Karen Fogg'un elektronik postaları işi gittikçe eğlenceli bir hâl almaya başladı ve Fogg yanlısı koroya maalesef MHP de katıldı. MHP yetkilileri dediler ki; "Bu mesajlar daha önce bize de gösterildi. İtibar etmedik. Bu bir provokasyondur. AB karşıtlarının oyunudur."
Hayretler içinde kalıyorum.Karen Fogg'un mektuplarının nasıl, kim tarafından alınıp, neden sızdırıldığı değildir önemli olan.
Önemli olan işbirlikçi politikacılar, basın mensupları, bürokratlar, üniversite hocaları ve emekli amirallerin yüzleri hiç kızarmadan Fogg'a sahip çıkmalarıdır.
AB Ankara Temsilciliği bile bu yazışmaların varlığını inkâr etmemiş, suç duyurusunda bulunmuştur. Bir soru üzerine Cem "Fevkalâde çirkin bir olaydır. Umuyoruz ki failleri bir an önce adalet önüne getirilsin, bir an önce adalet gerçekleşsin" demiş; Verhaugen'in Ankara'ya gelişinde de kendisinden ve beraberinde bulunan Fogg'dan konu ile ilgili olarak Ecevit tarafından özür dilenmiştir.
Fogg'un yazışmalarında ne deniyordu? Kıbrıs, Kürtçe eğitim konuları halledilecek, devlet çökertilecek ve bunun için "yerli" muhiplerle işbirliği yapılacak.Yapılıyor da.
Konunun kırılma noktası işte tam da burası..
Fogg kimdir, AB'nin temsilcisi. Peki Fogg gidince yerine gelecek olan değişik fikirde mi olacaktır? Muhtemeldir ki yeni gelen sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyecek, dikkatli davranacak, basın ve sair yerlerdeki muhipleriyle sızmayı önlemek için yüzyüze görüşmeyi tercih edecektir.
Fakat bütün bunlar AB'nin, Türkiye üzerindeki düşünce ve emellerini değiştirmiş mi olacaktır? Elbette hayır.
Konuya şahıslar değil, kurumlar açısından yaklaşmak lâzım. AB'nin ne olduğu, Türkiye üzerinde ne gibi beklentileri bulunduğu Genişlemeden Sorumlu Üye Verhaugen'in her demecinde açıkça ifade edilmektedir.
Yâni bu, Verhaugen kaldıkça, AB kaldıkça AB'nin Ankara'daki temsilcileri ne kadar değişirse değişsin; görünürde AB'nin fakat derinde Avrupa ve bütünüyle batının Türkiye'de Sevr fikriyatını uygulamak için ellerinden geleni yapacakları demektir.
Yahu batı bunu ister de biz neden bu plâna bu kadar teşne oluruz bir türlü anlamam!
Aslında son derece çocukça bir düşünce tarzı. Teşne olan biz değiliz. "Biz"in içinde bir kısım zihni tersten devşirilmiş bürokrat, politikacı, basın, üniversite öğretim görevlisi ve amiral eskisi var.
Fogg açıkça söylüyor, "Siz istiyorsunuz, şartlar böyle".. Diyecek bir şey var mı?
"İstemiyoruz" diyen var mı? "312, 159'un değişmesine, idamın kaldırılmasına, Kürtçe eğitime karşıyız ama Meclisin iradesine saygılıyız, uyumu bozmayız" diyenler var.
AB'nin en yetkili ağızları "2010, 12'ye kadar genişleme takviminde yoksunuz" diyorlar fakat 19 Mart'a kadar süre veriyorlar.
Verhaugen'le Yılmaz arasında Türkiye'nin üyelik sürecini desteklemeye yönelik AB'den yapılacak mali yardımların yönetimini sağlayacak fon kurulmasına ilişkin anlaşma imzalanıyor, fonun idaresi de tesadüfe bakın ki Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'e veriliyor.
Osmanlı'ya, Düyunu Umumiye'yi kabul etti diye neden kızıyordunuz ki?
İstanbul'daki, Cem'in sosyeteye takdimi demek olan "Medeniyetlerin Buluşması" Amerikalı "muhalif" Naom Chomsky'nin gövde gösterisine dönüşüyor; adamın gelişi ile yargılanmakta olan bir kitabı hakkında süratle beraat kararı veriliyor ama "İstanbul Ruhu"ndan sonra ziyaret ettiği Diyarbakır'da "Özerk Kürdistan" istedi diye Türkiye'den ayrılır ayrılmaz hakkında tekrar soruşturma açılıyor.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, "Siyasal iktidarın gitmesini isteyenler yarın ne yapacaklar. Yarın başka bir siyasal iktidar gelir ama IMF ve AB'yi yok sayamaz. Ama biz hepimiz vatanımızı seviyoruz" diyerek, Türkiye'yi manda devlet konumuna getiren IMF'yi savunuyor..
