Muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamın bizlere kazandırdığı ufukla olaylara yaptığımız yorumların, bazen farkında olmadan ya bir ayet-i kerimeyi, ya da bir hadis-i şerifi açıklar mahiyette olduğunu daha sonra anlıyoruz.
Allah kabul etsin; ayda bir, yetişmeyince, iki ayda bir Kur'an'ı hatmetmeye çalışırım.
Allah kelamının en yüce oluşunun eseridir ki, manası bildiğim bazı ayetleri sanki daha önce hiç okumamışım gibi, büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla tekrar tekrar okuyorum.
Oysa kaç on kere okumuşumdur o ayetleri.
Nahl Sûesri'nin 112-113. ayetleri gibi.
Hz. Muhammed'i (as) inkarı hedef ve ana gaye edinmiş "dinlerarası diyalog" sürecinde, bizler bu gayretlerin çok ciddi manada bela ve musibetlere sebep olacağını defaatle ifade ettik.
Bunu da çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamın bize kazandırdığı ufukla yaptık.
"Rahmeten lil alemîn, Hz. Muhammed" isimli muhteşem eserleri de bu gerçeğin altını ısrarla çizdiği için, Hz. Peygamber'i konu edinen diğer eserlerden farklıdır.
Çünkü Hz. Muhammed (as), "kulluk ve alemlere rahmet olarak gönderilmiştir" ve bunun dışındaki vasıfları bu iki vasfın tezyini hükmündedir.
Dikkat edince göreceksiniz ki, O'nu konu edinen diğer çalışmalar bu iki vasfın dışındaki şeyleri anlatmaktan ibarettir.
"Savaş peygamber..." gibi.
Bizler Hz. Muhammed (as) etrafında, başta kilise dünyası olmak üzere İngiliz misyonerlerin şekillendirip başlattığı O yüce peygamberi inkar, tahkir ve faklı takdim gayretlerine hep karşı çıktık.
Ve dedik ki; İslam alemi olarak başımıza gelen bütün bela ve musibetlerin kaynağı O Yüce peygambere gerekli saygıyı ve hürmeti gösteremeyişimizdendir.
Bu batıl anlayış o kadar ileri bir noktaya taşındı ki, artık Hz.Muhammed'i (as) sevmek, O'na hürmet etmek, O'na salat-ü selam okumak bir yana, O'na imanın gerekli olup olmadığı bile tartışılır oldu.
Fethullah Gülen ve şürekası, Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Şahin başta olmak üzere, işi "Hz. Muhammed'e (as) imanın şart olmadığını, O'na iman etmeyenlere de rahmet ve merhamet nazarıyla bakmanın gerektiğini" açıktan açığa söylemeye kadar taşıdılar.
İmanınız gibi şüpheniz olmasın ki, bu gayretler kilisenin başlattığı sürecin devamıdır.
Bakınız yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, O yüce peygamberi rahatsız edenler, O'na iman etmeyenler, O'na gerekli saygıyı göstermeyenler için ne buyuruyor:
"Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.
Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi." (Nahl, 16/112-113)
Müfessirlerin beyanına göre bu misal ülke Mekke'dir. Zira Mekkeliler Allah Resûlü'nü yalanladılar ve nâil oldukları bunca refaha karşı nankörlük ettiler de arkasından yedi yıl korkunç kıtlığa uğradılar.
Hz. Peygamberi yalanlamanın, O'na gereken saygıyı ve hürmeti göstermemenin hangi bela ve musibetlere sebep olacağını bundan daha açık ve net anlatan başka bir delile ihtiyaç mı var?
Allah yeminle ifade ediyor:
"Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi."
Nedir bu azap; huzur sonrası karmaşa, huzursuzluk; rızık sonrası geçim darlığı, pahalılık, maişet telaşı.
Ve bela geliyor; açlık ve korku sıkıntısı.
İslam aleminin hali bu tasvirin dışında mı?
Rivayete göre Hz. Peygamber, kendisini Medine'ye hicret etmeye mecbur bırakan Mekke halkına beddua etmiş ve bu bedduadan sonra da başlarına yedi yıl süren bu bela gelmiştir.
Resulüllah'ın bu bedduası bugün de geçerlidir: "Yanında adım anıldığı zaman bana salat ve selam getirmeyenin burnu yere sürünsün, rezil olsun, aşağılansın."
Hadis-i şerif böyle.
Bu Müslümanları ilgilendiren bir ölçüdür. Kafirlerin ilk vazifesi O'na iman etmektir.
İsmi anılınca salat-ü selam okumayanın yüzü yere sürünürse, O'na inanmayanların halini varın siz düşünün.
Hep dedik ve demeye de devam edeceğiz:
İslam aleminin başındaki bütün bela ve musibetlerin sebebi O yüce peygamberi kabul edip etmeme, O'nu sevip sevmeme, O'nu rehber edip etmeme noktasında düğümlenir.
Ayetin birinci derece de ispatı geçmişimizdir.
O yüce peygamberin şahsını değil, asasını, hırkasını, kılıcını, ayak izini, sakalını, sarığını... baş tacı eden ecdadımızla; O yüce insana postacı diyen İngiliz beslemesi tiplerin şekillendirdiği dönemi mukayese edince sonuca varırsınız.
