Galatasaray adet edindiği üzere bu gece bir büyük Avrupa maçına daha çıkıyor. Yener veya yenilir ama bizi milletçe hep heyecanlandırdığı ve gururlandırdığı bir gerçek.
Roma'da olanları hep gördük. İsyan etmemek mümkün değildi. İtalyan polis ve görevlilerin; sadece İtalyan değil, yabancı pasaportlu Roma'lı oyuncuların Galatasaraylı oyunculara tepkilerini, bakışlarındaki hıncı ve tekme-yumruklarındaki önyargılı çirkefliği görmemek için herhalde iyice görme özürlü veya AB özürlü olmak gerekiyordu.
Siz hiç Avrupalı polisin başka herhangi bir maçta Avrupalı misafir başka bir takımın oyuncularına (taraftarlarına değil) saldırdığına şahit oldunuz mu?
İsmail Cem, Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı açıklamada, "Olayları televizyondan izlerken ve gazetelerde fotoğraflara baktığımda, 2002 yılının Avrupası değil, sanki faşist Mussolini dönemi ve Mussolini polislerini izlemekte olduğumu düşündüm" demiş.
Roma'da faşist Mussolini polisleri, Almanya'da nazi Hitler polisleri, İspanya'da Franko polisleri, değişen ne var? Her yerde bize karşı peşin hükümlü bir "öteki" kavramı.
AB'ye girdik diyelim; Avrupalı devlet yönetimlerinin ve en önemlisi halkının bizi kendinden kabul edeceğini mi zannediyorsunuz? Seve seve benimseyeceğini mi düşünüyorsunuz? Hoşgörüleri, Galatasaray bir Avrupa takımını yenene kadardır.
Galatasaraylı futbolcular her Avrupa maçı sonrası sahadan "onurlu, başı dik ve eşit şartlarda" ayrılmak istediler, bunun mücadelesini yaptılar ve başardılar.
"Onurlu, başı dik ve eşit şartlarda" kavramını bir yerlerden hatırlıyor musunuz?
Onbeş gün önce Genelkurmay Basın Sözcüsü Albay Kalkanlı'nın AB'ye giriş için önerdiği asgari şartlardır.
Ve Avrupa'nın da kabul edemediği, işte tam bu kavramda gizlidir; Türkler nasıl olur da bir Avrupalı ile "onurlu, başı dik ve eşit şartlarda" yanyana mütalaa edilir? O "öteki"dir, doğudan gelmiştir, barbardır.
Arabesk kültürün yozlaştırdığı halkımızda da giderek bir aşağılık duygusunun var yerleşmeye başladığını, bu duygunun dar görüşlü bazı idarecilere de sirayet ettiğini düşünüyorum.
Hatırlarsınız bir süre önceki Juventus-Galatasaray maçlarında da aynı oyun tekrarlanmıştı. Tam Öcalan'ın yakalandığı, Roma'da misafir edildiği, İtalyan yetkililerin Öcalan'ı kolladığı dönemlerdi. Türkiye'de İtalya aleyhine büyük bir kamuoyu oluşmuş, neredeyse İtalyan mallarını boykot bile gündeme gelmişti.
İşte tam böyle bir ortamda Juventus İstanbul'a gelmek durumunda kaldı. Can güvenliğini öne sürerek ince bir numara ile maçı tarafsız sahaya aldırmak istediler. Korktuk, ürktük ve "devlet garantisi" isteyen UEFA'ya bu garantiyi verdik.
Maç günü Juventus geldi, 20 bin seyirciye karşılık İstanbul sokakları ve Ali Sami Yen'e yığılan 40 bin polisin koruması altında güle oynaya istediği bir puanı aldı gitti.
Manevi baskıyı Juventus değil, Galatasaray ve Türk seyircisi hissetmiş, İtalyanların istediği olmuştu.
Bir şey olur da ya bizi Avrupa Birliğine almazlarsa!!!
Halbuki Roma'da devlet terörünü Roma değil, Galatasaray, Türk seyirciler ve Türk gazeteciler hissetti.Roma polisi o gazetecilerin ne kadar AB yanlısı olup olmadığına bakmadı.
Beni asıl bayıltan yaklaşım ise ertesi gün maçın analizini yapan Lig-TV yorumcusundan geldi. Genç kardeşim "Bir teklifim var" dedi. "İstanbul'un bayan polisleri Barcelona maçında futbolcular sahaya çıkarken bir koridor oluştursun ve Barcelonalı futbolculara birer çiçek vererek Roma'ya gönderme yapsınlar".
Bunun; gelen turistleri ille de halkoyunu ekipleriyle karşılama şeklindeki tamamen arabesk tutkumuzdan en ufak bir farkı yoktur.
Hangi Türk turist gittiği ülkede şehrin belediye başkanı tarafından mahalli halk oyunu ekibiyle karşılandı şimdiye kadar?
