Zaman birlik zamanıdır
Prof. Dr. Haydar BAŞ
Zaman, milletçe el ele, gönül gönüle, omuz omuza olma zamanıdır. Bu, bize farz-ı ayndır. Bilhassa bu ortamda eksik görmeyi terk edeceğiz. Her birimizin üstün vasıflarını görerek birbirimize yaklaşacağız. Türk milletinin, insanlık ailesinin en şerefli, en haysiyetli, en kabiliyetli milleti olduğunu iyi bileceğiz. Kaybettiğimiz aidiyet duygusunu tekrar kazanacağız
* Hocam, güneyde Kıbrıs'tan başka yerde de çok sıcak gelişmeler var. Irak'ta bir savaş söz konusu. Yıllardan beri sizi yakinen takip edenler, Türkiye'nin bir ateş çemberi içerisinde olduğunu söylediğinizi biliyorlar. 1990'lı yıllarda ABD'ni Körfez'e yaptığı müdahalede hedefin Türkiye olduğunu söylüyordunuz. Şimdi yine bir sıcak savaş tehlikesi var. Bu, ekonomimizi de etkileyecek ama genel bir değerlendirme yaparsak Türkiye'nin hemen güneyinde neler olabilir?
Prof. Dr. Haydar Baş- Güneyde her şey olabilir. Biz 1990'lı yıllarda yapılan Körfez çıkarmasına şundan karşı çıkmıştık. O coğrafyaya yapılan müdahale ilk, yeni değildi. O coğrafyaya müdahale 1850 yıllarından sonra başladı. İngilizler tarafından orası korkunç bir ajan bombardımanına tabi tutuldu. Orada fevkalade çalışmalar yapıldı.
Körfez çıkarmasının arka planı
Şu anda harbin geçeceği coğrafya tamamen Türklerin tasarrufundaydı. Motorun icadından sonra petrol gündem edildi. Hangi coğrafyada olduğu da tespit edilince burası, istesek de istemesek de İngilizlerin gündemine geldi. İngilizler orada korkunç faaliyetler yaptı. Burada yaşayan Müslüman Arapları Osmanlının karşısına çıkarttı. Bugün Ürdün kralının dedesi olan Hüseyin bin Ali Osmanlıya karşı çıkartıldı. Çok ciddi organizeler yapıldı. Lawrence denilen adam Mısır'dan oraya getirtildi. Bedevi Araplarından düzenli bir ordu teşkil ettiler. Bizi arkadan vurdular. Biz o coğrafyayı terk ettik. Biz o coğrafyadan ayrıldıktan sonra o coğrafyanın hali ortadadır. Bugünkü coğrafi sınırların tamamı elle çizilmiştir. Masa başında çizilmiştir. Daha düne kadar o coğrafyada pek huzur da yoktu. Saddam daha dün oraya ihtilalle geldi. Suriye, Ürdün vs.de devamlı surette bir kaynama var idi. İşte bunun devamı olarak Körfez çıkarması o günden noksan kalanları tekrar elde etmek içindir.
Petrol için oynanan oyun
Niçin bu oyunlar oynanmıştır? Petrol için oynanmıştır. İki, o bölgeyi cadı kazanı haline getirmek için oynanmıştır. Dikkat ederseniz burada Kürt unsuru hem Suriye'de, hem Irak'ta, hem İran'da, hem Türkiye'de vardır. Yani isteselerdi, o gün, bunları bugün tartışılan yerde bir araya toplayıp bir devlet de kurdurabilirlerdi. Biz buna belki o zaman da "hayır" derdik ama bugünkü kadar etkili olamazdık. Çünkü dört tarafımız düşman idi. Hangisi ile nasıl başa çıkacaksın ki? Demek ki bu bir proje idi. Bugüne sarkan yönü işte 1. Körfez çıkarması idi. 1. Körfez çıkarması yapıldı. O zaman bizim hatırımıza derhal bu dört ülkedeki etnik gücün bir araya gelme projesi geldi. Ben o zaman şunu düşünmüştüm: Bunları bir araya getirecekler. Bir tampon bölgesi oluşturacaklar. Bu tampon bölgesinde anarşi eğitim yapılacak, kısaca anarşist yetiştirilecek. Fakat onlar benim düşüncemin de önüne geçtiler. Maalesef fiili bir devlet kurdular. O zamanki gelişmeler bu fiili devleti kurdu. Bu fiili devlet kurulunca bunun resmisi olmaz mı? Peki bugünkü hareketin o resmiyeti ilan etmeye dönük bir tarafı olmaz mı? Olur. Orada o insanlar var ama bir kolu da senin coğrafyanın içinde.
