Ben tarihi sadece kitaplardan öğrenmedim ( 5 Nisan 2002 yazımız) ama okuduğumda da sayfaları at gözlükleri ile çevirip sadece resim altlarını okumadım.
Yazarın önyargılarını, aktaranın entelektüel tercihlerini, anlatanın kabile orijinini hep akıl süzgecinden geçirdim.
Cuma günkü girizgâhtan sonra Filistin meselesine başlangıç noktası olarak bizdeki AB işbirlikçilerinin gözleri hâlâ hiçbir şeyi görmezken yine Thatcher'in şu sözlerini alacağım:
"AB'nin kurulması modern çağın en büyük aptallığıdır. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çekilmeye başlaması gerekmektedir... Avrupa dünyadaki birçok sorunun kaynağıdır. 20'nci Yüzyılın Faşizm ve Komünizm gibi sorunları da Avrupa'dan kaynaklanmış, bu sorunların çözümü ise Avrupa dışından gelmiştir." (Statecraft. Mart 2002)
Bununla beraber İngiltere, politik sicili açısından özellikle Ortadoğu coğrafyasında elbette Avrupalılar arasında taşı ilk atacak olan "en günahsız" kimse değildir.
Osmanlı Ortadoğusu'nun yapay, ileride mutlaka sorun yaratması için milletleri, kabileleri, toplulukları bölen, birleştirmeyen sınırları daha 1904 Entente Cordiale, 1908 Reval, 1915 Londra Toplantısı ile çizilmeye başlanmıştı.
1915 İstanbul Antlaşması'nda İmparatorluğun Ortadoğu'su İngilizler ve Fransızlar arasında paylaşılır.1916 Sykes-Picot Anlaşması ile yine İngiliz ve Fransızlar arasında nüfuz sahaları muhkem hâle getirilir.
Dilin altındaki bakla nihayet 1917 Kasım ayında "Balfour Açıklaması" ile ortaya çıkar ve İngiltere Filistin'de bir Yahudi Devleti kurulması konusundaki desteğini açıklar.
Bu sıralar bölgede "Araplara bağımsızlık vaadi" karşılığı Yahudi Devleti konusunda çok önemli şu "ikili görüşmeler" yapılmaktaydı.
1) 1917 Aralık: Kral Hüseyin ile Weizman ; 2) 1918 Haziran: Faysal ve Weizman ve 3) 3 Ocak 1919 Hicaz Krallığı ile Zionist Örgüt.
Belirtilen tarihlere dikkat edilmelidir. Bu tarihlerde Osmanlı fiilen değilse bile hukuken daha hâlâ mevcuttur ama teb'a Müslüman Araplar, düşman Hıristiyan İngilizlerle; hâttâ bırakın İngilizleri doğrudan Yahudilerle Yahudi Devleti'nin kurulması pazarlığını yapmaktadırlar.
Filistin'de 1917'lerde İmparatorluğun "elbirliği ile" parçalanma sürecinde Yahudi Devleti'nin kurulması pazarlıklarında Türklerin en ufak bir günahı yokken faturanın 2002'lerde Cumhuriyet'e çıkarılması haksızlıktır.
Dikkat buyurulursa PKK'nın yıllarca Filistin kamplarında yuvalandığının; Kıbrıs'ta Müslüman Türklerin Hıristiyan Rumlar tarafından katledilirken Arapların sessiz kalmasının; PKK'nın 35 bin Türk'ü katlederken Filistin ve Arapların hiç tepki vermemesinin; halen bile Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan'ın en büyük destekçisinin Filistinliler ve Araplar olmasının hesabını hiç sormadım.
Geliyoruz "suyun bu tarafına".. Geçen hafta Müslim Karabacak ne güzel yakalamıştı.. Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da yapılan İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü) Dışişleri Bakanları toplantısının bildiri taslağında, terörizmin tanımının yapılmasından kaçınıldı.
Mart ayının sonunda, İsrail işgalinin en kanlı günlerinde Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta yapılan Arap Birliği Zirvesi'nde de anlaşmazlıklar yaşandı, toplantıya Arap liderlerin bütünü çeşitli çekişmeler yüzünden katıl(a)madı, sonuçta Filistinlilere en sıkıntılı günlerinde elle tutulur bir destek verilemedi.
Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının, Ortadoğu'da tırmanan kriz üzerine Filistin'in tekrar âcil çağrısı üzerine Mısır'ın başkenti Kahire'de yapılması planlanan toplantı da "üye ülkelerin katılmada ve temsilde isteksiz davranmaları" yüzünden ha bire erteleniyor.
İKÖ ve Arap Birliği elini sıcak sudan soğuk suya sokmazken "Türk askeri Filistin'i kurtarsın" çığlıkları atmak bırakın tarih ve soy sop şaşılığını, körlüktür efendiler.
Bu derecede kör olanların; Thatcher'in "Her türlü kötülüğün başı Avrupa'dır" tespitine rağmen en sıkı Avrupacı geçinmelerini anlamak mümkün olmadığı gibi onların da Yahudilerin; Avrupa'da Hıristiyanlar tarafından uğratıldıkları soykırımın rövanşını neden orada değil de Ortadoğu'da Müslümanlardan almaya çalıştığını değerlendirmeleri ve bu paradoksu anlamalarını beklemek mümkün değildir.
