logo
12 MAYIS 2024

Türkiye'nin gündemi

20.01.2005 00:00:00
Bu gün gelinen noktaya tarihi açıdan baktığımızda; Türk milletinin yaptığı bariz hatalar nedir? Niçin Batı sevdalısı bir toplum olduk? İnancıyla, kültürü ile, ırkî yapısıyla tamamen farklı bir mizaca sahip bu millet nasıl oluyor da kendisine tamamen ters bir toplum, ahlâk, inanç, fikir ve kültür yapısını ister konuma gelebiliyor?

Kültür hayatının kaynağını cemiyetlerin ve cemiyetleri vücuda getiren fertlerin hayatına hakim olan inanç, aynı zamanda o cemiyetin kültürünü de meydana getirir. Hıristiyanlığın hakim olduğu Avrupa ülkelerinde ibadetin ve kültürün kaynağı da yine Hıristiyanlıktır. Kilise âyinleri, nikâh merasimleri, özel günler, bayramlar hep Hıristiyanlığın gereği olarak yerine getirilir. İnsan hayatının hemen her sahası, insanın oturması, kalkması, insanlar arası münasebetleri, dost ve arkadaş ziyaretleri, bütün bunların usulleri vs. hep inançların belirlediği çizgilerdir, esaslardır. Yahudiler için de aynı şey geçerlidir. Onların kültürlerini de hep inançları meydana getirmiştir. Hatta Ortadoğu'da izledikleri yayılmacı siyasetin sebebi bile tamamen Musevî inancının gereğidir.

Kime karşı "Ya İstiklal Ya Ölüm" dedik?

Türkiye Cumhuriyeti, 20. yüzyılın başında geçirdiği sancılı bir doğum esnasında annesini kaybeden bir evlat gibi yepyeni bir birikimle dünyaya geldi. Bilirsiniz, eski Türk âdet ve geleneklerinde doğan çocuğa ad verilmez, bir süre adsız olarak hayatına devam eder. Belli bir süre sonra delikanlı çağına gelen evlat yaptığı bir kahramanlık veya iyilikle kendine bir isim bulurdu. Yeni Türk Devleti, yine kendisini boğmak, öldürmek üzere olan İtilâf Devletlerine ve onların bütün desteğini arkasına alarak Anadolu'ya yürüyüp İzmir'i, Manisa'yı, Balıkesir'i, Aydın'ı, Bursa'yı, Kütahya'yı, Afyon'u ve Eskişehir'i işgal eden, insanımızın canını, malını, namusunu, ırzını, maddi ve manevi bütün değerlerimizi ayaklar altına alıp çiğnemekten zevk alan Yunanlılara karşı kendi kimliğini korumak, bir var olmak ya da bağımsız yaşamak için kurtuluş mücadelesi vermiştir.

"Ya İstiklâl, Ya Ölüm" parolasıyla bir kurtuluş mücadelesi vermek zorunda kalan Yeni Türk Devleti, kendine bir kimlik kazanma mücadelesini bugün Avrupa Birliği olarak adlandırılan ve (dün) henüz 82 yıl önce bu devletlere karşı vermedi mi? Kendisini istemeyen hatta sevmeyen üvey ana misali bunu görmezlikten gelip, kucağına atlamak için kendini tutamayan arsız bir çocuk gibi davranarak acaba ne elde etmek istiyoruz? Türk Milleti 30 Ekim 1918 yılında bir ölüm çukurunun yanından ayrılalı 87 yıl olmasına ve mücadele ettiği devletler bu gün bu millet için düşüncelerini değiştirdiklerini beyan eden bir ifade kullanmamalarına rağmen biz niçin Avrupa birliğine girme hevesine kapıldık?

Avrupa'nın hedefi bizi Anadolu'dan da çıkarmak

Yazımın giriş bölümünde niçin bu noktaya geldiğimizi sormuştum. Osmanlı Devletinin 1683 II. Viyana bozgunundan sonraki 16 yıllık felaket senelerinde çektiği ızdırap o kadar büyük oldu ki, bizi yenilgiye uğratan gücü merak eder olduk. 18. yüzyıl Batı ile Osmanlı Devleti'nin geri çekilme veya Avrupa topraklarında tutunma mücadelesi olarak geçti. 1789 Fransız İhtilali ile Avrupa'da insan hakları ve milliyetçilik düşünceleri ortaya çıktığında Osmanlı Devleti'nin, kendisinden son derece emin olarak idare ettiği milletler huzurlu bir ortamda yaşıyorlardı. Ancak Avrupalı devletler Osmanlı Devleti'nin yenilebileceğini bir kez gördükleri için bu amansız düşman değil Avrupa topraklarından bin yıllık Anadolu'dan da çıkarıp Asya'nın bozkırlarına sürülmeliydi. İşte bu düşünce "Şark Meselesi" olarak Avrupalı irili ufaklı devletlerin hep bir numaralı gündem maddesi olmuştur.

