Selvi ve Ahmet Hakan’ın patronu Demirören

Geçtiğimiz hafta AKP'li Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, CNN Türk ve Kanal D ortak yayınında Ahmet Hakan, Hande Fırat, Zafer Şahin ve Abdulkadir Selvi'nin sorularını yanıtladı.

Ben izlemedim. Sosyal medyada 19 milyon takipçisi olan Sayın Erdoğan'ın katıldığı bu programı Youtube'da 24 bin kişi izlemiş.

Ama gerçek şu ki programdan sonra hemen herkesin gündemi bu program oldu. Arşivler açıldı, söylemler eşleştirildi. Ortaya yine 'kınadıkları şeyle kınanıyorlar' tablosu çıktı.

Sayın Erdoğan 2010 yılında medyada, 'akbabalar' olduğunu ifade edip, üniformalıların bu 'akbabalara' ayar verdiklerini, onların karşılarında selam durup, emirlerini 'şak' diye yaptıklarını anlatıyordu.     

Hatta "Sizi o tasmalardan kurtardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmalar taktılar. Şimdi o gazetelerin patronlarına sesleniyorum, 'ne yapayım, köşe yazarı, hâkim olamıyorum' diyemezsin. 'Sen bunun sorumlususun arkadaş' diyeceksin. Niye! Çünkü bu ülkeyi germeye, bu ülkede ekonomiyi germeye kimsenin hakkı yok. Köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun, yarın feryat etmeye geldiğin zaman feryat etmeye hakkın yok." (Şubat 2010'daki AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı)

Aradan tam 10 yıl geçmiş. Medya olarak geldiğimiz nokta: Dün üniformalıların bugün Saray'ın karşısında selam durup, şak, diye istenileni yazan bir medya var karşımızda.

Yani fikir özgürlüğüymüş, özgür medya imiş, benim kalemim satılık değilmiş vs. hepsi hikaye. 

Programa dönersek! 

Yıldırım Demirören'in, Ziraat Bankası'ndan aldığı 750 milyon dolar kredi hala gündemde. Neden? Hiç kimse geri ödendi, demiyor. 

Ziraat Bankası o miktardaki krediyi Demirören'e tüpçülük artık kar etmiyor, tarım ile uğraşsın diye mi verdi? Hayır. Demirören o krediyi niçin aldı? Medya patronu olmak için.

İşte o kredi ile satın aldığı Hürriyet gazetesinin yazarı Abdulkadir Selvi, Sayın Erdoğan'a: "Muhalefet şehir hastanelerini eleştiriyordu. Şimdi biraz kesildi. Nasıl karşılıyorsunuz" diye bir soru sordu.

AKP'li Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan; "Valla Abdulkadir Bey, artık köşenden gereğini yapacaksın. Ahmet Bey yapıyor bak" cevabını verdi.

Yazılı, görsel ve sosyal medya yıkıldı adeta! Ne yorumlar, ne ithamlar, ne tabirler… Allah (c.c) düşürmesin!

Ertesi gün Ahmet Hakan (onun da patronu Demirören) "Ben, hep vicdanımın gereğini yaptım, yaparım, yapıyorum, yapacağım. Vicdanımın gereğine dayanarak yazdıklarımın kimin işine yaradığını zerre kadar umursamadım, umursamıyorum, umursamayacağım" diye yazdı.

Anında Ahmet Hakan'ın vicdan arşivi açıldı. Ama ne arşiv. Vicdanı geç mide bile kaldırmaz!

Tarih 2016. Ahmet Hakan, 'Dönmek üzerine bir manifesto' başlıklı yazısında "Tayyip Erdoğan'ın ya da Ahmet Davutoğlu'nun uçağına asla ve kata binmeyeceğim" diyor.

Tarih 2019. Ahmet Hakan uçakta. Habertürk yazarı Fatih Altaylı ile polemiğe giriyor. Altaylı,"Erdoğan'ın uçağına binmem" diyorsun. Yemin, kasem ediyorsun. Çağrıldığında ayakların kıçına vurarak koşuyorsun" diyor.

