Suriye’nin uçağımızı düşürmesi meselesine tek taraflı bakma lüksümüz yoktur.
Konu, elbette Türkiye için hazmedilmesi kolay değildir.
Ancak meselenin, göz ardı edilemeyecek iki önemli yönü vardır:
Uçağımızın düşürülmesi bağlamında Ankara’nın vaziyeti, ak sütten çıkmış ak kaşık değildir, bir.
Akl-ı selimi elden bırakarak intikam ve hınç duygularına kapılmak, Türkiye’nin omuzlarını çökertecek çok daha ağır bedelleri ödemek demektir, iki.
Ankara’yı tahrik ediyorlar.
Hükümeti kışkışlıyorlar.
Sıcak savaş rüzgarları estiriyorlar.
Pire için yorgan yaktırmaya çalışıyorlar!
Başbakan R. T. Erdoğan’ın, Şam yönetimine karşı duygularını ve duygusallığını bilenler, Ankara’yı dalaşa çekmek istiyorlar.
İngiltere, Fransa, İtalya gibi Haçlı ekolleri ve ABD’nin derin lobileri, bölgemizde kendilerine “maliyetsiz” yeni alanlar ve imkanlar açacak bir Türkiye-Suriye dalaşının start almasını bekliyorlar.
Bu lobilerin Türkiyeli medya elemanları savaş goygoyculuğunu sürdürüyorlar.
Türkiye’nin Suriye ile dalaşını isteyen asıl kesim ise, Haçlı ve Amerikan lobilerinin güdümündeki Suriyeli isyancılardır.
Suriye’de açtıkları fitne çığırı ve “muhalefet etme” adına tezgahladıkları seri katliamlarla, bekledikleri neticeyi alamadılar.
Mısır, Libya ve diğer ülkelerdeki “fitne hasılatını” kısa zamanda, en azında o ülkelerde fitnenin kotarıldığı süreçte benzer sonucu bekliyorlardı. Ancak hesap tutmadı.
Esad’ın kendi halkıyla ona hizmet bağlarının yanısıra, Rusya, Çin ve İran ile olan diplomatik bağları, isyancıların en ağır oyunlarını boşa çıkardı. Suriye’yi “özgürlük isteyen grup” namıyla öyle bir fitne ateşi kavuruyor ki, sivil-asker kimseyi tanımıyor.
Bu kesim, nefeslenmek için Türkiye’yi dalaştırmak istiyor. Suriye’nin güya Türkiye’ye karşı savaş hazırlığı yaptığı haberleri uçuruyor, Ankara’nın kulağına Şam yönetiminin sınıra askeri yığınak yaptığı türünden su kaçırıyor.
Suriye ile ilişkilerimizde artık “zincirleme provokasyon” süreci start almıştır. Bu süreci zayiatsız atlatmak için; hem Batılı kaynaklardan, hem de “eli kanlı Suriyeli isyancılar” tarafından üflenenlere karşı tedbirli ve ayık olmak gerekiyor. Oyuna gelmemek lazım geliyor!
Suriye, bilerek veya bilmeyerek yanlış yaptığını fark etmiş durumdadır. Türk uçağını düşürmekle yaptığı yanlış, izahı zor, belki de imkansız bir yanlış olması sebebiyle, izah etmekte zorlanıyor. Şam yönetimi, iç ve dış şartları gereği, Türkiye’den tam bir özür dileme pozisyonu da oluşturamıyor.
Nitekim Şam yönetimi ve diplomasi temsilcilerinin izahatları, bu bağlamda “özür” kabul edilebilecek yaklaşımları ve ifadeleri içeriyor.
Suriye Dışişleri Bakanı’nın “Keşke olmasaydı, ama oldu bir kere; gelin, beraberce bu yarayı saralım, bir masa etrafında buluşup problemi çözelim” teklifi, boyun büküklüğün göstergesidir.
En son Suriye Enformasyon Bakanı’nın, Suriye’nin bugüne kadar İsrail ile olan “savaş düzeyinde olağanüstü hal” münasebetini zikrederek, biz gerçekten Türk uçağını düşürmek istemedik, İsrail uçağı endişesi böyle bir sonucu doğurdu, şeklindeki yaklaşımı da Şam yönetiminin özür dileme sinyali olarak algılamak mümkündür.
Türkiye, Suriye’nin bu kabil özür sinyallerini değerlendirerek, yen bir gerginlik ve kapı komşularımızla savaşa meydan vermeden, işi halletme yoluna gitmelidir.
Atalarımız, pire için yorgan yakılmaz, derler.
Ankara’nın istikameti bu yönde ilerlemektedir.
Ancak Türkiye’nin ve AKP hükümetinin başını yakmak isteyenler, Ankara’ya pire için yorgan yaktırmaya çalışıyorlar.
Bundan sonra böylesi kirli oyunları ve provokatif manevraları fark ederek, akl-ı selim üzere diplomasi yürütmek gerekiyor… Ülkemizin ve bölgemizin selameti için!
