz. Senin için korkulacak ve ümit beslenecek tek varlık olmalı, o da: Allah!
İrfan duygum yalnız Hak içindir. Ve O'nun yolunda, O'na yakınlık peyda etmek için çalışırım. O'nun dini için ayaklanır, O'nun rızası için yardım ederim. Bu uğurda başka şeye aklım ermez.
Doğru zât, dinîn acıklı çağrısını duydu... Hemen kalbine ve sırrına emir verdi, onun yardımına koştu.
Halk, yasakları çiğnediği, emirleri terk ettiği ve her şeyi arkaya attığı zaman doğru zât, onun, yâni dinin nasıl yalvardığını ve Rabbinden nasıl yardım istediğini işitir.
Bu işitme sonunda hemen kollarını sıvar, başını diker, ona yardıma koşar. Emirleri yaptırmak, yasaklardan sakındırmak için elinden gelen gayreti sarf eder.
Halka nasihat eder, dini, onların benliğine eritip akıtmaya bakar. Bu işi, Yaratan' ın kuvveti ile yapar. Nefsini, tabiatını, şahsî isteğini ve bilgisizliğini karıştırmaz. Hele nifak hiç yapmaz.
Onlar, oruç tuttu, namaz kıldı. Nefislerinin arzusunu kırmak ve ibâdet çeşitlerini yapmak suretiyle cenneti buldular. Bunu ki buldular, bir başka emir alırlar. Bundan başka yol lâzım onlara ki, o, Hakk'ın yoludur.
Onlar, kulluğu daha çok kalpden yapar, Hakk'a böyle varırlar, O'na vasıl olunca yerli olur, durumlarını açıktan görmeye başlarlar.
Bir kimse, yaptığı işin niçin ve ne olduğunu bilirse, o yolda, gücünü, kuvvetini harcamaktan çekinmez. Bilhassa Hak yolda ve Hakk'ın tâatında çalışmaktan hiçbir yorgunluk duymaz.
İman sahibi, esas gayesine varıncaya kadar rahat ummasın. Onun gayesi Rabbi olduğuna şüphe yoktur. Rahat bekleyen, O'na vasıl olmanın yolunu aramalı...
Peygamberin (s.a.a.v) getirdiğine, yâni Kur'ân'a, sünnete devam et, çünkü bir kimse onları bırakırsa zındık olur. Ve İslâm bağından kendini salıverir. Ateşli darlık ve azap onun ileride hakkı olur. Ve dünyada iken umulmadık sıkıntılara düşer.
İrfan sahibi, Hakk'ın yakınlık kapısına vukuf peyda edip hükümlerin gereğini yapınca, kalbi için Hak tarafından bir başka hâl verilir. İşbu hâlden sonradır ki sözü dinlenir ve kendine uyulması caiz olur.
Bu sebeple Hak'la arasında bağı olmayana ve İlâhî hükümleri yerine getirmeyene uymak caiz olmaz.
Çünkü esas olan, o İlâhî bağa kavuşmaktır. İrfan sahibi, İlâhî bağı, amel ve ihlâsla tahkim ederse, Hak katında ona Azîm adı verilir.
Peygamber (s.a.a.v) efendimiz bu mânada şöyle buyurdu: "Bir kimse öğrenir, amel eder ve öğretirse... melekut âleminde Azim ismi ile çağrılır."
Cehaletle uzlet köşene çekilme. Halkı kalbinde taşımak suretiyle uzlet etmek büyük, bir fesattır. Peygamber (s.a.a.v) efendimiz buyurur ki: "Öğren, hayrını şerrini bil, sonra uzlet et."
Yeryüzünde bir şeyini ümit ettiğin ve çekindiğin bir kişi kalsa, ibâdet köşesinde yalnız oturman doğru olmaz. Senin için korkulacak ve ümit beslenecek tek varlık olmalı, o da: Allah!
İrfan duygum yalnız Hak içindir. Ve O'nun yolunda, O'na yakınlık peyda etmek için çalışırım. O'nun dini için ayaklanır, O'nun rızası için yardım ederim. Bu uğurda başka şeye aklım ermez.
Doğru zât, dinîn acıklı çağrısını duydu... Hemen kalbine ve sırrına emir verdi, onun yardımına koştu.
Halk, yasakları çiğnediği, emirleri terk ettiği ve her şeyi arkaya attığı zaman doğru zât, onun, yâni dinin nasıl yalvardığını ve Rabbinden nasıl yardım istediğini işitir.
Bu işitme sonunda hemen kollarını sıvar, başını diker, ona yardıma koşar. Emirleri yaptırmak, yasaklardan sakındırmak için elinden gelen gayreti sarf eder.
Halka nasihat eder, dini, onların benliğine eritip akıtmaya bakar. Bu işi, Yaratan' ın kuvveti ile yapar. Nefsini, tabiatını, şahsî isteğini ve bilgisizliğini karıştırmaz. Hele nifak hiç yapmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.