Ki bizim Güneydoğu bölgemizin coğrafi sınırları hâlâ Batı ülkeleri ve özellikle ABD tarafından tanınmamıştır. Çünkü Lozan görüşmeleri sırasında ABD, bizden yer altı kaynaklarımızı istiyor. Bugün, "bizde bunlar yoktur" diyen bir takım akl-ı evveller var. Toryumun, borun, petrolün, altının pazarlığını o gün yapmak istediler. Ama Mustafa Kemal Atatürk onları elinin tersi ile itti, "hayır" dedi. Bunun üzerine bunlar bizim Güneydoğu sınırlarımızı Lozan Anlaşmasında kabul etmediler. Hatta azınlık tabiri o günkü şartlarda müslim-gayrimüslim şeklinde tarif edilirken dikkat ederseniz bugün AB, "Ben o günkü tarifleri kabul etmiyorum. Etnik ayrılık bizim için azınlık olmaya sebeptir" diyor. Bu esasları bir araya topladığınız zaman şu andaki çıkarmanın hedef tahtasından bir tanesi Türkiye coğrafyası olur mu olmaz mı? Olur değil mi? İran olabilir mi? Elbette olabilir. Kabul etsek de etmesek de böyle bir manzara ile karşı karşıyayız.
Saddam bahane
Şimdi bir farklı bakışa geliyoruz. Burada hedef Saddam ise, Saddam, "biyolojik silah yapıyor" deniliyor. Ben bunların hiç birine inanmıyorum. Saddam'da şayet bunlar olmuş olsaydı 1. Körfez çıkarmasında çok şey yapardı. Hiç bir şey yapamadı. Ondan bu tarafa BM devamlı surette denetim, denetim, denetim yapıyor. Ambargo var. Açlıktan bir sürü insan öldü. İlaç yokluğundan çoluk çocuk ölüme terk edildi. Çok kesin de konuşmayalım amma burada böyle bir silah olması zor. Olduğunu kabul etsek bile bunları veren onlar. Bir zamanlar Saddam bunların müttefikiydi. Şimdi bunu kullandılar. Vadesi doldu. Çiğneyip posasını çöp tenekesine atıyorlar. Kaldı ki o silahtan çok daha mükemmeli, nükleer silah da olmak üzere İsrail'de var. Bahane bu ise, -orada büyük bir çıban başı- niye ona bir şey demiyorlar? Demek ki mesele Saddam meselesi değil. Elinde silah var da onun için diye bu işe yaklaşamayız. Bu noktadan hareket etsek ortada onun gibi çok emsaller var. Bu savaş esnasında yapılacak olan harcama bütçesi 100 milyar dolar. Savaş yapmadan o para ile 10 tane Saddam oradan uçurulur. Bir defa değil on defa uçurulur. Buna rağmen "fiilen ben buraya geleceğim" diyorsan olayın başka bir yönü var demektir. Allah aşkına söyleyin, Saddam'a ne denildi de yapmadı? ABD, şunu söyledi, yapmadı mı? Hepsini yerine getirdi. Demek ki Saddam bahanedir. Niyet çok daha farklıdır. Bu, sadece bizim coğrafyamızın yeraltı kaynakları olmayabilir. Kerkük ve Musul var. Kerkük ve Musul Osmanlı hanedanının tapulu arazisidir. Hatta bir zamana kadar biz buradan petrol payımızı dahi alıyorduk. Esasen uluslararası hukuka göre bunlar dünya kamuoyu önüne getirilip haklarımızın talep edilmesi lazım. Ama şu anda ben bunun zamanı olduğu kanaatinde değilim. Zaten adamların gerekçesi hem bizim sınırlarımızı belirsiz hale getirmek, hem Ortadoğu coğrafyasını karıştırmak, hem de oradaki petrole el koymaktır. Böyle bir durum ile karşı karşıyayız. Onun için çok dikkatli olmamız gereken dönemlerden geçiyoruz.