Yazarın önyargılarını, aktaranın entelektüel tercihlerini, anlatanın kabile orijinini hep akıl süzgecinden geçirdim.
Cuma günkü girizgâhtan sonra Filistin meselesine başlangıç noktası olarak bizdeki AB işbirlikçilerinin gözleri hâlâ hiçbir şeyi görmezken yine Thatcher'in şu sözlerini alacağım:
"AB'nin kurulması modern çağın en büyük aptallığıdır. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çekilmeye başlaması gerekmektedir... Avrupa dünyadaki birçok sorunun kaynağıdır. 20'nci Yüzyılın Faşizm ve Komünizm gibi sorunları da Avrupa'dan kaynaklanmış, bu sorunların çözümü ise Avrupa dışından gelmiştir." (Statecraft. Mart 2002)
Bununla beraber İngiltere, politik sicili açısından özellikle Ortadoğu coğrafyasında elbette Avrupalılar arasında taşı ilk atacak olan "en günahsız" kimse değildir.
Osmanlı Ortadoğusu'nun yapay, ileride mutlaka sorun yaratması için milletleri, kabileleri, toplulukları bölen, birleştirmeyen sınırları daha 1904 Entente Cordiale, 1908 Reval, 1915 Londra Toplantısı ile çizilmeye başlanmıştı.
1915 İstanbul Antlaşması'nda İmparatorluğun Ortadoğu'su İngilizler ve Fransızlar arasında paylaşılır.1916 Sykes-Picot Anlaşması ile yine İngiliz ve Fransızlar arasında nüfuz sahaları muhkem hâle getirilir.
Dilin altındaki bakla nihayet 1917 Kasım ayında "Balfour Açıklaması" ile ortaya çıkar ve İngiltere Filistin'de bir Yahudi Devleti kurulması konusundaki desteğini açıklar.
Bu sıralar bölgede "Araplara bağımsızlık vaadi" karşılığı Yahudi Devleti konusunda çok önemli şu "ikili görüşmeler" yapılmaktaydı.
1) 1917 Aralık: Kral Hüseyin ile Weizman ; 2) 1918 Haziran: Faysal ve Weizman ve 3) 3 Ocak 1919 Hicaz Krallığı ile Zionist Örgüt.
Belirtilen tarihlere dikkat edilmelidir. Bu tarihlerde Osmanlı fiilen değilse bile hukuken daha hâlâ mevcuttur ama teb'a Müslüman Araplar, düşman Hıristiyan İngilizlerle; hâttâ bırakın İngilizleri doğrudan Yahudilerle Yahudi Devleti'nin kurulması pazarlığını yapmaktadırlar.
Filistin'de 1917'lerde İmparatorluğun "elbirliği ile" parçalanma sürecinde Yahudi Devleti'nin kurulması pazarlıklarında Türklerin en ufak bir günahı yokken faturanın 2002'lerde Cumhuriyet'e çıkarılması haksızlıktır.
Dikkat buyurulursa PKK'nın yıllarca Filistin kamplarında yuvalandığının; Kıbrıs'ta Müslüman Türklerin Hıristiyan Rumlar tarafından katledilirken Arapların sessiz kalmasının; PKK'nın 35 bin Türk'ü katlederken Filistin ve Arapların hiç tepki vermemesinin; halen bile Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan'ın en büyük destekçisinin Filistinliler ve Araplar olmasının hesabını hiç sormadım.
Geliyoruz "suyun bu tarafına".. Geçen hafta Müslim Karabacak ne güzel yakalamıştı.. Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da yapılan İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü) Dışişleri Bakanları toplantısının bildiri taslağında, terörizmin tanımının yapılmasından kaçınıldı.
Mart ayının sonunda, İsrail işgalinin en kanlı günlerinde Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta yapılan Arap Birliği Zirvesi'nde de anlaşmazlıklar yaşandı, toplantıya Arap liderlerin bütünü çeşitli çekişmeler yüzünden katıl(a)madı, sonuçta Filistinlilere en sıkıntılı günlerinde elle tutulur bir destek verilemedi.
Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının, Ortadoğu'da tırmanan kriz üzerine Filistin'in tekrar âcil çağrısı üzerine Mısır'ın başkenti Kahire'de yapılması planlanan toplantı da "üye ülkelerin katılmada ve temsilde isteksiz davranmaları" yüzünden ha bire erteleniyor.
İKÖ ve Arap Birliği elini sıcak sudan soğuk suya sokmazken "Türk askeri Filistin'i kurtarsın" çığlıkları atmak bırakın tarih ve soy sop şaşılığını, körlüktür efendiler.
Bu derecede kör olanların; Thatcher'in "Her türlü kötülüğün başı Avrupa'dır" tespitine rağmen en sıkı Avrupacı geçinmelerini anlamak mümkün olmadığı gibi onların da Yahudilerin; Avrupa'da Hıristiyanlar tarafından uğratıldıkları soykırımın rövanşını neden orada değil de Ortadoğu'da Müslümanlardan almaya çalıştığını değerlendirmeleri ve bu paradoksu anlamalarını beklemek mümkün değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002