Avrupalı milletler insan haklarından bahsederken ince bir ayrıntı ortaya koyarlar. Bu ayrıntıya göre "insan" Avrupalı Beyaz Irk ve Hıristiyan olmalıdır. Aksi olanlar insan görünümünde beyaz ırka hizmetkâr olarak yaratılan fakat hiçbir hakkı olmayan yaratıklardır. (Bu felsefî düşünce, Avrupalı Darwin ve Karl Marks'ın düşüncesinin bir tezi olarak yöneticilerle desteklenmiş ve halen benimsenerek uygulanmaktadır.)

Avrupalılar, Osmanlı Devleti'ni kendi ülkelerinde hep bir numaralı düşman ve problem olarak algılamışlardır. "Şark Meselesi çözülmeden Avrupalılara rahat yüzü yoktur" diyebilen İngiliz Lord Gürzon ve onun çırağı Winston Çhurchill, bütün planlarını Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılması yönünde yapmışlardır. Bu çalışmalar sadece bu iki insan ile sınırlı değildir. Yüzlerce yıllık bir birikim ve hazırlığın sonunda Osmanlı Devleti'nin öncelikle nasıl bir çalışma ile yükselebildiğini öğrenmek, sonra da bu milleti ayakta tutan maddi ve manevi değerleri çözmek için çalışma yapmışlar, Avrupalı milletler bu konuda müthiş bir işbirliği içine girmişlerdir. Özellikle İngiliz ve Fransız Mason ve Farmason locaları, yetiştirdikleri Oryantalist öğrencilerin yüzlercesini Osmanlı Devleti'nin çeşitli bölgelerine çok çeşitli kimlikler altında göndermişler ve hiç bıkmadan usanmadan aynı yıkıcı ve bölücü unsurları vücut ülkemize yerleştirmişlerdir.

Millî erozyon yaşıyoruz

Ancak günümüze kadar milletimizi öyle şiddetli bir kültür bombardımanına tâbi tuttular ki, kendi öz benliğimizden kopma noktasına geldik. Öyle ki bünyemize yabancı kültürlerin, yabancı inançların hiç de bize ait olmayan yansımaları nüfuz etmeye başladı. Kökleri, Tanzimat'la başlayan batılılaşma ve Batı hayranlığı akımına kadar dayanmaktadır. Bu dönemden başlayarak Batının hayat tarzını, yaşayışını, değerlerini kendi örfümüzle olan tezatlarına bakmadan, şuursuzca almaya başladık. Batının din kavramı ve din anlayışı da bu suretle bünyemize girdi. Kıyamete kadar ilahi koruma altına alınan son ve yegane ilahi din olan İslam'ı, yani toplumumuzun ve kültürümüzün temeli olan dinimizi, papazlarca tahrif edilmiş ve beşerileştirilmiş Hıristiyanlık mensuplarının gözlüğü ile seyretmeye, değerlendirmeye başladık. Din denilen müesseseyi, onların gözüyle görmeye başladık.

Dinde reform fikri de yine bu dönemin ürünüdür. Reform, zaten aslı bozulmuş bir dinin sahibi olan Batılı için gayet normal bir hadisedir. Zira bu hal onların tarihlerinin bir parçasıdır. Reform muharref Hıristiyanlığın vazgeçilmez yazgısıdır.

Değerli okurlarım! Kimlik kolaylıkla kazanılan ve ha denilince değiştirilen bir olgu değildir. Bu kimlik bir milletin millî kimliği ise iş daha büyük bir önem kazanır. Bilelim ki milletlerin bir birilerine olan düşünceleri, (sevgileri, dostlukları, yardımları, düşmanlıkları, kinleri vs) on yıllık, elli yıllık, yüz yıllık süreler içinde değişmez. Çünkü milletler, kültürleriyle yaptıkları insan eğitimi sonucunda millî kimliğe sahip bireyler yetiştirirler. Şunu diyebiliriz: Bana eğitim modelini söyleyin, size nasıl bir insan tipinizin olacağını söyleyeyim. Yani milletler eğitimle ürettikleri insan tipini kısa sürede değiştiremezler. Ancak bir millet kendi sisteminde, başka milletlere hayranlık duymaya, başka milletleri üstün görmeye başlarsa millî bir erozyon ile karşı karşıyadır.