Oradaki İslam coğrafyasının bize bakışı da çok mühimdir. Türkiye'nin bütün bunları aksatmadan müspete çevirecek bir politika uygulaması gerektiğine inanıyorum.
Türkiye ne yapmalı?
* Türkiye bu savaşta ne yapmalı? İçine girmeli mi? Hakem mi olmalı? Bu savaşta tutumu nasıl olmalıdır?
Prof. Dr. Haydar Baş- Gaye, maksat, o coğrafyayı karıştırmak; maksat, bizim coğrafyamızda sınırlarımızı belirsiz hale getirmek; -bunu en derin manada, en kötü şekilde düşünmek mecburiyetindeyiz- maksat bizim yer altı kaynaklarımızsa biz, sınır boylarında çok iyi nöbet tutarak bu savaşın çıkmasına mani olmak durumundayız. Evet bir tarafa vurulacak ama o tarafa vurulurken sana da toslanacak. Sen yerinde rahat kalacak değilsin. Şu anda Türkiye'nin yapması gerektiği husus o coğrafyada kesinlikle yapılmak istenen savaşın önüne geçmeye yüzde yüz gayret etmektir. Ben şahsen bunu böyle kabul ediyor ve inanıyorum. Oldu ki bir savaşa gidilirse o zaman bizim hakkımız olan yerlerimizi hakkıyla korumak vazifesi de bize düşer. Biz bunu rahatlıkla korur ve ihtimal dahilinde olan o birleşmeyi yaparız. Zaten bizim misak-ı milli hudutlarımız dahilinde olan o yerle şu andaki coğrafyamız arasında kalan hiç bir olaya da müsaade edilmez. Çok ciddi bir koruma ve kollama vazifesi yapılır ve kimseye hiç zayiat vermeden bu savaşın neticesi beklenilmiş olur.
Bu savaşta, Allah korusun, ben çok ciddi zayiatların olacağı kanaatindeyim. Geniş bir coğrafya, geniş bir devletler topluluğunun sınırları tartışma konusudur. Ürdün kralı Hüseyin'in kardeşi Hasan'ın, yeni Irak coğrafyasında ABD tarafından söz sahibi yapılacağı haberi kulağımıza geldi. Olabilir. Bunların dededen kalma huyu bu. Ürdün bu olaya sıcak bakabilir. Ürdün kralı Abdullah'ın amcası olan bu zat buna sıcak bakabilir. Ama diğer devletler için hiç de hoş karşılanmayacak durumlardan dolayı Allah korusun çok kan dökülebilir. Bağdat'a yönelik bir hareket olması itibariyle çok kan dökülebilir. Masum insanlar nâhak yere öldürülebilir, şehit edilebilir. Neticede bunlar bizim din kardeşimiz insanlardır. Her ne kadar ataları geçmişte yanlış yapmışlarsa da biz merhamet ehli bir milletiz. Türk'ün bu tarafı da çok mühimdir. Onun için çok âh alınacağı kanaatindeyim. Bu âhı alanın da iki yakası bir araya gelmez.
Saddam'ı bir ara İran'a karşı kullandılar. Çok ciddi zulüm yaptılar. Saddam'ın bugünkü faturasının bu şekilde ödenmesinin sebebi nedir biliyor musunuz? O günkü İranlı hanımların âhlarıdır. O kadar insanı orada nâhak yere yok etti. Allah da şimdi belasını veriyor. Bugün orada da çok masum insan var. Onlar da âh çekecekler. Bu âh Amerika'yı yerle bir eder. Göreceksiniz. Amerika'nın bence geleceği sağlam değil.
Irak son durak değil
* Ekonomik anlamda zaten ciddi sıkıntı içinde.
Prof. Dr. Haydar Baş- Zaten bunalımda. Dolayısıyla bu onun hesaplarını tamamen alt üst edecektir. Bundan kuşkumuz yok. Şu anda bizim müttefikimiz olan bu insanlarla ilerde takınacağı tavır yüzünden karşı karşıya gelme ihtimali de vardır. Çünkü bu hesaplar, bizim coğrafya üzerindeki hesaplar bitmedi. Buna kulak kaldırdığı zaman herhalde Türk milleti de buna gerekli cevabı vermeye muktedir olacaktır.
