Çağımızda geçerli olan paradigmalar maalesef insanı haktan, hakikatten uzaklaştırarak kafası karışan insanın varoluş anlamına yönelik olarak sorduğu sorulara da cevap vermiyor ya da veremiyor.
Dünyaya hâkim olan beşeri anlayışlar, İnsan bu dünyada niçin vardır? İnsanın değeri, anlamı, amacı, nedir? Gibi soruları, sorunları görmezden gelerek, çözmeyerek, cevap vermeyerek insanı bir boşluğa sürüklüyor, insanı var oluşunun anlamına yönelik olan gerçeklikten uzaklaştırarak insanı bunaltarak çağın cins kafalarının kullanımına ve istismarına uygun hale getiriyorlar.
Her dönemde, her çağda hakikati tamamen kuşatarak anlamanın mümkün olamayacağını iddia edenler ve hakikati nefsine uygun görmeyen insanoğlunun cins kafaları bu gerçeği kendilerine göre anlamlandırma gayreti içine girmişlerdir.
Tabi ki çoğu zamanda bu kafalar hakikati, hakikatin özüne uygun olarak anlayamamış, hakkın ve hakikatin sahibinin insan için istemiş olduğu nizama uygun olmayan paralel, felsefi oluşumlar içine girmişlerdir.
Mesela Felsefi Rasyonalizm; Gaybı metafizik içinde kaybetti.
Modern dünya da metafiziği; fizik içinde kaybetti.
Günümüz dünyası da fiziği, simülasyon dünyası içinde kaybetti.
Simülasyon dünyası dediğimiz daha çok imajdan ibarettir.
Bu simülasyonu sadece sanal âlemde olduğunu sanmayalım, maalesef ikiyüzlülüklerin sayısız yüzsüzlüklere dönüştüğü bu dünyada gerçek bedenlere sahip olan insanlarda giyimi ile davranışıyla, konuşmasıyla gerçekte olmadığı kimliği, manayı, kişiliği sadece imaj olarak yansıtıyor. Samimiyetten yoksun olan tamamen imaj ve yapmacık bir duruş ile var olmaya çalışıyor.
Çok tehlikeli bir durum… Tam bir münafık duruşu… Tam bir avcı tuzağı… Neyse, biz yine konumuza dönelim.
Varlıkların yanılsamalarının gerçek varlığın yerine ikame edildiği bir dünya oluşturuluyor.
Bu çok büyük bir tehdittir.
Belki insan bu sanal âlemde mutlu olduğunu zannedebilir, ancak gerçeklikten kopan insan bilinçsiz bir şekilde uyuşarak eğlendiği bu kulvar aslında insanın insanlıktan çıktığı tehlike çanlarının çaldığı bir zemindir.
İnsanın adeta uyuşturulduğu bu simülasyon dünyasında kendi bilincini yitirdiği yanılsamalar içinde sanal bir varoluşa sürüklenmektedir. Başka bir deyişle arzuların kışkırtıldığı, imajların öne çıktığı bir dünya. Bu dünyada varlığını ancak kışkırtılan arzulara ve imaja ne kadar kapıla biliyorsan, teslim olabiliyorsan o kadar ortaya koyabiliyorsun. Hedonizmin dijital boyuta taşınması ile insanlara dijitalde gösterilen rüyalar gerçeğin yerine ikame ediliyor. Bu da zaten simülasyonun ta kendisi oluyor.
Simülasyon mutsuzluğun dibinde mutluluk hissi ile avunmaktır.
İnsanlar hakikatle bağını koparıp yaşar gibi yaşayıp, yaşamadan ölmeyi mutluluk zannedebilirler. Çünkü etrafında olup bitenlerin karşısında irade gösterip bunları hakikatin kapısını aralamaya yönelik olarak bir mücadeleye girmeyen, hakikatten uzaklaşıp gününü gün edip, bu dünyanın bir sınanma yeri olduğu gerçeğinden bizi uzaklaştıran kurguları hakikat olarak gören insanoğlunun cehalete teslim olduğu pek çok zamanlar olmuştur ve olacaktır da.
Buna mukabil Allahtan başka her şeyin yok olacağı hakikatinin bilincinde olan mutluluğu Allaha itaatte arayan, gayrısına gönül vermeyen bir de Allah'ın has kulları da var.
O has kullardan olan İmam Ali'ye bir gün sormuşlar; "Dünya nedir?" diye. O da şöyle cevap vermiş; "Kişiyi Allah'tan alıkoyan her şey…"
Her çağa ve her çağın insanına hakikati sunan İslam'ın teklifini yüksek sesle ve öz güvenle insanlıkla buluşturmalıyız. Ancak öncelikle Müslümanların şu farkı bilmeleri ve ortaya koymaları lazım, eşyanın eşya oluşunun mantığı ile insanın insan oluşunun mantığının aynı şey olmadığını anlaması, içselleştirmesi ve yaşaması gerekiyor. Çünkü insanın eşya gibi var olmaya, eşyanın kurallarına uygun bir varlığa dönüşme anlayışı insanın, insanlığın parçalanıp un ufak olmasına sebep olacaktır.
Özellikle Müslüman eşyayı inançları doğrultusunda kullanmalıdır. Eşyaya hak adına hâkim olmalı ve o amaçta kullanmalı. Eğer eşya Müslümanı kontrol etmeye başladıysa Müslümanın bir kapitalistten hiçbir farkı kalmaz.
Haz ve hızın hâkim olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz. Maalesef İslam ve Müslüman olduğunu söyleyenlerde bu modaya uyarak en büyük gayelerinin kalite ve konfor olduğunu ve bunun için çalıştığını ve yaşadığını söylüyor. Bir Müslümanın dünya ve hayat tasavvuru böyle olmamalı.
Hz. Mevlana'nın ifade ettiği gibi; "Can konağını aramadaysan, cansın; Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin, bir damla su arıyorsan susun, zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan âşıksın, gönlün neye kapılmışsa O'sun sen. Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir: Neyi arıyorsan O'sun sen."
Gerçek hayatta veya dijital simülasyonun sürüklediği rüya evreninde de olsak haz ve hızın bir sonu ve sınırı yok. Çünkü arzulanan aslında var olan varlıkların, eşyaların arzusu değildir. Arzu aslında kendini arzular ve hiçbir zamanda tatmin olmaz. Bizi yaratan Rabbimiz bizim bu özelliğimiz ve zaafımızı en iyi bilen olarak bakın bizi yani Müslümanı nasıl tarif ediyor ve nasıl uyarıyor "Bunlar, iman edenler ve Allah'ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah'ı zikrederek huzura kavuşur."
Yol odur ki Hakk'a vara. Gerisi çelik çomak oyunu…
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023
- Cumhuriyet yüz yaşında, nice yüzyıllara / 01.11.2023
- Saygı beyaz çizgimiz olmalı / 15.10.2023
- Dinin mücadelesi dinsizlikle değil din ile olmuştur / 10.09.2023
- Mum kadar ışığı yok, Kendini Güneş sananlar / 06.09.2023
- Merhamet, hürmet, muhabbet / 28.08.2023
- Aslında çifte kıble olmaz / 25.08.2023