Eğri oturup doğru konuşalım; ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in tehdit ve şantajları, evet Türkiye'ye yönelikti, ama kimlere yönelikti?
Siyasilere mi, askere mi, iş adamlarımıza mı?
El-cevap; askere... Ordumuza. Adam, net konuştu.
'Özellikle geleneksel destekçilerimiz olan kurumlardan gerekli desteği alamadık; ordu liderlik yapmadı, yapmalıydı' şeklindeki küstahça beyanatın açıkça adres verdi.
Hata yaptığınızı kabul etmelisiniz ve bundan böyle ABD'nin yörüngesinden çıkmaksızın bölgede adım atan bir Türkiye olmalısınız, türünden nezaketsiz 'özür dileme dayatması'nın hedefi de aynı makamdı.
Ben, Wolfowitz'in küstahlığına da şaşırmadım, politikacılarımızın 'yumuşak tepki'lerine de.
Demokratlık faslı açılınca mangalda kül bırakmayan siyasilerimizin, bu kovboy küstahlığı karşısında 'kendilerine bağlı ordu'muza sahip çıkmadaki titreklik ve yüreksizliklerine doğrusu çok da hayret etmedim.
Çünkü ben, seçim başta olmak üzere pek çok iç politik konuyu ve Kıbrıs gibi en hassas milli davamız başta olmak üzere pek çok dış politik ve bölgesel meselemizi Washington veya Brüksel'de pazarlık mevzuu yapan siyasilerden, milli bir duruş beklemedim, beklemiyorum. Öyle bir beklentim yok. Dolayısıyla şaşırmadım.
Başbakan Tayip Erdoğan, ABD'ye karşı biz hata yapmadık, dedi.
Demek ki, siyasilerimiz hata yapmamış.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise, Wolfowitz'in beyanatı samimi, pragmatik ve geleceğe yönelik perspektifler ortaya koyucu açıklamalar, dedi.
Wolfowitz'in küstahça beyanatını 'samimi' olarak nitelemek, en az o beyanat kadar ağır bir tablo olsa gerek... Wolfowitz'in küstahlıklarını 'samimi gören' bir samimiyetle 'milli duruş' sergilemek zor, belki de imkansızdır.
Bunlar ilk tepkiler.
Sürpriz hallerde ilk tepkiler çok önemli. İlk tepki, refleksle karışık 'yürek vuruşu'dur. Sonraki tepkiler, iç-dış dengeler gözetilerek yapılan hesaplı tepkilerdir, politik reflekslerdir; yürekleri yansıtmaz.
Bu bağlamda Ankara'nın tepkisini, yani yüreğini sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Nitekim bu 'yüreksizlik'ten cesaret almış olacak ki, Wolfowitz'in ardından ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman da aynı ağzı kullanmaya devam etti.
Wolfowitz'in nezaketsiz 'bilinçli manevra'sını tamamlayan Grossman ise, "Ankara'ya politik destek" içeren çok önemli bir ayrıntı verdi. Dedi ki, AB üyeliği için Türkiye'ye tam destek veriyoruz, vereceğiz. IMF'ye karşı yükümlülükleriniz konusunda da...
Demek ki, ABD'nin Ankara'ya politik bir kırgınlığı yok, onlardan memnun. En azından memnuniyetsiz değil.
Wolfowitz'in beyanatının hedefi politikacılar değil.
Ankara asıl bu düğümü çözmeli.
Sivil-asker bir bütündür, bütün olmalıdır.
Bu bütünlüğü hedef alanlar, Türk devletini hedef alıyorlar.
AB, bu yaralamayı "demokratikleşme paketi-Kopenhag kriterleri" adı altında yapıyor, ABD ise 'güya stratejik ortaklık' namına bunu yapmaya başladı.
Ne adına olursa olsun bu bütünlüğü yaralayacak en basit dış müdahaleler karşısında milli duruş, topyekün 'milli refleks' şarttır.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin seçim sathında kamuoyuna arz ettiği 'milli duruş' ve bunu güçlendirecek Milli Ekonomi Model, işte bu muhtemel global riskleri asgariye indirecek yegane yöntemdir.
Bu duruşu başaramadığımız müddetçe bugün Wolfowitz, yarın Grossman, öbür gün bir başka densiz, milletimizin onuruyla, devletimizin haysiyetiyle oynamaya devam edecektir.
Irak'ı işgal sürecinde 'stratejik-mratejik ortak' teraneleriyle Amerika'nin taleplerine emme-basma tulumba gibi onay verenlerin elinden bu 'ortaklık argümanı' da alınıverdi. Amerikan Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi (CSIS) Türkiye projesi direktörü Bülent Alirıza, Amerikan yönetiminin üst düzey bir yetkilisinin kendisine, "Şu anda Türkiye ile ABD arasında stratejik ortaklık yoktur'' dediğini söyledi.
Artık tüm Amerikancılarımız, bari bu saatten, bu olup bitenlerden sonra 'milli duruş'ta kendilerine bir adres bulsunlar.
Güya tevazu yapıp hakkı gizlemeye gerek yok; BTP bu duruşun tek adresidir.
Genç-ihtiyar, kadın-erkek, sivil-asker bu 'milli duruş'ta buluşmayı başardığınız gün, Türkiye, başkalarının sömürge eyaleti gibi ikide bir fırça ve küstahlılarından kurtulur. Bağımsız Türkiye olur.