* Gözüken o ki Irak son durak olmayacak.
Prof. Dr. Haydar Baş- Öyle görünüyor. Bizim olaya bakış tarzımız bu. Çünkü yapılan hazırlıklar sadece Saddam'a yönelik olsa iyi. 90 bin asker bizim güneydoğumuzda konuşlandırılmak isteniyor. Bunun dışında güney kısmından da müdahale olacak. Bu iş için bu kadar asker bana göre fazla. Sonra bir yıl, beş yıl kalacak türünden şeyler bizim coğrafyada çok mahsurlu şeyler. Bu adamlar, her ne kadar savaş olmaz diyorlarsa da savaş olursa biz kendi hakkımızı sınırlarımız dahilinde korumak durumunda olabiliriz. Kimseyi oraya sokmamamız lazım.
Zaman bir lik zamanıdır
* Türkiye'nin ekonomik problemleri var. Kıbrıs'ta sıcak gelişmeler var. Irak'ta bir savaşın eşiğindeyiz. Böyle bir ortamda içte ve dışta nasıl bir politika izlemeliyiz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Bizim millet olarak bir defa şunu çok iyi görmemiz lazım. Türk milleti insanlık ailesinin en şerefli, en haysiyetli, en kabiliyetli milletidir. Bunu bir defa hepimiz bilelim. Biz, şu anda bu kabiliyeti, bu aidiyeti kaybetmiş durumdayız. Sanki aciz bir millet, kabiliyetsiz bir millet, işe yaramayan bir millet pozisyonuna geldik. Bu da bizdeki bütün üstün hasletleri yok ediyor. Bu hal bizi birbirimize itimat etmez hale getirdi. Endişe ediyoruz. Kuşku ile bakıyoruz. Hatta hasım oluyoruz. Bunun zail olması lazımdır. Milletçe el ele, gönül gönüle, omuz omuza olmamız şarttır. Bu, bize farz-ı ayndır. Bilhassa bu ortamda eksik görmeyi terk edeceğiz. Her birimizin üstün vasıflarını görerek birbirimize yaklaşacağız. Ben sende, sen de bende ne kadar üstün vasıflar var, bunları öne çıkartacağız. Bu, zaten bizim özümüzde, örfümüzde, adet ve geleneklerimizde var. En mühimi bence budur.
Nasıl bir dış politika?
İkincisi de, her zaman ifade etmeye çalışıyorum, dış siyasetimizde, Türkiye Cumhuriyeti coğrafyası üzerinde gözü olmayan kim var, onları arayıp bulmamız lazımdır. Bu, Ortadoğu'dadır, Kafkaslardadır, Uzakdoğu'dadır, Türk dünyasındadır; bunları arayıp bulacağız. Şimdi, benim şahsen hariciye politikası olarak endişe ettiğim, kabul edemediğim bir husus var. Adamın gözü benim ailemde, benim evimde, ben kalkıyorum onu evime davet ediyorum. Bunun adına resmen ne denir? O ne ise bizim yaptığımız yanlışlar da buna benziyor. Biz şimdi şunu yapmalıyız? Kim bize dost, kim bize düşman gözüyle bakıyor? Bileceğiz. Bunu derken "filan filanla ticaret yapmayalım" demiyorum. Ama biz ne diyoruz? Adam bizi yemeye, yok etmeye çalışıyor. "İlle de ben senin kuyruğun, ayakkabın olayım" diyoruz. Bu zillettir. Bu, bu millete gelmez. Dünyada bizim işbirliği yapacağımız çok ciddi güçler var. Uzakdoğu'da var, Yakındoğu'da var, Ortadoğu'da var, Balkanlarda var, Kafkaslarda var. İşbirliği yapacaklarımızın hiç biri benim vatanımda, benim milletimde gözü olmayacak olan insanlar, milletler ve devletler olması lazımdır, diyorum.
