Teröre karşı güvenlik güçlerinin operasyonu yeterli olmaz. Neticelerin cezalandırılması tek başına çözüm getirmez. Cinayetlerin arkasındaki güçlerin, hukuk diliyle azmettirenin üzerine de gidilmesi gereklidir. Bunun için diplomasinin, güvenliğin ve uluslararası hukukun icaplarının yapılması zorunludur. Gerisi havanda su dövmekten öteye geçmez.İşin bir de ekonomik boyutu vardır. Terör bataklığını besleyen en önemli damarlardan biri de finansmandır. Terörizmin finansmanının önlenmesi, tüm ulusların ortak derdidir.Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 17 Aralık 1996 ve 15 Aralık 1997 tarihli kararlarıyla, üye devletleri terörizmin finansmanının önlenmesi konusunda, başta önleyici ve cezalandırıcı nitelikte olmak üzere çeşitli düzenlemeler yapmaya davet etmiştir.BM Genel Kurulu bu kararlardan sonra 9 Aralık 1999'da "Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme" hazırlayarak imzaya açmışsa da sadece dört ülke imzalamıştır. Ancak 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'daki "İkiz Kuleler" terör saldırısına uğrayınca, çoğu devlet sözleşmeyi onaylamıştır. Türkiye de 10.1.2002 tarih ve 4738 sayılı Kanunla sözleşmeyi kabul etmiştir.1999 BM Sözleşmesi taraf devletlere, özellikle ceza hukuku alanında düzenlemeler yapılmasına ilişkin yükümlülükler getirmiştir. Bizde yürürlükte olan ceza mevzuatına göre terörün finansmanı suç sayılmaktaydı zaten (Türk Ceza Kanunu/madde:220, 283 ve 314). BM Sözleşmesine uyum sağlamak için Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik yapılarak 8. maddesinde "Terörün finansmanı" başlığı altında yeni bir suç tipi düzenlenmişti.Buna rağmen; ABD, Kanada, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Japonya'nın dahil olduğu "G-7" Devletlerince oluşturulan "Mali Eylem Görev Gücü(FATF) Türkiye'yi ayrı bir yasa yapmaya zorlamıştır. Kara para aklama ve terörün finansmanına yönelik uluslararası çapta önlemler almakla görevlendirilen FATF'ye Türkiye de üyedir. FATF görev alanıyla ilgili önlemler bakımından üye ülkeleri değerlendirmekte ve onlara "tavsiyelerde" bulunmaktadır. Türkiye bu tavsiye kararlarının bir gereği olarak "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun"un hazırlık çalışmalarını başlatmış, tasarı uzun süre TBMM'de beklemiştir. FATF Genel Kurulu, 22 Şubat 2013 tarihine kadar Türkiye'ye süre tanıyarak, bu süre içinde gerekli düzenlemeler yapılmaması halinde, üyeliğini askıya alacağını, "gri liste"de olan Türkiye'nin teröre destek veren ülkelerin yer aldığı "kara liste"ye geçirileceğini bildirmiştir. Bu baskıya direnemeyen Türkiye, 7.2.2013'de 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'u çıkarmıştır. Ancak FATH Genel Kurulu 22 Şubat 2013 tarihli toplantısında 6415 sayılı Kanun'u yetersiz bularak, Türkiye'yi yine "gri liste"de bırakmıştır.İşin ilginç tarafı şudur ki, terörizme finansın önlenmesinde patronluğa soyunmuş "G-7"lerin önde gideni ABD, hedefine aldığı terör örgütüne karşı öbür terör örgütlerine (PKK, PYD ve diğerleri gibi) her türlü desteği vermektedir.Anlaşıldığı gibi bu konuda da hukukun değil güçlünün borusu ötmektedir. Güçlünün haklı olduğu bir sarmalın içerisindeyiz.Ateş düştüğü yeri yakar. Kara liste, gri liste gibi ölçütlere bakmadan ülkemizdeki yangına bakalım.Yangını körükleyenleri ayıklama adına, bataklığı besleyen kaynakların önünü kesme adına güvenlik ve adaleti sonuna kadar içerde ve dışarda milli şuurla uygulayalım.