Stratejik müttefikimiz Amerika'nın Montana eyaleti de "Sözde Ermeni Soykırımı''nı tanıdı.
Soykırımı tanıyan 32'nci eyalet olan Montana'nın Cumhuriyetçi Valisi Judy Martz, 1.5 Milyon Hıristiyan Ermeni'nin 1915-1923 yılları arasında Osmanlı Türk Hükümeti tarafından soykırıma uğratıldığını kabul ettiklerini söyledi.
Başkan Bush ile aynı partiye mensup Vali'nin Ermeniler'in Hıristiyan kimliğine vurgu yapması enterasan değil mi?
Evanjelist Bush ile radikal Cumhuriyetçiler'in önümüzdeki günlerde yeni ve ilginç kararlar almalarını beklemek gerek.
Nedeni gayet basit.
Ülkede seçim havası solunuyor. Yaz sonlarında yapılacak seçimlerde Rum ve Ermeni lobilerinin sırtı sıvazlanacak. Rumlar lehihe kararlar alınacak, Ermeniler pohpohlanacak.
Tam bu noktada "Peki neden bizim lobimiz yok. Biz lobicilik yapamıyor muyuz?" diye hayıflanabilirsiniz.
Tamamen haklısınız.
Türk Hükümetler , Özal'la beraber lobi kavramına önem vermeye başladılar. Milyonlarca dolarlık harcamalar ile Washington'da kurumlaşma sürecine gidildi. "Artık biz Türkler'in de bir lobisi olsun'' dendi ve diplomatik çıkarmalar gerçekleştirildi.
Yapılan harcamalar alınan sonucu karşılamaktan uzak olunca bundan vazgeçildi. Ankara'nın seçtiği ve hangi millete ait olduğu belirsiz kişilerin bizim adımıza bizi savunması gibi bir sürece girdik.
Türkler değil, Türkler adına Ermeni-Rum asıllı kuruluşlar bizi savunur oldu.
Lobiciliğimiz tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Türkiye bu başarısız denemeden sonra daha üst kademeyle temasa geçti ve Amerikan başkanlarını kafakola almaya çalıştı.
Amerikalı Başkanlar da bu samimiyetten istifade edip, Türk Hükümetlere baskılar kurarak Türkiye üzerinden açılımlarını daha rahat sağlar hale geldiler.
Adnan Menderes dönemi ile başlayan ve Özal ile tırmanışa geçen Amerikanlı yıllar, Erdoğan Hükümeti ile zirve yaptı.
Amerikan başkanları ile Ankara'nın öncelikleri de çoğunca çatışır oldu.
NATO, BM ve AB gibi kurumlarda etkinliğini artıran Amerikan Başkanları Ankara'yı rahatlıkla pasifize ettiler.
NATO'ya askeri açıdan monte edilen ve AB'ye ekonomik açıdan ilintilendirilen Türkiye, kendi iplerini Amerikan Başkanlarının eline vermiş oldu.
Amerika'dan daha çok Amerikancı, Kraldan çok kralcı olup çıkıverdik.
Kralın çıplak olduğunu bildiğimiz halde bunu onun suratına haykıramadık.
Irak'ta, Kıbrıs'ta, Afganistan ve Filistin'de tarihi fırsat ve önceliklerimizi Amerikan Başkanlarının gözüyle görmeye devam ettik.
Rum ve Ermeni lobilerine oy kazanma adına sıcak mesajlar veren Amerikan Başkanlarından eyalet valileri de etkilendiler. Genel kanaat, yerel alanda Türkiye aleyhine işlemeye başladı.
Montana Valisi de bunlardan biri.
Şimdilik Ermeniler, Annan Planını ardından da Rumlar seferber olmasın?
Denktaş'ın önemine işaret ettiği ve ısrarla savunduğu Kıbrıs'taki anlaşmanın Birincil Hukuk sayılması tezi aksi durum söz konusu olursa ABD'deki Rumlar'ı Türkler aleyhine daha da kışkırtabilir.