* Hocam ekonomi, Kıbrıs, Irak ve takip etmemiz gereken politikalar konusunda yaptığınız bu açıklamalar için çok teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Haydar BAŞ
Zaman, milletçe el ele, gönül gönüle, omuz omuza olma zamanıdır. Bu, bize farz-ı ayndır. Bilhassa bu ortamda eksik görmeyi terk edeceğiz. Her birimizin üstün vasıflarını görerek birbirimize yaklaşacağız. Türk milletinin, insanlık ailesinin en şerefli, en haysiyetli, en kabiliyetli milleti olduğunu iyi bileceğiz. Kaybettiğimiz aidiyet duygusunu tekrar kazanacağız
* Hocam, güneyde Kıbrıs'tan başka yerde de çok sıcak gelişmeler var. Irak'ta bir savaş söz konusu. Yıllardan beri sizi yakinen takip edenler, Türkiye'nin bir ateş çemberi içerisinde olduğunu söylediğinizi biliyorlar. 1990'lı yıllarda ABD'ni Körfez'e yaptığı müdahalede hedefin Türkiye olduğunu söylüyordunuz. Şimdi yine bir sıcak savaş tehlikesi var. Bu, ekonomimizi de etkileyecek ama genel bir değerlendirme yaparsak Türkiye'nin hemen güneyinde neler olabilir?
Prof. Dr. Haydar Baş- Güneyde her şey olabilir. Biz 1990'lı yıllarda yapılan Körfez çıkarmasına şundan karşı çıkmıştık. O coğrafyaya yapılan müdahale ilk, yeni değildi. O coğrafyaya müdahale 1850 yıllarından sonra başladı. İngilizler tarafından orası korkunç bir ajan bombardımanına tabi tutuldu. Orada fevkalade çalışmalar yapıldı.
Körfez çıkarmasının arka planı
Şu anda harbin geçeceği coğrafya tamamen Türklerin tasarrufundaydı. Motorun icadından sonra petrol gündem edildi. Hangi coğrafyada olduğu da tespit edilince burası, istesek de istemesek de İngilizlerin gündemine geldi. İngilizler orada korkunç faaliyetler yaptı. Burada yaşayan Müslüman Arapları Osmanlının karşısına çıkarttı. Bugün Ürdün kralının dedesi olan Hüseyin bin Ali Osmanlıya karşı çıkartıldı. Çok ciddi organizeler yapıldı. Lawrence denilen adam Mısır'dan oraya getirtildi. Bedevi Araplarından düzenli bir ordu teşkil ettiler. Bizi arkadan vurdular. Biz o coğrafyayı terk ettik. Biz o coğrafyadan ayrıldıktan sonra o coğrafyanın hali ortadadır. Bugünkü coğrafi sınırların tamamı elle çizilmiştir. Masa başında çizilmiştir. Daha düne kadar o coğrafyada pek huzur da yoktu. Saddam daha dün oraya ihtilalle geldi. Suriye, Ürdün vs.de devamlı surette bir kaynama var idi. İşte bunun devamı olarak Körfez çıkarması o günden noksan kalanları tekrar elde etmek içindir.
Petrol için oynanan oyun
Niçin bu oyunlar oynanmıştır? Petrol için oynanmıştır. İki, o bölgeyi cadı kazanı haline getirmek için oynanmıştır. Dikkat ederseniz burada Kürt unsuru hem Suriye'de, hem Irak'ta, hem İran'da, hem Türkiye'de vardır. Yani isteselerdi, o gün, bunları bugün tartışılan yerde bir araya toplayıp bir devlet de kurdurabilirlerdi. Biz buna belki o zaman da "hayır" derdik ama bugünkü kadar etkili olamazdık. Çünkü dört tarafımız düşman idi. Hangisi ile nasıl başa çıkacaksın ki? Demek ki bu bir proje idi. Bugüne sarkan yönü işte 1. Körfez çıkarması idi. 1. Körfez çıkarması yapıldı. O zaman bizim hatırımıza derhal bu dört ülkedeki etnik gücün bir araya gelme projesi geldi. Ben o zaman şunu düşünmüştüm: Bunları bir araya getirecekler. Bir tampon bölgesi oluşturacaklar. Bu tampon bölgesinde anarşi eğitim yapılacak, kısaca anarşist yetiştirilecek. Fakat onlar benim düşüncemin de önüne geçtiler. Maalesef fiili bir devlet kurdular. O zamanki gelişmeler bu fiili devleti kurdu. Bu fiili devlet kurulunca bunun resmisi olmaz mı? Peki bugünkü hareketin o resmiyeti ilan etmeye dönük bir tarafı olmaz mı? Olur. Orada o insanlar var ama bir kolu da senin coğrafyanın içinde.
