Türkiye'de son yıllarda yaşanan gelişmelere bütüncül bakıldığında, toplumda ilginç bir duygu hâkim: Tepki verme refleksi giderek zayıflıyor.
Geçen hafta da vurguladığımız gibi, olayların ardı ardına yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu yoğunluk, toplumu ya "bağışıklık" oluşturmuş gibi davranmaya itiyor ya da kronik bir alışkanlık hâline geliyor.
Vatandaş tepki gösteriyor, oy kullanıyor, demokratik süreçlere sahip çıkmaya çalışıyor; fakat bütün bu çabanın sonuç üretmediğine dair algı güçleniyor.
Sanki görünmeyen bazı mekanizmalar oyunu istediği gibi kuruyor, vatandaş ise bu oyunda yalnızca izleyici konumuna itiliyor.
Bu his, toplumun en tehlikeli duygusu olan ümitsizliği besliyor.
İşte bu nedenle, toplumun sahip olduğu soğukkanlılığı, sağduyuyu ve ortak akıl üretme kapasitesini diri tutmak her zamankinden daha önemli.
Bugün iki lider arasında siyasi bir kopuş değil, karşılıklı bağımlılığa dayanan bir denge söz konusu.
Farklılıklar ise daha çok yöntem farklılığı üzerinden okunabilir:
Dünkü yazımızda Türkiye'de siyasetin artık tek merkezli bir yapıdan uzaklaştığını söylemiştik.
Bugün görünen şu ki: "Tek adam rejimi" tartışması çok merkezli bir güç paylaşımının gölgesinde yeniden şekilleniyor.
Türkiye'de giderek oligarşik bir denge sistemi oluşuyor.
Bu yapıda sadece bir kişi değil, birden fazla güç odağı var.
Bu odakların her biri kendi alanını koruyor, kendi ilişkiler ağını sürdürüyor.
Devlet kurumları artık sadece bürokratik mekanizmalar değil, aynı zamanda siyasi denge unsurları hâline geldi.
Bir komisyonun kurulması bile sadece hukuki değil, siyasi matematik ile değerlendiriliyor.
Bu dönemde:
Çünkü Türkiye'de siyaset artık tek aktörlü bir oyun değil, çoklu güç merkezlerinin kesiştiği bir alan.
Karar süreçleri sadece liderlerin söylemleriyle değil; ekonomiden yargıya, bürokrasiden parti içi dengelere kadar uzanan geniş bir etki alanıyla şekilleniyor.
Böyle dönemlerde ihtiyaç duyulan şey sert polemikler ya da keskin siyasi mesajlar değil;
milleti merkeze alan bir siyaset aklı, adaleti önceleyen bir hukuk düzeni ve kurumsal şeffaflıktır.
Çünkü karmaşanın arttığı her dönemde toplumun tutunabileceği tek zemin, adaletin ve güvenin yeniden tesis edilmesidir.
Bugün tablo bulanık olabilir, ilişkiler karmaşık görünebilir.
Ama unutmayalım:
Bu ülkenin geleceğini belirleyecek olan, kapalı kapılar ardındaki güç odakları değil; milletin ortak vicdanıdır.
Gerçek dönüşüm, işte o vicdan yeniden siyasetin merkezine yerleştiğinde başlayacaktır.
Geçen hafta da vurguladığımız gibi, olayların ardı ardına yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu yoğunluk, toplumu ya "bağışıklık" oluşturmuş gibi davranmaya itiyor ya da kronik bir alışkanlık hâline geliyor.
Vatandaş tepki gösteriyor, oy kullanıyor, demokratik süreçlere sahip çıkmaya çalışıyor; fakat bütün bu çabanın sonuç üretmediğine dair algı güçleniyor.
Sanki görünmeyen bazı mekanizmalar oyunu istediği gibi kuruyor, vatandaş ise bu oyunda yalnızca izleyici konumuna itiliyor.
Bu his, toplumun en tehlikeli duygusu olan ümitsizliği besliyor.
İşte bu nedenle, toplumun sahip olduğu soğukkanlılığı, sağduyuyu ve ortak akıl üretme kapasitesini diri tutmak her zamankinden daha önemli.
AKP–MHP Dengesi: Ayrılık Değil, Karşılıklı Bağımlılık
Son günlerde kamuoyunun yakından izlediği Erdoğan–Bahçeli görüşmeleri de bu siyasetin yeni anatomisinin önemli bir parçası.Bugün iki lider arasında siyasi bir kopuş değil, karşılıklı bağımlılığa dayanan bir denge söz konusu.
Farklılıklar ise daha çok yöntem farklılığı üzerinden okunabilir:
- Bahçeli, daha ilkesel ve net bir çizgi izliyor.
- Erdoğan, daha taktiksel ve esnek adımlar atıyor.
Dünkü yazımızda Türkiye'de siyasetin artık tek merkezli bir yapıdan uzaklaştığını söylemiştik.
