Vize krizi çadır özrüne doğru gidiyor

Çadır özrünü hatırlıyor musunuz? Tabi birçok vatandaşımız şaşırdı. Çünkü unutuyoruz. Dünü unuttuğumuz için bugünkü yaşananları, yaşadıklarımızı sağlıklı değerlendiremiyoruz. Haliyle yarın hep karanlık oluyor. Oysa Prof. Dr. Haydar Baş hocamın dediği gibi 'tarih bir milletin hafızasıdır'. Hafızasını kaybedenler hem aldanır, hem aldatılır, hem kullanılır?
Çadır özrüne gelirsek! İsrail, uluslararası sularda Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisini basmış, 10 vatandaşımızı katletmişti. 
Devam eden günlerde ülkemizin yöneticileri ekranlardan İsrail'e en ağır ithamları günlerce sıraladılar. Anadolu tabiriyle İsrail'i baştan aşağı sıvadılar. 
İsrail ise sakindi. Ben, haklıyım diyordu. İpler gerildikçe gerildi. Obama, İsrail'e bir ziyaret gerçekleştirdi. Ertesi gün medyada içinde Obama ve Netanyahu'nun olduğu bir çadır görüntüsü yayınlandı. 
Haberin detaylarında ABD başkanının aracılığı ile Netanyahu, çadırdan Erdoğan'ı arayıp özür dilemişti. 
Ülkemizde, siyasetinden medyasına , 'işte biz böyle özür diletiriz' havası hâkimdi. Oysa İsrail, 'biz özür filan dilemedik' diyordu. 
İşte o 'biz böyle özür diletiriz' havasıyla uçmaya başladık ve 'İsrail, bizim dostumuzdur, İsrail'e ihtiyacımız var' noktasına geldik.    
Şimdi ABD ile vize krizi. ABD'ye demedik laf bırakmadık. Hatta 'ver papazı, al papazı' bile dedik. Oysa bizim elimizde sadece sinek ikili olduğunu ABD çok iyi biliyordu. Şimdi ABD'li bir heyet ülkemize geldi. Konu: Vize krizi.. Bugün yarın siyasetçilerimizden ve yandaş medyadan, 'ABD yaptığı hatanın farkına vardı, zararın neresinden dönersem kârdır mantığıyla heyet gönderdi. Karşılıklı güven tazeledik, ilişkilerimizi daha iyi noktalara taşımak için karşılıklı mutabakata vardık' açıklamalarıyla karşı karşıya kalabiliriz. 
Netice ne olacak? F. Gülen iade edilmeyecek? Zarrab, müdür yardımcısının tutukluluk halleri devam edecek. Z. Çağlayan'ın tutuklama talebi devam edecek. Ortadoğu'da, ABD'nin çıkarlarına zarar verecek adımlar atılmayacak. Vize krizi sonlandırılacak. Yakın zamanda bizdeki papaz serbest kalacak. Zarrab davası fazla eşelenmeyecek. 
Bakalım yanılacak mıyım?
Bakandan Ferrari hapı
Asgari ücreti hesaplarken simit-çay denklemi ile haklı çıkmaya çalışan iktidar vergi artışlarında Ferrari otomobillerini ölçü aldı.
Malumunuz iktidar dünya literatürüne yeni bir siyaset anlayışı getirdi. Önce bir zam açıklaması yapılıyor. Toplumun nabzı kontrol ediliyor. Eğer nabız tehlike sınırına yakınsa bu zammı aşağı çekerek vatandaşa psikolojik bir rahatlama sağlanıyor. Böylece yeni zam kabul ettiriliyor.
MTV'ye yapılan % 40'lık zam toplumun nabzını 180'lere kadar çıkardı. Sonra % 25'e düşürdüler. Nabız da 140 ve 130'lara kadar düştü. Ama normal insan nabzı 80 ila 100 civarı olduğuna göre hâlâ bir nabız yüksekliği var. Sayın Bakan milletin nabzını normale döndürmek için çareyi Ferrari hapında buldu. 
Maliye Bakanı Naci Ağbal yaptığı açıklamada; "2 milyonun üzerinde Ferrari alıyorsanız ilave 6 bin TL vergiyi vereceksiniz" diyor. 
Sayın Bakan, Türkiye'de kaç tane Ferrari olduğunu biliyor mu acaba? İnternetten baktım, ülkemizdeki 6 milyon araçtan 140'ı Ferrari.
Sayın Bakan, Ferrari sahibi o 140 kişi, yılda 6 bin lirayı valelere bahşiş olarak veriyorlar. Yani 65 milyar TL açık veren bütçeyi 140 kişilik Ferrari sahibiyle kapatamazsınız. Lütfen bütçe yama tutmuyor, itirafını yapalım artık.
Hey gidi Melih Gökçek hey
Bülent Arınç ile paparazzilik bir düelloya tutuşmuştu. "Parsel parsel sattı." "Seçimden sonra açıklayacağım." "Açıklamazsan namertsin." vs. lafları peş peşe gidiyordu.
O seçim geçti. Açıklama yok. Gökçek koltuğunda, Arınç rafta. Hatta Arınç, FETÖ'cü iddialarıyla ilgili, "Bana ahmak diyebilirsiniz ama bunların böyle olduğunu bilmiyordum" bile dedi.
Bir başka seçim (referandum) geldi. Referandum sonrası Gökçek tiwitter'dan, "yaşasın başkanlık, elveda cumhuriyet, elveda ce-ha-pe" twiti attı.
Şimdi bayram değil, seyran değil, seçim zamanı değil ve Gökçek'e kapı gösterildi. Hey gidi günler hey?