Ki bizim Güneydoğu bölgemizin coğrafi sınırları hâlâ Batı ülkeleri ve özellikle ABD tarafından tanınmamıştır. Çünkü Lozan görüşmeleri sırasında ABD, bizden yer altı kaynaklarımızı istiyor. Bugün, "bizde bunlar yoktur" diyen bir takım akl-ı evveller var. Toryumun, borun, petrolün, altının pazarlığını o gün yapmak istediler. Ama Mustafa Kemal Atatürk onları elinin tersi ile itti, "hayır" dedi. Bunun üzerine bunlar bizim Güneydoğu sınırlarımızı Lozan Anlaşmasında kabul etmediler. Hatta azınlık tabiri o günkü şartlarda müslim-gayrimüslim şeklinde tarif edilirken dikkat ederseniz bugün AB, "Ben o günkü tarifleri kabul etmiyorum. Etnik ayrılık bizim için azınlık olmaya sebeptir" diyor. Bu esasları bir araya topladığınız zaman şu andaki çıkarmanın hedef tahtasından bir tanesi Türkiye coğrafyası olur mu olmaz mı? Olur değil mi? İran olabilir mi? Elbette olabilir. Kabul etsek de etmesek de böyle bir manzara ile karşı karşıyayız.
Saddam bahane
Şimdi bir farklı bakışa geliyoruz. Burada hedef Saddam ise, Saddam, "biyolojik silah yapıyor" deniliyor. Ben bunların hiç birine inanmıyorum. Saddam'da şayet bunlar olmuş olsaydı 1. Körfez çıkarmasında çok şey yapardı. Hiç bir şey yapamadı. Ondan bu tarafa BM devamlı surette denetim, denetim, denetim yapıyor. Ambargo var. Açlıktan bir sürü insan öldü. İlaç yokluğundan çoluk çocuk ölüme terk edildi. Çok kesin de konuşmayalım amma burada böyle bir silah olması zor. Olduğunu kabul etsek bile bunları veren onlar. Bir zamanlar Saddam bunların müttefikiydi. Şimdi bunu kullandılar. Vadesi doldu. Çiğneyip posasını çöp tenekesine atıyorlar. Kaldı ki o silahtan çok daha mükemmeli, nükleer silah da olmak üzere İsrail'de var. Bahane bu ise, -orada büyük bir çıban başı- niye ona bir şey demiyorlar? Demek ki mesele Saddam meselesi değil. Elinde silah var da onun için diye bu işe yaklaşamayız. Bu noktadan hareket etsek ortada onun gibi çok emsaller var. Bu savaş esnasında yapılacak olan harcama bütçesi 100 milyar dolar. Savaş yapmadan o para ile 10 tane Saddam oradan uçurulur. Bir defa değil on defa uçurulur. Buna rağmen "fiilen ben buraya geleceğim" diyorsan olayın başka bir yönü var demektir. Allah aşkına söyleyin, Saddam'a ne denildi de yapmadı? ABD, şunu söyledi, yapmadı mı? Hepsini yerine getirdi. Demek ki Saddam bahanedir. Niyet çok daha farklıdır. Bu, sadece bizim coğrafyamızın yeraltı kaynakları olmayabilir. Kerkük ve Musul var. Kerkük ve Musul Osmanlı hanedanının tapulu arazisidir. Hatta bir zamana kadar biz buradan petrol payımızı dahi alıyorduk. Esasen uluslararası hukuka göre bunlar dünya kamuoyu önüne getirilip haklarımızın talep edilmesi lazım. Ama şu anda ben bunun zamanı olduğu kanaatinde değilim. Zaten adamların gerekçesi hem bizim sınırlarımızı belirsiz hale getirmek, hem Ortadoğu coğrafyasını karıştırmak, hem de oradaki petrole el koymaktır. Böyle bir durum ile karşı karşıyayız. Onun için çok dikkatli olmamız gereken dönemlerden geçiyoruz.
