Ya ortaktırlar ya da korkaktırlar

Savaş ile burun burunayız. Ekonomik iflasın eşiğindeyiz. Yaşanan salgın, halkın duyarsızlığı, hükümetin atamadığı adımlar, muhalefetin çözümsüzlüğü malum. Eğitim sorunu ortada.

Peki, Türkiye neyi konuşuyor? Tarikatları, cemaatleri. Bir kesim reddiyeci mantıkla 'kapatın' gitsin, diyor. Bir başka kesim, 'kapatmakla bu iş bitmez. Resmileştirilsin, denetim altına alınsın' diyor. Hükümet ise ne ses, ne de renk veriyor.

Ama her konuda olduğu gibi bu konuda da hakikat nedir, sorusuna cevap aranmıyor. Kuran ve Ehl-i Beyt terazine bugün tartışılan başlıklar konulup, tartılmıyor. 

Neden? Birincisi tarikatlara karşı çıkanlar Kuran ve Ehl-i Beyt'i bilmiyor. Haliyle bazı tespitlerinde doğruluk payı bile olsa baştan kaybediyorlar. 

Hele bazı ekran şovmenleri, 'Allah ile kul arasına kimse giremez' diyerek şov peşinde koşuyorlar. Kardeşim! Sen, yüzünü Allah'a döndün de aranıza giren mi oldu?

Savunanlar ise Kuran ve Ehl-i Beyt terazisine çıkmaktan özellikle kaçıyorlar. Çünkü patentleri, Kuran ve Ehl-i Beyt değil. 

Yunus Emre'ye, Mevlana'ya, Hacı Bektaş-i Veli'ye, Hacı Bayram'a, Sarı Saltuk'a ve daha nice bildiğimiz o insanların hepsi evliya idi, şeyh idi, mürşit idi. Bunlara itirazı olan var mı? Yok. 

Neden? Çünkü hepsinin patenti Kuran ve Ehl-i Beyt'tir. Nas ile sabittir ki, velayetin başı İmam Ali'dir. Ali'ye çıkmayan her yol batıldır. 

Ekranlarda takip ediyorum, birçok akademisyen İslam coğrafyası ve ülkemizdeki tarikatların, cemaatlerin Batı patentli olduklarını, meçhul odaklarca beslendiklerini vs. anlatıyorlar.

Oysa Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocam, ömrü boyunca bu hakikati anlattı. Eserler, dini ve siyasi belgeler ortaya koydu. 

Ama yarasaların güneşten kaçtıkları gibi bir kez olsun yüzünüzü dönüp bakmadınız.

Bakın! Baş Hocam şöyle diyordu; "Bu rüzgâr (manevi yozlaşma, din istismarı) bu topraklardan gelmedi. Bu rüzgâr çok ötelerden geldi. 

Onlar (Batı) şunun hesabını yaptılar. Biz bütün orduları bir araya getirdik, Türk Milletinin sırtını yere getiremedik. O halde bunlarda biz öz var, onu almalıyız ki bunların da bizden farkı olmasın, geriye sadece posaları kalsın. 

İşte bu dinlerarası diyalog, medeniyetler arası diyalog safsatası bundan sonra icat edildi. Bizim, Müslüman olan kimliğimizi, Türklüğümüzü elimizden almak için başlatılan bir Haçlı seferberliğidir. Haçlı, bizi meydanlarda mağlup edemedi. Şimdi kültür yoluyla, siyaset ve medeniyet yoluyla mağlup etmeye çalışıyor."

Bugün tarikat ve cemaat denilince akla Fethullah Gülen ve yapılanması. Yanmaz kefen satıcıları, İngiliz Kraliyet ailesini övenler ve malum sapıklıklar geliyor.

Oysa Prof. Dr. Haydar Baş, Abdülcemil'i anlatmıştı. Gücdüvani'yi anlatmıştı. Faruk Sirhindi'yi anlatmıştı. Bilmem kaç yıl cellatlık yapan bir kişinin nasıl ve kimlerin desteğiyle tarikat kurduğunu anlatmıştı. 

Şeyh Said'i, Said Nursi'yi, Halid-i Bağdadi'yi tarihi kaynaklarla anlamış ve Kuran'ın ölçüsünü ortaya koymuştu.

Ömrü Fethullah Gülen hareketiyle mücadele ile geçti. Ne iktidar ve ne de diğer siyasi partiler, 'Bu Haydar Baş ne diyor' diye bir dönüp bakmadılar. Bakmayı bırak, yapmadıklarını da bırakmadılar.

Şu soruyu soralım; Bu ülkede siyasetçilerden, MİT'ten, Genelkurmay'a, tarihçilerden, akademisyenlerden, araştırmacılardan ilahiyatçılara kadar herkes, Baş Hocamızın bildiklerini, anlattıklarını bilmiyorlar mı? 

Çok iyi biliyorlar. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok. 100 yıl önce bir kurtuluş mücadelesi verdik. Kim, kimin yanındaydı? Hepsi belgeli. Kuruluş yıllarındaki isyanları kim çıkardı? Hepsi belgeli.

Osmanlı'nın son 300 yılındaki Müslüman katliamları ve kimlerin hangi fetvalarla yaptığı hepsi belgeli.

Kuran ortada. Allah Resulü'nün hayatı ortada… Ve muktedir olanlar bu tehlikeye, tehdide, bu çürümeye karşı hiçbir tedbir almamışsa ya ortaktırlar ya da korkaktırlar.