Salat ve selam sanadır ey Allah'ın Yüce Nebi'si!
Allah kabul etsin; ayda bir, yetişmeyince, iki ayda bir Kur'an'ı hatmetmeye çalışırım.
Allah kelamının en yüce oluşunun eseridir ki, manası bildiğim bazı ayetleri sanki daha önce hiç okumamışım gibi, büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla tekrar tekrar okuyorum.
Oysa kaç on kere okumuşumdur o ayetleri.
Nahl Sûesri'nin 112-113. ayetleri gibi.
Hz. Muhammed'i (as) inkarı hedef ve ana gaye edinmiş "dinlerarası diyalog" sürecinde, bizler bu gayretlerin çok ciddi manada bela ve musibetlere sebep olacağını defaatle ifade ettik.
Bunu da çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamın bize kazandırdığı ufukla yaptık.
"Rahmeten lil alemîn, Hz. Muhammed" isimli muhteşem eserleri de bu gerçeğin altını ısrarla çizdiği için, Hz. Peygamber'i konu edinen diğer eserlerden farklıdır.
Çünkü Hz. Muhammed (as), "kulluk ve alemlere rahmet olarak gönderilmiştir" ve bunun dışındaki vasıfları bu iki vasfın tezyini hükmündedir.
Dikkat edince göreceksiniz ki, O'nu konu edinen diğer çalışmalar bu iki vasfın dışındaki şeyleri anlatmaktan ibarettir.
"Savaş peygamber..." gibi.
Bizler Hz. Muhammed (as) etrafında, başta kilise dünyası olmak üzere İngiliz misyonerlerin şekillendirip başlattığı O yüce peygamberi inkar, tahkir ve faklı takdim gayretlerine hep karşı çıktık.
Ve dedik ki; İslam alemi olarak başımıza gelen bütün bela ve musibetlerin kaynağı O Yüce peygambere gerekli saygıyı ve hürmeti gösteremeyişimizdendir.
Bu batıl anlayış o kadar ileri bir noktaya taşındı ki, artık Hz.Muhammed'i (as) sevmek, O'na hürmet etmek, O'na salat-ü selam okumak bir yana, O'na imanın gerekli olup olmadığı bile tartışılır oldu.
Fethullah Gülen ve şürekası, Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Şahin başta olmak üzere, işi "Hz. Muhammed'e (as) imanın şart olmadığını, O'na iman etmeyenlere de rahmet ve merhamet nazarıyla bakmanın gerektiğini" açıktan açığa söylemeye kadar taşıdılar.
İmanınız gibi şüpheniz olmasın ki, bu gayretler kilisenin başlattığı sürecin devamıdır.
Bakınız yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, O yüce peygamberi rahatsız edenler, O'na iman etmeyenler, O'na gerekli saygıyı göstermeyenler için ne buyuruyor:
"Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.
Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi." (Nahl, 16/112-113)
Müfessirlerin beyanına göre bu misal ülke Mekke'dir. Zira Mekkeliler Allah Resûlü'nü yalanladılar ve nâil oldukları bunca refaha karşı nankörlük ettiler de arkasından yedi yıl korkunç kıtlığa uğradılar.
Hz. Peygamberi yalanlamanın, O'na gereken saygıyı ve hürmeti göstermemenin hangi bela ve musibetlere sebep olacağını bundan daha açık ve net anlatan başka bir delile ihtiyaç mı var?
Allah yeminle ifade ediyor:
"Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi."
Nedir bu azap; huzur sonrası karmaşa, huzursuzluk; rızık sonrası geçim darlığı, pahalılık, maişet telaşı.
Ve bela geliyor; açlık ve korku sıkıntısı.
İslam aleminin hali bu tasvirin dışında mı?
Rivayete göre Hz. Peygamber, kendisini Medine'ye hicret etmeye mecbur bırakan Mekke halkına beddua etmiş ve bu bedduadan sonra da başlarına yedi yıl süren bu bela gelmiştir.
Resulüllah'ın bu bedduası bugün de geçerlidir: "Yanında adım anıldığı zaman bana salat ve selam getirmeyenin burnu yere sürünsün, rezil olsun, aşağılansın."
Hadis-i şerif böyle.
Bu Müslümanları ilgilendiren bir ölçüdür. Kafirlerin ilk vazifesi O'na iman etmektir.
İsmi anılınca salat-ü selam okumayanın yüzü yere sürünürse, O'na inanmayanların halini varın siz düşünün.
Hep dedik ve demeye de devam edeceğiz:
İslam aleminin başındaki bütün bela ve musibetlerin sebebi O yüce peygamberi kabul edip etmeme, O'nu sevip sevmeme, O'nu rehber edip etmeme noktasında düğümlenir.
Ayetin birinci derece de ispatı geçmişimizdir.
O yüce peygamberin şahsını değil, asasını, hırkasını, kılıcını, ayak izini, sakalını, sarığını... baş tacı eden ecdadımızla; O yüce insana postacı diyen İngiliz beslemesi tiplerin şekillendirdiği dönemi mukayese edince sonuca varırsınız.
Salat ve selam sanadır ey Allah'ın Yüce Nebi'si!
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024