Oradaki İslam coğrafyasının bize bakışı da çok mühimdir. Türkiye'nin bütün bunları aksatmadan müspete çevirecek bir politika uygulaması gerektiğine inanıyorum.
Türkiye ne yapmalı?
* Türkiye bu savaşta ne yapmalı? İçine girmeli mi? Hakem mi olmalı? Bu savaşta tutumu nasıl olmalıdır?
Prof. Dr. Haydar Baş- Gaye, maksat, o coğrafyayı karıştırmak; maksat, bizim coğrafyamızda sınırlarımızı belirsiz hale getirmek; -bunu en derin manada, en kötü şekilde düşünmek mecburiyetindeyiz- maksat bizim yer altı kaynaklarımızsa biz, sınır boylarında çok iyi nöbet tutarak bu savaşın çıkmasına mani olmak durumundayız. Evet bir tarafa vurulacak ama o tarafa vurulurken sana da toslanacak. Sen yerinde rahat kalacak değilsin. Şu anda Türkiye'nin yapması gerektiği husus o coğrafyada kesinlikle yapılmak istenen savaşın önüne geçmeye yüzde yüz gayret etmektir. Ben şahsen bunu böyle kabul ediyor ve inanıyorum. Oldu ki bir savaşa gidilirse o zaman bizim hakkımız olan yerlerimizi hakkıyla korumak vazifesi de bize düşer. Biz bunu rahatlıkla korur ve ihtimal dahilinde olan o birleşmeyi yaparız. Zaten bizim misak-ı milli hudutlarımız dahilinde olan o yerle şu andaki coğrafyamız arasında kalan hiç bir olaya da müsaade edilmez. Çok ciddi bir koruma ve kollama vazifesi yapılır ve kimseye hiç zayiat vermeden bu savaşın neticesi beklenilmiş olur.
Bu savaşta, Allah korusun, ben çok ciddi zayiatların olacağı kanaatindeyim. Geniş bir coğrafya, geniş bir devletler topluluğunun sınırları tartışma konusudur. Ürdün kralı Hüseyin'in kardeşi Hasan'ın, yeni Irak coğrafyasında ABD tarafından söz sahibi yapılacağı haberi kulağımıza geldi. Olabilir. Bunların dededen kalma huyu bu. Ürdün bu olaya sıcak bakabilir. Ürdün kralı Abdullah'ın amcası olan bu zat buna sıcak bakabilir. Ama diğer devletler için hiç de hoş karşılanmayacak durumlardan dolayı Allah korusun çok kan dökülebilir. Bağdat'a yönelik bir hareket olması itibariyle çok kan dökülebilir. Masum insanlar nâhak yere öldürülebilir, şehit edilebilir. Neticede bunlar bizim din kardeşimiz insanlardır. Her ne kadar ataları geçmişte yanlış yapmışlarsa da biz merhamet ehli bir milletiz. Türk'ün bu tarafı da çok mühimdir. Onun için çok âh alınacağı kanaatindeyim. Bu âhı alanın da iki yakası bir araya gelmez.
Saddam'ı bir ara İran'a karşı kullandılar. Çok ciddi zulüm yaptılar. Saddam'ın bugünkü faturasının bu şekilde ödenmesinin sebebi nedir biliyor musunuz? O günkü İranlı hanımların âhlarıdır. O kadar insanı orada nâhak yere yok etti. Allah da şimdi belasını veriyor. Bugün orada da çok masum insan var. Onlar da âh çekecekler. Bu âh Amerika'yı yerle bir eder. Göreceksiniz. Amerika'nın bence geleceği sağlam değil.
Irak son durak değil
* Ekonomik anlamda zaten ciddi sıkıntı içinde.
Prof. Dr. Haydar Baş- Zaten bunalımda. Dolayısıyla bu onun hesaplarını tamamen alt üst edecektir. Bundan kuşkumuz yok. Şu anda bizim müttefikimiz olan bu insanlarla ilerde takınacağı tavır yüzünden karşı karşıya gelme ihtimali de vardır. Çünkü bu hesaplar, bizim coğrafya üzerindeki hesaplar bitmedi. Buna kulak kaldırdığı zaman herhalde Türk milleti de buna gerekli cevabı vermeye muktedir olacaktır.
