Bu köşeyi takip edenlerin hatırlayacağı üzere ben her Ramazan, bu iklime dair en az on-on beş yazı yazardım.
Bu yıl Ramazan'ı tarifsiz acılarla, ayrılık acıları, merhum Haydar Baş Hocamızın ahirete rıhlet acıları ile karşıladığımız için yaklaşık on beş gündür tek gündemimiz bu oldu.
Güya bir şeyler karalamaya çalıştık, hasretimizi dile getirdik, hatıralarımızı yâd ettik ama hasreti teskin etmek ne mümkün?
Demirci dükkânındaki körüğün önünde ateş nasıl her dakika kor halini alır, nara dönüşürse ondan ayrılalı beri geride kalan her gün yüreğimizdeki ateşi korlaştıran körük yerine geçiyor.
Günbegün artarak yanmakta olan hasret ateşimizi biraz olsun her akşam dinlediğimiz iftar sohbetleri serinletiyor.
Hayatta iken yaptığı konuşmalar, yazdığı yazılar, fırça ile karışık yaptığı ikazlar belki bu kadar dikkatimizi çekmemişti, çeyrek asır evvelki sohbetlerini Meltem televizyonunda izleyince yer yer ürperiyoruz ve millet olarak "keşke"leri peş peşe sıralıyoruz.
Keşke diyoruz Haydar Hoca'yı pürdikkat dinleyip gereğini yerine getirseymişiz.
Ramazan ikliminin sağladığı deruni atmosferden de istifade ile tefekküre daha geniş zaman ayırarak ve toplum olarak geldiğimiz, getirildiğimiz uçurumun korkunçluğunu dikkate alarak geçen yıllarımıza hayıflanıyoruz.
Yıllar yılı merhum Haydar Hoca, tarım dedi dolaştı, hayvancılık çok önemli dedi köy köy dolaştı, tarım stratejik bir sektördür dedi il il dolaştı, ne yapıp- edip tarım nüfusunu yerinde tutmalıyız dedi, şehirleri de, şehirliyi de doyuran köylümüzdür dedi dolaştı.
O yıllarda bilindiği gibi biz Erzurum'da idik ve bu konuşmaların çoğunu hemşehrilerimizle birlikte takip ederdik.
Bir önceki iktidar döneminde getirilen şeker pancarı kotaları kaldırılmazsa, köylü babasının tapulu tarlasına istediği kadar pancar ekemez olursa, ektiğinden, ürettiğinden yeteri kadar kazanç sağlayamazsa tarlasını-çayırını bırakır şehirlere göçer onlar da aç kalır şehirli de aç kalır tarzında konuşmalarını dinlediğimiz bir seferinde, hemşehrilerimizden biri, "Bu kadar da karamsar olmaya gerek yok, biz büyük bir milletiz her zaman bir çıkış yolunu bulmuşuz, öyle bir şey olsa yine de buluruz" dedi.
Aradan fazla geçmedi, Erzurum'da bir hareketlik, bir koşmaca, koşturmaca… Merakla kalabalığın olduğu noktaya ulaştık baktık ki, şehrin en üst düzey bürokratik zevatı, Ağustos ayında takım elbiseli kravatlı bir halde kurdele kesiyorlar, sorduk neyin nesi, dediler ki Gürcistan'dan ithal edilen samanların teslim alma merasimi imiş.
Haydar Hocamızın ikazları karşısında; "bu kadar da karamsar olmaya gerek yok" diyen hemşehrimizle o kalabalıkta göz göze geldik, mahcuptu, daha sonra yan yana geldik ağlamaklı bir halde; "Hocamızdan bin defa özür dilediğimi iletir misin?" dedi, vedalaştık ayrıldık.
O yıllarda tarım ürünlerinin ithalatı, samandan başlayarak yeni yeni başlamıştı, şimdiki kadar da yaygınlaşmamıştı.
Ramazan ikliminin manevi atmosferinden de istifade ile ne olur milletçe, Haydar Hoca'nın söyledikleri üzerinde deri derin düşünelim.
Tefekkür deryalarına dalalım, sahurlara-seherlere kadar.
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024