Vedâ Hutbesi özetle kâmil insanın hak ve hürriyetler babında ne vereceğini de tarif etmiştir. Ortaya konan ölçü, korunması gereken kavramlar, yetki-sorumluluk dengesi, mükellefiyetlerin gereği gibi hususlara olgun vasıflı insanın tarihi misyonu, mesajı ve fonksiyonu tarif olunmuştur.
Her mefhum kendi hak ölçüsü, tabii seyri ve sınırları içinde tarif edilmiştir. Böylece adalet temin edilmiş, bu husus Hakk'a itaat gerçeği ile bütünleştirilmiştir. Halbuki evrensel beyannamelerde belli bir ölçüye dayanmayan, adalet terazisiyle tartılmayan mücerret ve müstakil kavramlar sözkonusu edilmiştir. Meselâ, hak denmiş, hakkın kaynağı olan gerçek imana temas edilmek istenmiştir. Adâlet, kardeşlik denmiş, bunların temel unsurları ve birbirleriyle münasebetleri, buna göre yapılması gerekenler belirtilmemiştir. Bütün bunlar evrensel beyannamelerdeki kavramların anlamlarını ve muhtevasını tartışma konusu yapmıştır. Yani evrensel beyannamelerde yer alan kavramların taşıdığı mânâ ilmî ölçülerle ve hayatın gerçekleriyle bütünleştirilememiştir. Meselâ, eşitlik derken nasıl bir eşitlik? Hürriyet derken içtimaî bünyede anarşı ve kargaşaya sebep olmadan nasıl bir hürriyet. Ve nasıl bir adalet? Bütün bunlar tatmin edici bir cevapla izaha kavuşturulamamıştır. Yani bu kavramlar objektif değil, çeşitli toplumlara ve çeşitli anlayış farklarına göre değişik anlamlara gelebilmektedirler.
Ama Veda Hutbesi ve onun kaynaklandığı İslâm, kavramları tarifle bırakmamış, hayatın gerçekleri olarak tatbike koymuştur. Bu hususta kâmil insanı yetiştirmiş ve ona, kendine ve insanlığa karşı mükellefiyetini yüklemiştir. Tek tek ele alıp izah etmek mümkündür. Öte yandan Veda Hutbesi'nde köklülüğüne temas edilen birçok mefhumlar var ki, bunlar evrensel beyannamelerde yer almamıştır. Örneğin, uluhiyet ve ubudiyet gerçeği, ahiret ve kader gerçeği, emanetin hakkına riayet, Hakk'a çağrı yani tebliğ, mukaddes mefhumlardan vatan, Hakk'a karşı sorumluluğumuzu ihtar eden zaman... Bütün bunlar ve daha benzerleri Veda Hutbesi'ni erişilemez kılmıştır. Keza, bir insanın Hakk'a karşı ve kendine karşı vazife ve sorumluluğu da Veda Hutbesi'nde temel öçüsünü ortaya konan ve evrensel beyannemelerde bulunmayan gerçeklerdir. Veda Hutbesi'ni, Evrensel Beyannamelerden ayıran en önemli özelliklerden biri de hak ve hürriyetlerin korunmasına yönelik tedbirler ve müeyyidelerdir. Şu hakikat iyi bilinmelidir ki, müeyyidelerle korunmayan haklar ve hürriyetler kalıcı olamazlar. Hak ve hürriyetler ihlâl edildiğinde, kâmil ve mükellef insan bu ihlâlleri müeyyidelerle önler. Veda Hutbesi ve onun kaynaklandığı İslâm'da bütün hak ve hürriyetler kâmil ve mükellef insan (gerçek mü'min)'in gözetiminde müeyyidelerle korunmuştur. Bu müeyyideler başlıca üç çeşit olmuştur.
1. İmanî, ahlâkî ve vicdanî müeyyideler,
2. İktisadî müeyyideler,
3. Cezaî müeyyideler.
Prof. Dr. Haydar BAŞ
Her mefhum kendi hak ölçüsü, tabii seyri ve sınırları içinde tarif edilmiştir. Böylece adalet temin edilmiş, bu husus Hakk'a itaat gerçeği ile bütünleştirilmiştir. Halbuki evrensel beyannamelerde belli bir ölçüye dayanmayan, adalet terazisiyle tartılmayan mücerret ve müstakil kavramlar sözkonusu edilmiştir. Meselâ, hak denmiş, hakkın kaynağı olan gerçek imana temas edilmek istenmiştir. Adâlet, kardeşlik denmiş, bunların temel unsurları ve birbirleriyle münasebetleri, buna göre yapılması gerekenler belirtilmemiştir. Bütün bunlar evrensel beyannamelerdeki kavramların anlamlarını ve muhtevasını tartışma konusu yapmıştır. Yani evrensel beyannamelerde yer alan kavramların taşıdığı mânâ ilmî ölçülerle ve hayatın gerçekleriyle bütünleştirilememiştir. Meselâ, eşitlik derken nasıl bir eşitlik? Hürriyet derken içtimaî bünyede anarşı ve kargaşaya sebep olmadan nasıl bir hürriyet. Ve nasıl bir adalet? Bütün bunlar tatmin edici bir cevapla izaha kavuşturulamamıştır. Yani bu kavramlar objektif değil, çeşitli toplumlara ve çeşitli anlayış farklarına göre değişik anlamlara gelebilmektedirler.
Ama Veda Hutbesi ve onun kaynaklandığı İslâm, kavramları tarifle bırakmamış, hayatın gerçekleri olarak tatbike koymuştur. Bu hususta kâmil insanı yetiştirmiş ve ona, kendine ve insanlığa karşı mükellefiyetini yüklemiştir. Tek tek ele alıp izah etmek mümkündür. Öte yandan Veda Hutbesi'nde köklülüğüne temas edilen birçok mefhumlar var ki, bunlar evrensel beyannamelerde yer almamıştır. Örneğin, uluhiyet ve ubudiyet gerçeği, ahiret ve kader gerçeği, emanetin hakkına riayet, Hakk'a çağrı yani tebliğ, mukaddes mefhumlardan vatan, Hakk'a karşı sorumluluğumuzu ihtar eden zaman... Bütün bunlar ve daha benzerleri Veda Hutbesi'ni erişilemez kılmıştır. Keza, bir insanın Hakk'a karşı ve kendine karşı vazife ve sorumluluğu da Veda Hutbesi'nde temel öçüsünü ortaya konan ve evrensel beyannemelerde bulunmayan gerçeklerdir. Veda Hutbesi'ni, Evrensel Beyannamelerden ayıran en önemli özelliklerden biri de hak ve hürriyetlerin korunmasına yönelik tedbirler ve müeyyidelerdir. Şu hakikat iyi bilinmelidir ki, müeyyidelerle korunmayan haklar ve hürriyetler kalıcı olamazlar. Hak ve hürriyetler ihlâl edildiğinde, kâmil ve mükellef insan bu ihlâlleri müeyyidelerle önler. Veda Hutbesi ve onun kaynaklandığı İslâm'da bütün hak ve hürriyetler kâmil ve mükellef insan (gerçek mü'min)'in gözetiminde müeyyidelerle korunmuştur. Bu müeyyideler başlıca üç çeşit olmuştur.
1. İmanî, ahlâkî ve vicdanî müeyyideler,
2. İktisadî müeyyideler,
3. Cezaî müeyyideler.
Prof. Dr. Haydar BAŞ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.