Sonra da kalkıp birileri "Tam bağımsızlık"tan dem vuruyor, mangalda kül bırakmıyor.
Hayretler içinde kalıyorum.Karen Fogg'un mektuplarının nasıl, kim tarafından alınıp, neden sızdırıldığı değildir önemli olan.
Önemli olan işbirlikçi politikacılar, basın mensupları, bürokratlar, üniversite hocaları ve emekli amirallerin yüzleri hiç kızarmadan Fogg'a sahip çıkmalarıdır.
AB Ankara Temsilciliği bile bu yazışmaların varlığını inkâr etmemiş, suç duyurusunda bulunmuştur. Bir soru üzerine Cem "Fevkalâde çirkin bir olaydır. Umuyoruz ki failleri bir an önce adalet önüne getirilsin, bir an önce adalet gerçekleşsin" demiş; Verhaugen'in Ankara'ya gelişinde de kendisinden ve beraberinde bulunan Fogg'dan konu ile ilgili olarak Ecevit tarafından özür dilenmiştir.
Fogg'un yazışmalarında ne deniyordu? Kıbrıs, Kürtçe eğitim konuları halledilecek, devlet çökertilecek ve bunun için "yerli" muhiplerle işbirliği yapılacak.Yapılıyor da.
Konunun kırılma noktası işte tam da burası..
Fogg kimdir, AB'nin temsilcisi. Peki Fogg gidince yerine gelecek olan değişik fikirde mi olacaktır? Muhtemeldir ki yeni gelen sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyecek, dikkatli davranacak, basın ve sair yerlerdeki muhipleriyle sızmayı önlemek için yüzyüze görüşmeyi tercih edecektir.
Fakat bütün bunlar AB'nin, Türkiye üzerindeki düşünce ve emellerini değiştirmiş mi olacaktır? Elbette hayır.
Konuya şahıslar değil, kurumlar açısından yaklaşmak lâzım. AB'nin ne olduğu, Türkiye üzerinde ne gibi beklentileri bulunduğu Genişlemeden Sorumlu Üye Verhaugen'in her demecinde açıkça ifade edilmektedir.
Yâni bu, Verhaugen kaldıkça, AB kaldıkça AB'nin Ankara'daki temsilcileri ne kadar değişirse değişsin; görünürde AB'nin fakat derinde Avrupa ve bütünüyle batının Türkiye'de Sevr fikriyatını uygulamak için ellerinden geleni yapacakları demektir.
Yahu batı bunu ister de biz neden bu plâna bu kadar teşne oluruz bir türlü anlamam!
Aslında son derece çocukça bir düşünce tarzı. Teşne olan biz değiliz. "Biz"in içinde bir kısım zihni tersten devşirilmiş bürokrat, politikacı, basın, üniversite öğretim görevlisi ve amiral eskisi var.
Fogg açıkça söylüyor, "Siz istiyorsunuz, şartlar böyle".. Diyecek bir şey var mı?
"İstemiyoruz" diyen var mı? "312, 159'un değişmesine, idamın kaldırılmasına, Kürtçe eğitime karşıyız ama Meclisin iradesine saygılıyız, uyumu bozmayız" diyenler var.
AB'nin en yetkili ağızları "2010, 12'ye kadar genişleme takviminde yoksunuz" diyorlar fakat 19 Mart'a kadar süre veriyorlar.
Verhaugen'le Yılmaz arasında Türkiye'nin üyelik sürecini desteklemeye yönelik AB'den yapılacak mali yardımların yönetimini sağlayacak fon kurulmasına ilişkin anlaşma imzalanıyor, fonun idaresi de tesadüfe bakın ki Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'e veriliyor.
Osmanlı'ya, Düyunu Umumiye'yi kabul etti diye neden kızıyordunuz ki?
İstanbul'daki, Cem'in sosyeteye takdimi demek olan "Medeniyetlerin Buluşması" Amerikalı "muhalif" Naom Chomsky'nin gövde gösterisine dönüşüyor; adamın gelişi ile yargılanmakta olan bir kitabı hakkında süratle beraat kararı veriliyor ama "İstanbul Ruhu"ndan sonra ziyaret ettiği Diyarbakır'da "Özerk Kürdistan" istedi diye Türkiye'den ayrılır ayrılmaz hakkında tekrar soruşturma açılıyor.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, "Siyasal iktidarın gitmesini isteyenler yarın ne yapacaklar. Yarın başka bir siyasal iktidar gelir ama IMF ve AB'yi yok sayamaz. Ama biz hepimiz vatanımızı seviyoruz" diyerek, Türkiye'yi manda devlet konumuna getiren IMF'yi savunuyor..
Sonra da kalkıp birileri "Tam bağımsızlık"tan dem vuruyor, mangalda kül bırakmıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002