Wolfowitz'in küstahlığını çooook iyi okumak lazım.
Siyasilere mi, askere mi, iş adamlarımıza mı?
El-cevap; askere... Ordumuza. Adam, net konuştu.
'Özellikle geleneksel destekçilerimiz olan kurumlardan gerekli desteği alamadık; ordu liderlik yapmadı, yapmalıydı' şeklindeki küstahça beyanatın açıkça adres verdi.
Hata yaptığınızı kabul etmelisiniz ve bundan böyle ABD'nin yörüngesinden çıkmaksızın bölgede adım atan bir Türkiye olmalısınız, türünden nezaketsiz 'özür dileme dayatması'nın hedefi de aynı makamdı.
Ben, Wolfowitz'in küstahlığına da şaşırmadım, politikacılarımızın 'yumuşak tepki'lerine de.
Demokratlık faslı açılınca mangalda kül bırakmayan siyasilerimizin, bu kovboy küstahlığı karşısında 'kendilerine bağlı ordu'muza sahip çıkmadaki titreklik ve yüreksizliklerine doğrusu çok da hayret etmedim.
Çünkü ben, seçim başta olmak üzere pek çok iç politik konuyu ve Kıbrıs gibi en hassas milli davamız başta olmak üzere pek çok dış politik ve bölgesel meselemizi Washington veya Brüksel'de pazarlık mevzuu yapan siyasilerden, milli bir duruş beklemedim, beklemiyorum. Öyle bir beklentim yok. Dolayısıyla şaşırmadım.
Başbakan Tayip Erdoğan, ABD'ye karşı biz hata yapmadık, dedi.
Demek ki, siyasilerimiz hata yapmamış.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise, Wolfowitz'in beyanatı samimi, pragmatik ve geleceğe yönelik perspektifler ortaya koyucu açıklamalar, dedi.
Wolfowitz'in küstahça beyanatını 'samimi' olarak nitelemek, en az o beyanat kadar ağır bir tablo olsa gerek... Wolfowitz'in küstahlıklarını 'samimi gören' bir samimiyetle 'milli duruş' sergilemek zor, belki de imkansızdır.
Bunlar ilk tepkiler.
Sürpriz hallerde ilk tepkiler çok önemli. İlk tepki, refleksle karışık 'yürek vuruşu'dur. Sonraki tepkiler, iç-dış dengeler gözetilerek yapılan hesaplı tepkilerdir, politik reflekslerdir; yürekleri yansıtmaz.
Bu bağlamda Ankara'nın tepkisini, yani yüreğini sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Nitekim bu 'yüreksizlik'ten cesaret almış olacak ki, Wolfowitz'in ardından ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman da aynı ağzı kullanmaya devam etti.
Wolfowitz'in nezaketsiz 'bilinçli manevra'sını tamamlayan Grossman ise, "Ankara'ya politik destek" içeren çok önemli bir ayrıntı verdi. Dedi ki, AB üyeliği için Türkiye'ye tam destek veriyoruz, vereceğiz. IMF'ye karşı yükümlülükleriniz konusunda da...
Demek ki, ABD'nin Ankara'ya politik bir kırgınlığı yok, onlardan memnun. En azından memnuniyetsiz değil.
Wolfowitz'in beyanatının hedefi politikacılar değil.
Ankara asıl bu düğümü çözmeli.
Sivil-asker bir bütündür, bütün olmalıdır.
Bu bütünlüğü hedef alanlar, Türk devletini hedef alıyorlar.
AB, bu yaralamayı "demokratikleşme paketi-Kopenhag kriterleri" adı altında yapıyor, ABD ise 'güya stratejik ortaklık' namına bunu yapmaya başladı.
Ne adına olursa olsun bu bütünlüğü yaralayacak en basit dış müdahaleler karşısında milli duruş, topyekün 'milli refleks' şarttır.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin seçim sathında kamuoyuna arz ettiği 'milli duruş' ve bunu güçlendirecek Milli Ekonomi Model, işte bu muhtemel global riskleri asgariye indirecek yegane yöntemdir.
Bu duruşu başaramadığımız müddetçe bugün Wolfowitz, yarın Grossman, öbür gün bir başka densiz, milletimizin onuruyla, devletimizin haysiyetiyle oynamaya devam edecektir.
Irak'ı işgal sürecinde 'stratejik-mratejik ortak' teraneleriyle Amerika'nin taleplerine emme-basma tulumba gibi onay verenlerin elinden bu 'ortaklık argümanı' da alınıverdi. Amerikan Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi (CSIS) Türkiye projesi direktörü Bülent Alirıza, Amerikan yönetiminin üst düzey bir yetkilisinin kendisine, "Şu anda Türkiye ile ABD arasında stratejik ortaklık yoktur'' dediğini söyledi.
Artık tüm Amerikancılarımız, bari bu saatten, bu olup bitenlerden sonra 'milli duruş'ta kendilerine bir adres bulsunlar.
Güya tevazu yapıp hakkı gizlemeye gerek yok; BTP bu duruşun tek adresidir.
Genç-ihtiyar, kadın-erkek, sivil-asker bu 'milli duruş'ta buluşmayı başardığınız gün, Türkiye, başkalarının sömürge eyaleti gibi ikide bir fırça ve küstahlılarından kurtulur. Bağımsız Türkiye olur.
Wolfowitz'in küstahlığını çooook iyi okumak lazım.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019