Avrupalı'ya karşı hissedilen aşağılık kompleksinin bu ölçüye varacağını doğrusu hiç düşünmemiştim.
Roma'da olanları hep gördük. İsyan etmemek mümkün değildi. İtalyan polis ve görevlilerin; sadece İtalyan değil, yabancı pasaportlu Roma'lı oyuncuların Galatasaraylı oyunculara tepkilerini, bakışlarındaki hıncı ve tekme-yumruklarındaki önyargılı çirkefliği görmemek için herhalde iyice görme özürlü veya AB özürlü olmak gerekiyordu.
Siz hiç Avrupalı polisin başka herhangi bir maçta Avrupalı misafir başka bir takımın oyuncularına (taraftarlarına değil) saldırdığına şahit oldunuz mu?
İsmail Cem, Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı açıklamada, "Olayları televizyondan izlerken ve gazetelerde fotoğraflara baktığımda, 2002 yılının Avrupası değil, sanki faşist Mussolini dönemi ve Mussolini polislerini izlemekte olduğumu düşündüm" demiş.
Roma'da faşist Mussolini polisleri, Almanya'da nazi Hitler polisleri, İspanya'da Franko polisleri, değişen ne var? Her yerde bize karşı peşin hükümlü bir "öteki" kavramı.
AB'ye girdik diyelim; Avrupalı devlet yönetimlerinin ve en önemlisi halkının bizi kendinden kabul edeceğini mi zannediyorsunuz? Seve seve benimseyeceğini mi düşünüyorsunuz? Hoşgörüleri, Galatasaray bir Avrupa takımını yenene kadardır.
Galatasaraylı futbolcular her Avrupa maçı sonrası sahadan "onurlu, başı dik ve eşit şartlarda" ayrılmak istediler, bunun mücadelesini yaptılar ve başardılar.
"Onurlu, başı dik ve eşit şartlarda" kavramını bir yerlerden hatırlıyor musunuz?
Onbeş gün önce Genelkurmay Basın Sözcüsü Albay Kalkanlı'nın AB'ye giriş için önerdiği asgari şartlardır.
Ve Avrupa'nın da kabul edemediği, işte tam bu kavramda gizlidir; Türkler nasıl olur da bir Avrupalı ile "onurlu, başı dik ve eşit şartlarda" yanyana mütalaa edilir? O "öteki"dir, doğudan gelmiştir, barbardır.
Arabesk kültürün yozlaştırdığı halkımızda da giderek bir aşağılık duygusunun var yerleşmeye başladığını, bu duygunun dar görüşlü bazı idarecilere de sirayet ettiğini düşünüyorum.
Hatırlarsınız bir süre önceki Juventus-Galatasaray maçlarında da aynı oyun tekrarlanmıştı. Tam Öcalan'ın yakalandığı, Roma'da misafir edildiği, İtalyan yetkililerin Öcalan'ı kolladığı dönemlerdi. Türkiye'de İtalya aleyhine büyük bir kamuoyu oluşmuş, neredeyse İtalyan mallarını boykot bile gündeme gelmişti.
İşte tam böyle bir ortamda Juventus İstanbul'a gelmek durumunda kaldı. Can güvenliğini öne sürerek ince bir numara ile maçı tarafsız sahaya aldırmak istediler. Korktuk, ürktük ve "devlet garantisi" isteyen UEFA'ya bu garantiyi verdik.
Maç günü Juventus geldi, 20 bin seyirciye karşılık İstanbul sokakları ve Ali Sami Yen'e yığılan 40 bin polisin koruması altında güle oynaya istediği bir puanı aldı gitti.
Manevi baskıyı Juventus değil, Galatasaray ve Türk seyircisi hissetmiş, İtalyanların istediği olmuştu.
Bir şey olur da ya bizi Avrupa Birliğine almazlarsa!!!
Halbuki Roma'da devlet terörünü Roma değil, Galatasaray, Türk seyirciler ve Türk gazeteciler hissetti.Roma polisi o gazetecilerin ne kadar AB yanlısı olup olmadığına bakmadı.
Beni asıl bayıltan yaklaşım ise ertesi gün maçın analizini yapan Lig-TV yorumcusundan geldi. Genç kardeşim "Bir teklifim var" dedi. "İstanbul'un bayan polisleri Barcelona maçında futbolcular sahaya çıkarken bir koridor oluştursun ve Barcelonalı futbolculara birer çiçek vererek Roma'ya gönderme yapsınlar".
Bunun; gelen turistleri ille de halkoyunu ekipleriyle karşılama şeklindeki tamamen arabesk tutkumuzdan en ufak bir farkı yoktur.
Hangi Türk turist gittiği ülkede şehrin belediye başkanı tarafından mahalli halk oyunu ekibiyle karşılandı şimdiye kadar?
Avrupalı'ya karşı hissedilen aşağılık kompleksinin bu ölçüye varacağını doğrusu hiç düşünmemiştim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002