Türkçesinden ne gördük ki?

Sizler de duymuş olmalısınız; Zaman gazetesinin İngilizcesi yayın hayatına başlamış.Türkçesinden ne gördük ki İngilizcesinden ne bekleyelim.Türkçesi de İngilizcesi de; en tepedeki zatın şu görüşleri istikametinde yayın yapmaktadırlar:"Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden, destek almak değil, dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Bu realite kabul edilmeli ve Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapmaya kalkışılmamalıdır."Hocaefendi ikamet ettiği Pensilvanya'dan direktif veriyor; Amerika'nın yaptıkları ve bundan sonra yapacakları karşısında sakın kaşlarınızı dahi çatmayın, itirazınız varsa bile sakın ima yolu ile dahi belli etmeyin.Dünyanın neresinde olursanız olun Amerika sizi görür, yaptıklarınızı ve yapacaklarınızı bilir ve ABD'nin rızasına aykırı adım atarsanız işinizi bozar.Zalime-zorbaya, katile, cellata, ırz ve namus düşmanına teslim olacaksın demenin biraz daha teknik bir ifadesinden başka bir şey değildir. Bu teslimiyetçi anlayış istikametinde yayın yaptıktan sonra isterse bütün dillerde Zaman gazetesi yayın yapsın, ABD gücünü, yenilmezliğini, her yaptığının meşru olduğu fikrini o dilleri konuşan milletlere ulaştırmaktan başka ne işe yarar?Bu güne kadar yapılanlar bundan sonra yapılacakların teminatıdır ölçüsünden hareketle diyebiliriz ki; Türkçe Zaman'a bakın, İngilizcesinin de nasıl olacağını kolayca anlarsınız.Güncel olduğu için tekrar hatırlatalım; biz Türkçe Zaman'dan tüylerimiz ürpererek şu satırları okuduk:"... Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk iki dev yazarımız; söylediklerine katılırız veya katılmayız, doğru buluruz veya bulmayız ama aykırı fikirlerini çekinmeden ifade ederek, özgürlüğü yerleştirme mücadelesine büyük katkı yapıyorlar... Özgürlük mücadelesine omuz verdikleri içinde teşekkür borçluyuz" (Şahin Alpay, Zaman Gazetesi, 27 Ekim 2005).Daha neleri okuduk?"Askeri yargıcın varlığından iddianamenin sanık avukatlarına geç verilmesine; savunma süresinin kısıtlı tutulmasından, sanığın avukatları ile görüşmesinin engellenmesine bir çok husus bu davanın adil yargı kriterlerinin dışında olduğunu göstermekte. Diğer bir deyişle Öcalan davası, uluslararası hukuki dille söylendiğinde bağımsız ve tarafsız olduğu kuşkulu bir mahkemede sanığa 'kötü muamele' edilerek gerçekleşmiştir." (Zaman, 20 Mays 2005)Zaman'ın Türkçesini, vatan-bayrak,bağımsızlık hassasiyeti ile okursanız yukarıya aldığımız millete ve devlete ve dahi milletin ecdadına hakaret içeren yüzlerce yazıya ve habere rastlarsanız.İşte böyle bir gazetenin İngilizcesi çıkmış, kimlerin sevinmesi gerektiği aldığımız örneklerden anlaşılıyor. Daha da net anlaşılsın diye şu yazıyı da okumanızı tavsiye ediyoruz:" BÖLÜCÜ terör örgütü PKK'nın internet sitelerinin birinde şöyle bir başlık var: "Gerilla, Türk askeri avlıyor. İyi avlar."Başlığın altındaki videoda ise, teröristlerin yola nasıl mayın yerleştirdikleri ve o mayınları, askeri araçlar yoldan geçerken, uzaktan kumanda ile nasıl patlattıkları gösteriliyor.Askeri araçlardan biri havaya uçuyor ve içindeki 25 Türk askeri şehit oluyor.İnternet sitesine göre, "Kahraman gerilla kayıp vermeden üssüne dönüyor!"İşte bunlar, Yaşar Kemal'in "Türkiye Barışını Arıyor" toplantısında, "Gerillanın adını terörist koyduk" dediği hainler!Yaşar Kemal ayrıca, "Türk'ün en büyük dostu Kürt'tür" diyor.Peki, dost Kürt, dost Türk'ün geçeceği yola kancıkça mayın yerleştirir mi? Sonra o mayını uzaktan kumanda ile patlatarak, içinde 25 dost Türk askerinin bulunduğu askeri aracı havaya uçurur mu?Dost, dostuna pusu kurar mı?Dost, dostuna karşı bağımsızlık savaşı verir mi?Dost, dostunu alçakça öldürür mü?Öyleyse, PKK'lı teröristler ya Kürt değil ya da dostunu öldüren katmerli hainlerdir.O hainlere "gerilla" diyenler ise, kat kat katmerli hainler!..Yaşar Kemal ne dediğinin, neresinden konuştuğunun farkında değil. AB'nin oltasına takılanlar TÜRK Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek, "Dünyanın en çok hain yetiştiren ülkesiyiz" diyor.Hele içinde bulunduğumuz dönemde önümüz, arkamız, sağımız, solumuz hain dolu. Elinizi sallasanız haine değecek!Başbelası Avrupa Birliği getirdi bizi bu duruma.Mustafa Kemal'in önünde diz çökmek zorunda kalan emperyalistler, "Nasıl olsa kucağımıza düşecekler" diye sabırla bugünleri beklediler. Atatürk'ün ölümünden sonra, sistemli olarak bunun alt yapısını oluşturdular. Türkiye'yi içten yıkmak için, önce aydın ya da aydın geçinenleri satın almak gerektiğini biliyorlardı. Bol yemli ağlarını denize atınca, kişiliksiz aydınlarımız tek tek ağa takılmaya başladı.Bunlar ne aydın, ne de cahil. Bunlar, yarı cahil. Yani, çok kolay satın alınabilen tehlikeli tipler...Bugün ülkesini satanlar; yarın, satın alındıkları kişi veya ülkeleri de anında satabilirler.Çünkü ihanet etmeden yaşayamazlar. Bunlara alçak da denemez ARALARINDA Yaşar Kemal'in de bulunduğu sözde Türk aydınlarına "Atatürk, Kürtler'e özerklik vadetmişti" dedirten kim?Bölücü teröriste "gerilla" diyen ve dedirten kim ise o...Atatürk'ün kafasında Kürtler'e özerklik vermek gibi bir proje vardı ise bunu hayata geçirmekten niye çekinsin ki?Atatürk'ün Kürtler'e özerklik vermek istediği iddiasının ne büyük yalan olduğunu yakında Tercüman'da belgelerle ortaya koyacağız.Adamlar, Avrupa Birliği'ne girmek uğruna verilen tavizlerin yarattığı başıboşluktan yararlanarak, diledikleri gibi at koşturmaya, iğrenç niyetlerini herkesin gözü önünde kusmaya ve gözümüzün içine baka baka ihanet etmeye başladılar.Bu ülkeyi babalarının çiftliği gibi görecek kadar alçaldılar.Nizamettin Nazif, böyleleri için, "Size alçak diyemem. Çünkü alçaklığın da bir seviyesi var. Siz çukursunuz, çukur" derdi.Bunlar "çukur" bile değil." (Tercüman, Sırrı Yüksel Cebeci, 17-01-2007)