Ulusalcılar ve ulusal olmayanlar

Globalizmin sosyal, kültürel, ekonomik vesaire pek çok sahada yıkıcı etkileri vardır. Ama belki de en etkili olanı siyasi sahadaki kuşatmadır. Çünkü, küreselleşmenin neticelerini halkların gözünden kaçırmanın yolu, "milli iradeyi ve milli devlet anlayışını" ortadan kaldırmaktır. İşte bu yüzden bugün globalizmin en büyük düşmanı "milli" olan her şeydir. Milli olmak birlik, beraberlik demektir. Varlığını, değerlerini koruma kararlılığı ve direnme manasına gelir. Türkiye'de yapılan siyaset bu ölçülerde değerlendirildiğinde karşımıza 2  kutup çıkıyor. Küresel dünya  sarmalına dolanmış ve global düzenin bir parçası olarak kendini kabul etmiş olanlar yani geçmişin tabiriyle mandacılar; onun karşısında ise "milli" olana halen sahip çıkanlar yani direnenler yani ulusalcılar. AB, ABD ve IMF'nin küresel düzendeki fonksiyonları herkesçe bilinmekte iken bunların dışında bir görüşü seslendiremeyen ve hatta seslendirmeyi dahi düşünmeyen tüm siyasi partileri birinci kısma koyun. Parti adında milli kelimesi yer alanlarda bu üçlü dışında bir şey demedikleri için  birinci gruba dahildir, hatırlatalım.Bunların karşısında globalizmin ne olduğunu anlayan ve "milli" olana bu işgal sürecinde sahip çıkan ise,  sadece bir siyasi parti karşımıza çıkıyor: Bağımsız Türkiye Partisi.Genel başkan Prof. Dr. Haydar Baş,  özellikle AB sürecinde  "milli olma" konusu üzerinde sayısız konuşma ile dikkatleri çekmiştir. Hatta 3 Kasım 2002 seçimleri döneminde her miting konuşmasında altını çizdiği nokta bugün siyaset arenasında ulusal zihniyeti savunanlar ve ulusal olmayanlar olarak iki tarafın olduğudur. Yine kendi ifadesi ile Türk siyasetinde sağ ve sol ortadan kalkmıştır. Her ne kadar kavgalı görünseler de öz olarak ifade ettikleri ve savundukları değerler birdir.  Sayın Baş, globalizmin karşısında ezilen tüm dünya halklarının kurtuluşu olarak görülen "Milli Ekonomi Modeli'nin sahibidir. Ve bir adım daha ileri giderek bu ekonomi modelinin uygulanacağı, tam bağımsız  "milli devlet" anlayışını da kaleme almıştır. Kendisinin milliyetçiliği oy toplamanın bir sloganı olarak görmeyen, devletin ve milletin bekası için olmazsa olmaz diyen, gerçek bir milliyetçi olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin getirildiği nokta ve parçalanma süreci değerlendirildiğinde bu mandacı yaklaşımın iç ve dış siyasetimize olan müdahalelerine ses çıkarmamasının, değerlerimizi ayaklar altına alan taleplerin hiç çekinilmeden icraata dönüştürülmesinin ve bunlara karşı takınılan kayıtsız tavrın etkili olduğu görülecektir. Bugün globalizmin ekonomik ayağı olan kapitalizmin temel kuralı olan, kaybet- kazan prensibi sistemin  ezmek ve yok etmek ile ayakta durduğunu göstermektedir.Böyle bir prensibin ise kendi dışında bir millete, inanca, devlete veya sisteme yaşam hakkı tanımasına imkan yoktur. Yani, globalizmin devamı ancak karşı kutbun yok olmasına bağlıdır. Takdir edersiniz ki, bu sistemden dertlerimize çare ummak veya kendilerini stratejik ortak görmek veya dost zannetmek abesle iştigaldir. Ne  mutlu bize ki hiç olmazsa bu gerçeği gören ve bize farklı çözüm önerileri sunan , bir tane de olsa, gerçek  bir  liderimiz var.