Aynı yıl Ahmet Hakan, Cem Küçük ile de bir polemik yaşıyor. Bu polemiği Akit gazetesi manşet yapıyor. Cem Küçük çok büyük laflar ediyor: "Ben, sana bizim taraftansın demedim. Bizim taraftan değilsin ama sen bizim tarafın köpeğisin. Eskiden Aydın Doğan'ın köpeğiydin, şimdi ise bizim köpeğimizsin. Sahibin değişiyor ama her devir sen bir köpeksin. Biz yat desek yatıyorsun. Kalk desek kalkıyorsun. Havla dediğimizde işte Ekrem İmamoğlu'na yaptırdığımız gibi havlıyorsun."

Testinin içinde ne varsa o, sızar! Başka ne diyelim!

Haftanın 'en'leri ve kısa cevaplar

AKP'li cumhurbaşkanı Erdoğan: "Sırf daha iyi arabaya binmek, daha yeni telefon almak, daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle başka ülkelerin başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyoruz" dedi.

Bu acıyarak bakma olayı değil arkadaşlar. 20 yıllık basiretsizliğin, beceriksizliğin itirafıdır.

Düşünsenize! 20 yılda gençlerin dikkatini çekecek, onları cezbedecek, hayallerini süsleyecek bir otomobil üretmemiş, bir telefon piyasaya sürememişsiniz. 

Burada acınacak olan gençler değildir bunu başaramayanlardır. 

Bu arada 'süfli' TDK'da, 'aşağıda bulunan, alçak, pek aşağı olan' anlamlarına geliyor. 

Hedef kitle olarak gençler seçildiğine göre (!) gençler halleder, diyelim.

Faizle savaşıyormuş

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Öyle bir Cumhurbaşkanınız var ki, savaşım faizledir. En büyük düşmanım faizdir. Faizi 12'ye kadar düşürdük. Yeter mi, yetmez. Bunun daha da inmesi lazım. 

Tabi aramızda faiz politikasını yüksek faizi savunanlar yok mu? Var… Ama Cumhurbaşkanınız yüksek faizi savunmuyor, düşük faizi savunan politika güdüyor."

Sayın Cumhurbaşkanı'm! NAS'ı unuttunuz galiba! NAS, faizi düşürün demiyor. Sıfır faiz, diyor. Faiz yok, diyor. 

NAS'ı hatırlayalım: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve şayet müminlerseniz faizi terk edin." (Bakara, 278)

Peygamber Efendimiz Ve da Hutbesinde "Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır"' buyurdu. (Kamu bankaları dahil)

Pompa

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Bir süredir Türkiye bir doktor, mühendis, sanatçı kaybetti hezeyanlarla umutsuzluk pompalamaya çalışıyor. Gösterdikleri ülkeler enerji ve gıda krizinin çözümü için bizden yardım istiyorlar."

İki cümle arasındaki bağlantıyı çözene 10 puan!

Merkel kur yapmış

AKP İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı: "Daha düne kadar Merkel'e gidip yalvarıyorduk, 'bize bir iki tüfek ver de şu teröristlerle boğuşalım' diye. O da kur yapıyordu. 

Bize, parasıyla aldığınız halde diyordu ki 'Veririm sana tüfeği ama şuna at, buna atma.' Öyle değil mi?"

Çık! Öyle değil. S-400'leri, F-35, F-16'ları hatırladınız mı? 

ABD kur yapıyor. Ha! Birde Merkel kur filan yapan kadın değildi. Tam bir otoriteydi. 'Deniz Yücel'i gönderin' dedi. Anında gönderdik. Hatırladınız mı?

Maranki

Akit yazarı Ahmet Maranki Akit Tv'de "Haziran'da seçimi kaybedersek Belgrad Ormanı'na gömdüğümüz silahları çıkarır, savaşırız" dedi.

Şimdi bavulcu lakaplı Mehmet Baransu dışarıda, Zekeriyya Öz'de savcılık makamında olsaydı ne senaryolar yazılır, savcılar 7-24 mesai yapar, baskınların ardı arkası kesilmezdi!

Nebati Bakan

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati: 'Yeni ekonomi modelin en önemli saç ayağı ise Türk Lirası'na olan güvenin artmasıdır' dedi.

Haklı tabi! Bulgarlar, Ruslar, Almanlar, İranlılar vs. TL'ye güvenerek ülkemize geliyor, yiyor, içiyor, yatıyor, heybelerini doldurup, gidiyor.