Bugün görünen şu ki: "Tek adam rejimi" tartışması çok merkezli bir güç paylaşımının gölgesinde yeniden şekilleniyor.
Türkiye'de giderek oligarşik bir denge sistemi oluşuyor.
Bu yapıda sadece bir kişi değil, birden fazla güç odağı var.
Bu odakların her biri kendi alanını koruyor, kendi ilişkiler ağını sürdürüyor.
Çözüm Komisyonu: Birlik Arayışı mı, Siyasi Pozisyon Alma mı?
TBMM'de kurulan "Terörsüz Türkiye ve Millî Birlik Komisyonu", son dönemin dikkat çeken başlıklarından biri.- Erdoğan'ın "herkes dinlenmeli" yaklaşımı, süreci geniş bir perspektiften yönetme arzusunu yansıtıyor.
- Bahçeli'nin "MHP bu heyete katılmaya hazırdır" vurgusu ise ilkesel pozisyonu öne çıkarıyor.
Devlet kurumları artık sadece bürokratik mekanizmalar değil, aynı zamanda siyasi denge unsurları hâline geldi.
Bir komisyonun kurulması bile sadece hukuki değil, siyasi matematik ile değerlendiriliyor.
Girift İlişkiler: Herkesin Herkesle Temas Ettiği Bir Dönem
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tahliye sonrası yaptığı açıklamada ilk cümlesinin "Devlet Bahçeli'ye teşekkür" olması, Türkiye'de siyasetin ne kadar katmanlı ne kadar karmaşık hâle geldiğinin küçük ama anlamlı bir örneği.Bu dönemde:
- Kim nerede duruyor?
- Hangi yapı hangi aktöre yakın?
- Hangi siyasi süreç kimin etkisinde şekilleniyor?
Çünkü Türkiye'de siyaset artık tek aktörlü bir oyun değil, çoklu güç merkezlerinin kesiştiği bir alan.
Türkiye Nereye Doğru Akıyor?
Bugünkü tablo gösteriyor ki, Türkiye'de siyaset düz bir çizgi olmaktan çıktı; çok katmanlı, çok aktörlü, girift bir ağ yapısına dönüştü.Karar süreçleri sadece liderlerin söylemleriyle değil; ekonomiden yargıya, bürokrasiden parti içi dengelere kadar uzanan geniş bir etki alanıyla şekilleniyor.
Böyle dönemlerde ihtiyaç duyulan şey sert polemikler ya da keskin siyasi mesajlar değil;
milleti merkeze alan bir siyaset aklı, adaleti önceleyen bir hukuk düzeni ve kurumsal şeffaflıktır.
Çünkü karmaşanın arttığı her dönemde toplumun tutunabileceği tek zemin, adaletin ve güvenin yeniden tesis edilmesidir.
Bugün tablo bulanık olabilir, ilişkiler karmaşık görünebilir.
Ama unutmayalım:
Bu ülkenin geleceğini belirleyecek olan, kapalı kapılar ardındaki güç odakları değil; milletin ortak vicdanıdır.
Gerçek dönüşüm, işte o vicdan yeniden siyasetin merkezine yerleştiğinde başlayacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Türkiye siyasetinde yeni dönem / 16.11.2025
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025
- Tuz koktu: Türkiye’de güven krizi derinleşiyor / 12.11.2025
- Yönünü kaybeden siyaset / 11.11.2025
- Yerelde sarsılan dengeler / 10.11.2025
- EastMed: Bir enerji hattından fazlası / 09.11.2025
- Kıbrıs: Hazar-Akdeniz hattının güney ucu / 08.11.2025
- Tom Barrack’ın Hazar-Akdeniz çizgisi: Türkiye haritasını kim çiziyor? / 07.11.2025
- Cumhuriyet, yalnız bir yönetim değil, bir bilinçtir / 06.11.2025
- Cumhuriyet’in 102. yılında verilen ve verilmeyen mesajlar / 05.11.2025
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025
- Tuz koktu: Türkiye’de güven krizi derinleşiyor / 12.11.2025
- Yönünü kaybeden siyaset / 11.11.2025
- Yerelde sarsılan dengeler / 10.11.2025
- EastMed: Bir enerji hattından fazlası / 09.11.2025
- Kıbrıs: Hazar-Akdeniz hattının güney ucu / 08.11.2025
- Tom Barrack’ın Hazar-Akdeniz çizgisi: Türkiye haritasını kim çiziyor? / 07.11.2025
- Cumhuriyet, yalnız bir yönetim değil, bir bilinçtir / 06.11.2025
- Cumhuriyet’in 102. yılında verilen ve verilmeyen mesajlar / 05.11.2025
















































