* Gözüken o ki Irak son durak olmayacak.
Prof. Dr. Haydar Baş- Öyle görünüyor. Bizim olaya bakış tarzımız bu. Çünkü yapılan hazırlıklar sadece Saddam'a yönelik olsa iyi. 90 bin asker bizim güneydoğumuzda konuşlandırılmak isteniyor. Bunun dışında güney kısmından da müdahale olacak. Bu iş için bu kadar asker bana göre fazla. Sonra bir yıl, beş yıl kalacak türünden şeyler bizim coğrafyada çok mahsurlu şeyler. Bu adamlar, her ne kadar savaş olmaz diyorlarsa da savaş olursa biz kendi hakkımızı sınırlarımız dahilinde korumak durumunda olabiliriz. Kimseyi oraya sokmamamız lazım.
Zaman bir lik zamanıdır
* Türkiye'nin ekonomik problemleri var. Kıbrıs'ta sıcak gelişmeler var. Irak'ta bir savaşın eşiğindeyiz. Böyle bir ortamda içte ve dışta nasıl bir politika izlemeliyiz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Bizim millet olarak bir defa şunu çok iyi görmemiz lazım. Türk milleti insanlık ailesinin en şerefli, en haysiyetli, en kabiliyetli milletidir. Bunu bir defa hepimiz bilelim. Biz, şu anda bu kabiliyeti, bu aidiyeti kaybetmiş durumdayız. Sanki aciz bir millet, kabiliyetsiz bir millet, işe yaramayan bir millet pozisyonuna geldik. Bu da bizdeki bütün üstün hasletleri yok ediyor. Bu hal bizi birbirimize itimat etmez hale getirdi. Endişe ediyoruz. Kuşku ile bakıyoruz. Hatta hasım oluyoruz. Bunun zail olması lazımdır. Milletçe el ele, gönül gönüle, omuz omuza olmamız şarttır. Bu, bize farz-ı ayndır. Bilhassa bu ortamda eksik görmeyi terk edeceğiz. Her birimizin üstün vasıflarını görerek birbirimize yaklaşacağız. Ben sende, sen de bende ne kadar üstün vasıflar var, bunları öne çıkartacağız. Bu, zaten bizim özümüzde, örfümüzde, adet ve geleneklerimizde var. En mühimi bence budur.
Nasıl bir dış politika?
İkincisi de, her zaman ifade etmeye çalışıyorum, dış siyasetimizde, Türkiye Cumhuriyeti coğrafyası üzerinde gözü olmayan kim var, onları arayıp bulmamız lazımdır. Bu, Ortadoğu'dadır, Kafkaslardadır, Uzakdoğu'dadır, Türk dünyasındadır; bunları arayıp bulacağız. Şimdi, benim şahsen hariciye politikası olarak endişe ettiğim, kabul edemediğim bir husus var. Adamın gözü benim ailemde, benim evimde, ben kalkıyorum onu evime davet ediyorum. Bunun adına resmen ne denir? O ne ise bizim yaptığımız yanlışlar da buna benziyor. Biz şimdi şunu yapmalıyız? Kim bize dost, kim bize düşman gözüyle bakıyor? Bileceğiz. Bunu derken "filan filanla ticaret yapmayalım" demiyorum. Ama biz ne diyoruz? Adam bizi yemeye, yok etmeye çalışıyor. "İlle de ben senin kuyruğun, ayakkabın olayım" diyoruz. Bu zillettir. Bu, bu millete gelmez. Dünyada bizim işbirliği yapacağımız çok ciddi güçler var. Uzakdoğu'da var, Yakındoğu'da var, Ortadoğu'da var, Balkanlarda var, Kafkaslarda var. İşbirliği yapacaklarımızın hiç biri benim vatanımda, benim milletimde gözü olmayacak olan insanlar, milletler ve devletler olması lazımdır, diyorum.
* Hocam ekonomi, Kıbrıs, Irak ve takip etmemiz gereken politikalar konusunda yaptığınız bu açıklamalar için çok teşekkür ederiz.