Rumlar da "Soykırım'' diye tutturmasın.
Soykırımı tanıyan 32'nci eyalet olan Montana'nın Cumhuriyetçi Valisi Judy Martz, 1.5 Milyon Hıristiyan Ermeni'nin 1915-1923 yılları arasında Osmanlı Türk Hükümeti tarafından soykırıma uğratıldığını kabul ettiklerini söyledi.
Başkan Bush ile aynı partiye mensup Vali'nin Ermeniler'in Hıristiyan kimliğine vurgu yapması enterasan değil mi?
Evanjelist Bush ile radikal Cumhuriyetçiler'in önümüzdeki günlerde yeni ve ilginç kararlar almalarını beklemek gerek.
Nedeni gayet basit.
Ülkede seçim havası solunuyor. Yaz sonlarında yapılacak seçimlerde Rum ve Ermeni lobilerinin sırtı sıvazlanacak. Rumlar lehihe kararlar alınacak, Ermeniler pohpohlanacak.
Tam bu noktada "Peki neden bizim lobimiz yok. Biz lobicilik yapamıyor muyuz?" diye hayıflanabilirsiniz.
Tamamen haklısınız.
Türk Hükümetler , Özal'la beraber lobi kavramına önem vermeye başladılar. Milyonlarca dolarlık harcamalar ile Washington'da kurumlaşma sürecine gidildi. "Artık biz Türkler'in de bir lobisi olsun'' dendi ve diplomatik çıkarmalar gerçekleştirildi.
Yapılan harcamalar alınan sonucu karşılamaktan uzak olunca bundan vazgeçildi. Ankara'nın seçtiği ve hangi millete ait olduğu belirsiz kişilerin bizim adımıza bizi savunması gibi bir sürece girdik.
Türkler değil, Türkler adına Ermeni-Rum asıllı kuruluşlar bizi savunur oldu.
Lobiciliğimiz tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Türkiye bu başarısız denemeden sonra daha üst kademeyle temasa geçti ve Amerikan başkanlarını kafakola almaya çalıştı.
Amerikalı Başkanlar da bu samimiyetten istifade edip, Türk Hükümetlere baskılar kurarak Türkiye üzerinden açılımlarını daha rahat sağlar hale geldiler.
Adnan Menderes dönemi ile başlayan ve Özal ile tırmanışa geçen Amerikanlı yıllar, Erdoğan Hükümeti ile zirve yaptı.
Amerikan başkanları ile Ankara'nın öncelikleri de çoğunca çatışır oldu.
NATO, BM ve AB gibi kurumlarda etkinliğini artıran Amerikan Başkanları Ankara'yı rahatlıkla pasifize ettiler.
NATO'ya askeri açıdan monte edilen ve AB'ye ekonomik açıdan ilintilendirilen Türkiye, kendi iplerini Amerikan Başkanlarının eline vermiş oldu.
Amerika'dan daha çok Amerikancı, Kraldan çok kralcı olup çıkıverdik.
Kralın çıplak olduğunu bildiğimiz halde bunu onun suratına haykıramadık.
Irak'ta, Kıbrıs'ta, Afganistan ve Filistin'de tarihi fırsat ve önceliklerimizi Amerikan Başkanlarının gözüyle görmeye devam ettik.
Rum ve Ermeni lobilerine oy kazanma adına sıcak mesajlar veren Amerikan Başkanlarından eyalet valileri de etkilendiler. Genel kanaat, yerel alanda Türkiye aleyhine işlemeye başladı.
Montana Valisi de bunlardan biri.
Şimdilik Ermeniler, Annan Planını ardından da Rumlar seferber olmasın?
Denktaş'ın önemine işaret ettiği ve ısrarla savunduğu Kıbrıs'taki anlaşmanın Birincil Hukuk sayılması tezi aksi durum söz konusu olursa ABD'deki Rumlar'ı Türkler aleyhine daha da kışkırtabilir.
Rumlar da "Soykırım'' diye tutturmasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005