Konu, elbette Türkiye için hazmedilmesi kolay değildir.
Ancak meselenin, göz ardı edilemeyecek iki önemli yönü vardır:
Uçağımızın düşürülmesi bağlamında Ankara’nın vaziyeti, ak sütten çıkmış ak kaşık değildir, bir.
Akl-ı selimi elden bırakarak intikam ve hınç duygularına kapılmak, Türkiye’nin omuzlarını çökertecek çok daha ağır bedelleri ödemek demektir, iki.
Ankara’yı tahrik ediyorlar.
Hükümeti kışkışlıyorlar.
Sıcak savaş rüzgarları estiriyorlar.
Pire için yorgan yaktırmaya çalışıyorlar!
Başbakan R. T. Erdoğan’ın, Şam yönetimine karşı duygularını ve duygusallığını bilenler, Ankara’yı dalaşa çekmek istiyorlar.
İngiltere, Fransa, İtalya gibi Haçlı ekolleri ve ABD’nin derin lobileri, bölgemizde kendilerine “maliyetsiz” yeni alanlar ve imkanlar açacak bir Türkiye-Suriye dalaşının start almasını bekliyorlar.
Bu lobilerin Türkiyeli medya elemanları savaş goygoyculuğunu sürdürüyorlar.
Türkiye’nin Suriye ile dalaşını isteyen asıl kesim ise, Haçlı ve Amerikan lobilerinin güdümündeki Suriyeli isyancılardır.
Suriye’de açtıkları fitne çığırı ve “muhalefet etme” adına tezgahladıkları seri katliamlarla, bekledikleri neticeyi alamadılar.
Mısır, Libya ve diğer ülkelerdeki “fitne hasılatını” kısa zamanda, en azında o ülkelerde fitnenin kotarıldığı süreçte benzer sonucu bekliyorlardı. Ancak hesap tutmadı.
Esad’ın kendi halkıyla ona hizmet bağlarının yanısıra, Rusya, Çin ve İran ile olan diplomatik bağları, isyancıların en ağır oyunlarını boşa çıkardı. Suriye’yi “özgürlük isteyen grup” namıyla öyle bir fitne ateşi kavuruyor ki, sivil-asker kimseyi tanımıyor.
Bu kesim, nefeslenmek için Türkiye’yi dalaştırmak istiyor. Suriye’nin güya Türkiye’ye karşı savaş hazırlığı yaptığı haberleri uçuruyor, Ankara’nın kulağına Şam yönetiminin sınıra askeri yığınak yaptığı türünden su kaçırıyor.
Suriye ile ilişkilerimizde artık “zincirleme provokasyon” süreci start almıştır. Bu süreci zayiatsız atlatmak için; hem Batılı kaynaklardan, hem de “eli kanlı Suriyeli isyancılar” tarafından üflenenlere karşı tedbirli ve ayık olmak gerekiyor. Oyuna gelmemek lazım geliyor!
Suriye, bilerek veya bilmeyerek yanlış yaptığını fark etmiş durumdadır. Türk uçağını düşürmekle yaptığı yanlış, izahı zor, belki de imkansız bir yanlış olması sebebiyle, izah etmekte zorlanıyor. Şam yönetimi, iç ve dış şartları gereği, Türkiye’den tam bir özür dileme pozisyonu da oluşturamıyor.
Nitekim Şam yönetimi ve diplomasi temsilcilerinin izahatları, bu bağlamda “özür” kabul edilebilecek yaklaşımları ve ifadeleri içeriyor.
Suriye Dışişleri Bakanı’nın “Keşke olmasaydı, ama oldu bir kere; gelin, beraberce bu yarayı saralım, bir masa etrafında buluşup problemi çözelim” teklifi, boyun büküklüğün göstergesidir.
En son Suriye Enformasyon Bakanı’nın, Suriye’nin bugüne kadar İsrail ile olan “savaş düzeyinde olağanüstü hal” münasebetini zikrederek, biz gerçekten Türk uçağını düşürmek istemedik, İsrail uçağı endişesi böyle bir sonucu doğurdu, şeklindeki yaklaşımı da Şam yönetiminin özür dileme sinyali olarak algılamak mümkündür.
Türkiye, Suriye’nin bu kabil özür sinyallerini değerlendirerek, yen bir gerginlik ve kapı komşularımızla savaşa meydan vermeden, işi halletme yoluna gitmelidir.
Atalarımız, pire için yorgan yakılmaz, derler.
Ankara’nın istikameti bu yönde ilerlemektedir.
Ancak Türkiye’nin ve AKP hükümetinin başını yakmak isteyenler, Ankara’ya pire için yorgan yaktırmaya çalışıyorlar.
Bundan sonra böylesi kirli oyunları ve provokatif manevraları fark ederek, akl-ı selim üzere diplomasi yürütmek gerekiyor… Ülkemizin ve bölgemizin selameti için!
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019