George Washington'un uyarısı

Aşağıdaki alıntı 17 Eylül 1796 tarihinde ABD Başkanı George Washington'un siyasi hayattan çekildiği sırada yaptığı konuşmadan alınmıştır.

"Belirli bir millete sevdayla bağlanmaktan kaçınınız. Başka bir ülkeye nefret yahut sevgi duyguları beslemeyi adet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını unuturlar. Zira bir millet ortaklık hayaline kapılarak başka bir millete bağlandı mı, bu ikincisinin kavgalarına boşu boşuna karışır. Üstelik ona imtiyazlar tanır. Bu ise kendisinin sömürülmesine yol açmakla kalmaz, başka bir ülkenin düşmanlığını ve misillemelerini de üstlerine çeker. Büyük ve güçlü bir ülkeyle öyle bir ilişki kuran küçük yahut zayıf bir millet, ötekisinin uydusu olmaktan kurtulamaz. Yabancı entrikaların aleti durumundaki kişiler, güvenini ve alkışını kazandıkları halkı kandırarak, onun çıkarlarını başkalarına teslim etmesini sağlarken, bütün bunlara karşı çıkan gerçek yurtseverler şüpheli duruma düşürülüp hakarete uğratılabilirler."

Yukarıdaki cümleler sanki yüz yıl ötesinden bizlere ikaz ve bizi ne kadar güzel anlatıyor değil mi?
 
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
'Etki Ajanı' düzenlemesinde amaç ne?
Muhalefet temkinli, iktidar sessiz
Siyasete girdiğine pişman olmuş
'Hayatımın en büyük hatasıydı'
Gazze’de güvenli nokta kalmadı
Katliam 219'uncu gününde
Annelerin gündemi ekonomik sorunlar
Çalışmayan anneler daha mutlu
Üretici de tüketici de zararda
Patates depoda 4 lira markette 20 lira
Uyarıları dinlemeden denize girdiler
Tatilciler son anda kurtarıldı
Gökyüzünde eşsiz manzara
Kuzey Işıkları Kuzeyce'de
'Sinan Ateş cinayeti başka bir yere evrilecek'
BTP lideri gündemi değerlendirdi
Erdoğan'ın çağrısına Ostim'den cevap geldi
Togg zırhla kaplandı
UNRWA bildirdi
Refah'tan 300 bin kişi zorla göç ettirildi
Anneler gününde anne cinneti
9 yaşındaki çocuğunu öldürdü
Açık artırma ile satılacak
Sahibinden satılık kilise!
Yunanistan'dan iade-i ziyaret
Miçotakis yarın Ankara'ya geliyor
'10 ailenin anneler gününü kutlamıyorum'
Acılı annenin buruk günü
Bugün Anneler Günü
Anneler Günü'nüz kutlu olsun
'Etki Ajanı' düzenlemesinde amaç ne?
Muhalefet temkinli, iktidar sessiz
Siyasete girdiğine pişman olmuş
'Hayatımın en büyük hatasıydı'
Gazze’de güvenli nokta kalmadı
Katliam 219'uncu gününde
Annelerin gündemi ekonomik sorunlar
Çalışmayan anneler daha mutlu
Üretici de tüketici de zararda
Patates depoda 4 lira markette 20 lira
Uyarıları dinlemeden denize girdiler
Tatilciler son anda kurtarıldı
Gökyüzünde eşsiz manzara
Kuzey Işıkları Kuzeyce'de
'Sinan Ateş cinayeti başka bir yere evrilecek'
BTP lideri gündemi değerlendirdi
Erdoğan'ın çağrısına Ostim'den cevap geldi
Togg zırhla kaplandı
UNRWA bildirdi
Refah'tan 300 bin kişi zorla göç ettirildi
Anneler gününde anne cinneti
9 yaşındaki çocuğunu öldürdü
Açık artırma ile satılacak
Sahibinden satılık kilise!
Yunanistan'dan iade-i ziyaret
Miçotakis yarın Ankara'ya geliyor
'10 ailenin anneler gününü kutlamıyorum'
Acılı annenin buruk günü
Bugün Anneler Günü
Anneler Günü'nüz kutlu olsun
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.