Prof. Başın şahsında millete kumpas kuruldu

28 Şubat'ı geride bıraktık. 28 Şubat 1997 yılının üzerinden tam 18 yıl geçti. Bu zaman zarfında pek çok kişi mağdur olduğunu iddia etti.Ama asıl mağdur olan ve hâlâ 28 Şubat'ın baskılarını üzerinde hisseden kişi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.28 Şubat'ın mağduru olduğunu iddia edenlerin bugün iktidar koltuğunda oturuyor olmaları ve madden dün olduğundan çok daha güçlü bir konuma yükselmiş olmaları gösteriyor ki 28 Şubat'ta parsayı toplayan bu çevreler olmuş. 28 Şubat postmodern darbesi ile bu çevreler mağdur rolüne bürünerek parsayı toplarken ve bugün işgal ettikleri iktidar koltuğuna kendilerini hazırlarken Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu o gün de mağdurdular, bugün de mağdurlar.Okulları kapatılan, adı hiçbir yolsuzluğa bulaşmamış vakıfları baskına uğrayıp kapatılan, Akçaabat'taki evi jandarma tarafından kuşatılıp bir suçlu gibi muamelede bulunulan, her hafta emniyete çağrılıp psikolojik bir yıldırma operasyonu yürütülen Prof. Dr. Baş ve kadrosunun yaşadıkları 28 Şubat mağduruyum diyen başka hiçbir insanın başına gelmiş şeyler değildir.Bunlara ilaveten hakkında 30 bin sayfalık dava dosyası olan ve bu davaların tamamından ya beraat veya takipsizlik kararı alarak tertemiz olduğu mahkeme kararlarıyla da tescil edilen Prof. Dr. Haydar Baş'tan başka bir isim yok.Aile hayatından tutun akademik unvanına kadar hayatının tartışılmadık hiçbir ayrıntısı kalmayan Haydar Baş ve kadrosu yapılan bu baskılara rağmen bugün dimdik ayakta. Her cenahtan gelen türlü türlü baskıya rağmen asla hukukun dışına çıkmayan Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu, milli ve manevi hiçbir değerlerinden taviz vermeden bugün hedeflerine azimle yürümeye devam ediyor.Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın kimliği 28 Şubat sürecinin neden birileri için bittiği halde O'nun için hâlâ bitmediğini de ortaya koymaktadır. Bugün birilerini güç ve makam sahibi yapan dış odakların tekliflerini onlardan çok önce reddeden Prof. Dr. Baş, Amerika'nın, Avrupa Birliği'nin, Yahudi lobilerinin ve daha başka yerlerin adamı olmak yerine, milletin adamı olmayı, Allah adamı olmayı tercih etmiştir.İşte bu durum, 28 Şubat sürecinin baskılarının niçin BTP kadroları ve Prof. Dr. Baş üzerinden asla eksik olmayacağını ortaya koymaktadır.Sayın Baş'ın akademik ünvanını kullanmasına karşı dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz dava açmıştır. Dün Gürüz gibileri saldırırken bugün bakıyorsunuz cübbeli, şalvarlı, sarıklı medya maymunları dindar kisveleriyle Prof. Dr. Baş'ın akademik ünvanını dillere pelesenk etmektedirler. Farklı farklı cephelerdeki insanların Prof. Dr. Baş'a aynı yerden saldırmaları, aynı odaktan emir aldıklarını göstermektedir.Prof. Dr. Haydar Baş'ın 28 Şubat baskılarının altında uzun yıllardır mücadele veriyor olmasının bir benzerini de Atatürk yaşamıştır.Milli mücadele yıllarında bir taraftan Batılıların, özellikle de İngilizlerin güdümünde olan kurumlar ve insanlar Atatürk ve Kuvayı Milliyecilere saldırıyordu.  Diğer taraftan da İskilipli Atıf  Hoca ve Said Nursi gibi yine İngilizlerin etkisindeki sözde din adamları da Atatürk ve kuvvacılara saldırıyorlardı. Bu durum, sadece milleti adına bir kurtuluş savaşı veren, milli mücadele veren liderlerin böylesi baskılar altında kaldıkları ortaya koyuyor.Baskılara,  iftira kampanyalarına ve bütün hainlerin bir olup karşısında durmalarına rağmen bu millet, Atatürk'ün liderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı kazanmayı başarmıştır. Bugün Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu hedef alınarak aslında millete kurulan bu kumpasın kırılması, geçmişte olduğu gibi bugün de milletin iradesiyle ve milletin desteği ile mümkün olabilecek. Şu bir gerçek ki, Türkiye'nin sorunlarına çözüm ortaya koyan, tezleri dünya çapında kabul gören, Türkiye'nin yetiştirdiği ender demeyeceğim yegâne lider Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Dolayısıyla Türk milleti ile Prof. Dr. Haydar Baş'ın kenetlenmesi artık zamanı gelmiş ve geçen bir durumdur. Ülkemizin içinde bulunduğu ve çevresindeki gelişen tehlikeli olayları değerlendirdiğimizde Türkiye'nin artık kaybedecek zamanının kalmadığını görüyoruz. İnşallah milletimiz de bu gerçeği görür ve 7 Haziran seçimlerinde seçeneksiz olmadığını, en doğru seçeneğin de oy pusulasında kendisine bir evet mührü kadar yakın olduğunu görür ve Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarına vermesi gerektiği desteği esirgemez. Bu milletimiz açısından verilebilecek en doğru karar olacaktır.