Batılıların, Kürtler üzerindeki oyunları Osmanlı döneminden başlar. Birinci Dünya Savaşı’nda ve İstiklâl Mücadelesi’nde her çeşit oyun oynanır. Lozan Antlaşması’nda da son hamle yapılır. Sonuç alınamayınca, Kürtlerin işi zamana bırakılır. Siyasi iktidarları aldatarak Kürtleri, Türklerden ayırmanın yolları aranır. 12 Mart Muhtırası’ndan sonra Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Sadi Koçaş, “Atatürk’ten 12 Mart’a” adlı kitabında, “Amerika’nın, Süleyman Demirel tek başına iktidara geldiği 1965 yılında Irak, İran ve Türkiye Kürtlerinin bir federasyon halinde birleştirilmesini teklif ettiğini” yazar. (Bkz. C.4, s.1917).
Bu tür siyasi çalışmaların yanında, dini yönden de misyonerler, Kürtleri ifsat etmek için yoğun gayret sarf ettiler. Protestan misyoner Douglas Layton, “Kürtlerin atalarının Hıristiyan olduğunu, sonradan zorla Müslümanlaştırıldıklarını, Kitabı Mukaddes’te geçen Med kavminin Kürtler olduğunu” iddia etti. Bu iddia ile Kürtlere şu mesajı verdi: “Yeniden Med kimliğine dönerseniz, yani Hıristiyan olursanız, size sahip çıkarız ve Büyük Kürdistan’ı kurdururuz.” Aslında Büyük Kürdistan hayali, Büyük İsrail için bir atlama taşıdır. Eski İsrail Başbakanı İzak Rabin’in dış politika danışmanlarından olan emekli istihbarat subayı Jaques Neriah, kaleme aldığı raporda şöyle der: “Kuzey Irak’taki Kürt devleti İsrail’in jeopolitik çıkarları için çok yararlıdır.”
ABD ve İsrail, siyasi ve dini çalışmalardan sonuç alamayınca, terörizmi devreye soktu. Zaten terör, ABD ve İsrail’in dış politika aracıdır. Noam Chomsky bu iki devlet hakkında şunları söyler: “Terörizmin önemli eylemleri dalında ödülü Amerika alır. Onun himayesinde olan İsrail devleti de hemen arkasından gelir.” (Bkz. Medya Gerçeği, s.390) Terörün asıl amacı, Türk-Kürt çatışmasının fitili ateşlemekti. Yıllarca sürdürülen teröre rağmen, böyle bir çatışma çıkaramadılar. Bunu da başaramayan ABD ve İsrail, tekrar siyasi yolla sonuç almayı denemeye kalktı. ABD, siyasi iktidarı teröristlerle müzakereye ikna etti ve müzakereler önce gizli yapıldı, sonra alenileştirildi.
Medyadaki Amerikan muhipleri, teröristlerle müzakere eden iktidarı yere göğe sığdıramıyor. İktidarın büyük risk aldığından, kahramanlığından ve tarihe geçeceğinden söz ediyorlar. İktidar tarihe geçmesine geçer de nasıl geçer, onu bilemeyiz. Ancak kesin olarak bildiğimiz bir şey var. PKK terör örgütünü kuran, kullanan ABD ve İsrail’dir. Bu gerçeği bilen iktidarlar, terörle mücadelenin ABD ve İsrail ile mücadeleden geçtiğini milletten sakladılar. Tam aksine, o devletlerle işbirliği yaparak, terörü önleyemeye kalktılar. Nasıl bir anlayıştır, anlamak mümkün değil. Terörü besleyenlerle birlikte, terörle mücadele edeceksin, öte yandan onların telkiniyle teröristlerle müzakereye oturacaksın. Tarih, bu yaşananları çok iyi değerlendirecektir. Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat, ölümünden birkaç gün önce kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle demişti: “Devlet, PKK’dan başka muhatap tanımıyor. Çünkü ikisi de aynı kaynaktan su içiyor. Devlet, PKK dışındaki Kürtlerle görüşürse sorun çözülür.” Sonuç olarak ifade edersek, bu müzakereler, milletin gerçek temsilcileri arasında yapılmıyor. O bakımdan müzakerelerden millet adına bir yarar beklemek safdillik olur.
Bu tür siyasi çalışmaların yanında, dini yönden de misyonerler, Kürtleri ifsat etmek için yoğun gayret sarf ettiler. Protestan misyoner Douglas Layton, “Kürtlerin atalarının Hıristiyan olduğunu, sonradan zorla Müslümanlaştırıldıklarını, Kitabı Mukaddes’te geçen Med kavminin Kürtler olduğunu” iddia etti. Bu iddia ile Kürtlere şu mesajı verdi: “Yeniden Med kimliğine dönerseniz, yani Hıristiyan olursanız, size sahip çıkarız ve Büyük Kürdistan’ı kurdururuz.” Aslında Büyük Kürdistan hayali, Büyük İsrail için bir atlama taşıdır. Eski İsrail Başbakanı İzak Rabin’in dış politika danışmanlarından olan emekli istihbarat subayı Jaques Neriah, kaleme aldığı raporda şöyle der: “Kuzey Irak’taki Kürt devleti İsrail’in jeopolitik çıkarları için çok yararlıdır.”
ABD ve İsrail, siyasi ve dini çalışmalardan sonuç alamayınca, terörizmi devreye soktu. Zaten terör, ABD ve İsrail’in dış politika aracıdır. Noam Chomsky bu iki devlet hakkında şunları söyler: “Terörizmin önemli eylemleri dalında ödülü Amerika alır. Onun himayesinde olan İsrail devleti de hemen arkasından gelir.” (Bkz. Medya Gerçeği, s.390) Terörün asıl amacı, Türk-Kürt çatışmasının fitili ateşlemekti. Yıllarca sürdürülen teröre rağmen, böyle bir çatışma çıkaramadılar. Bunu da başaramayan ABD ve İsrail, tekrar siyasi yolla sonuç almayı denemeye kalktı. ABD, siyasi iktidarı teröristlerle müzakereye ikna etti ve müzakereler önce gizli yapıldı, sonra alenileştirildi.
Medyadaki Amerikan muhipleri, teröristlerle müzakere eden iktidarı yere göğe sığdıramıyor. İktidarın büyük risk aldığından, kahramanlığından ve tarihe geçeceğinden söz ediyorlar. İktidar tarihe geçmesine geçer de nasıl geçer, onu bilemeyiz. Ancak kesin olarak bildiğimiz bir şey var. PKK terör örgütünü kuran, kullanan ABD ve İsrail’dir. Bu gerçeği bilen iktidarlar, terörle mücadelenin ABD ve İsrail ile mücadeleden geçtiğini milletten sakladılar. Tam aksine, o devletlerle işbirliği yaparak, terörü önleyemeye kalktılar. Nasıl bir anlayıştır, anlamak mümkün değil. Terörü besleyenlerle birlikte, terörle mücadele edeceksin, öte yandan onların telkiniyle teröristlerle müzakereye oturacaksın. Tarih, bu yaşananları çok iyi değerlendirecektir. Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat, ölümünden birkaç gün önce kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle demişti: “Devlet, PKK’dan başka muhatap tanımıyor. Çünkü ikisi de aynı kaynaktan su içiyor. Devlet, PKK dışındaki Kürtlerle görüşürse sorun çözülür.” Sonuç olarak ifade edersek, bu müzakereler, milletin gerçek temsilcileri arasında yapılmıyor. O bakımdan müzakerelerden millet adına bir yarar beklemek safdillik olur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018