Türkiye'de ilginç gelişmeler oluyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük bunalımını yaşatan 57. Hükümet ülkeyi sadece, ekonomik değil, iç-dış siyaset, sosyal alanlarda da derin yaralar açan bunalımlara sürükledi. Her fırsatta övünme vesilesi yaptığımız ve övünmekte haklı olduğumuz Türkiye'nin genç nüfusu büyük oranda işsiz. Türkiye'nin hayati önemi haiz yer altı yer üstü kaynakları atıl halde bekletilerek borç para dilendiğimiz güçlerin tavsiyeleriyle yok farzediliyor.
Bütün bunların yanında her şeyden önemlisi zaman kaybediyoruz. Hükümetin ömrü sayın başbakanın sağlık sorunlarından daha önce tükenmişti. Suni teneffüsler de yetmeyince solunum makinasına bağlanan bir durum arz ediyor.
Bu nedenle başbakanın rahatsızlanmasıyla bir türlü bulamadığı dengesi de alt üst olan piyasalardaki dalgalanmaları anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki bir istikrar ve güven ortamı vardı da Ecevit'in hastaneye yatmasıyla dengeler bozuldu.
Tüm bunların yanında en önemli kaybımızın zaman olduğunu söylemiştik. Daha önce yasalaşan ve cumhurbaşkanının vetosuyla yeniden görüşülen RTÜK yasası geçtiğimiz hafta virgülüne dahi dokunulmadan meclisten geçti. Meclis gerçekten ciddi bir mesaiyle sabahın saat dördüne kadar çalıştı. Bende uykusuz kalma pahasına sonuna kadar izledim. Yapılan tartışmaları. RTÜK yasasına ciddi eleştiriler vardı. Muhalefetten bir millet vekili iktidar partilerine; yaptıklarının bir adım ötesinin ihanet olarak nitelendirildiğini söylüyordu. Bu sözler hayli ciddi ve ilginçti. Nedense iktidar adına söz alan milletvekillerinden hiçbiri bu ithamı cevaplandırmadı. Bu konunu detaylarını bir başka yazıya bırakarak Türk siyasetinde daha çok da hükümetin uyguladığı çarpık usule değinmek istiyorum.
Malum yasa Cumhurbaşkanından döndükten sonra hükümet her seferinde olduğu gibi yine agresifleşti ve yasayı aynen meclisten geçirme kararı aldı. Böylece cumhurbaşkanının veto gerekçelerinin doğruluğu-yanlışlığı tartışılmadan RTÜK yasa tasarısı aynen yasalaştı.
Her halinde kişiye özel olduğu ve siyaset ile medyanın iç içe geçeceği sinyallerini daha şimdiden veren ve medyanı halihazırda olduğundan daha güçlü ve tehlikeli bir silah haline dönüştüren bu yasa nihayet çıktı meclisten.
Çıkan bu yasa daha cumhurbaşkanın önündeyken hükümet, RTÜK yasasına internetle ilgili rötuş yapmaya hazırlandı bile devlet bakanı Yılmaz Karakoyunlu, RTÜK yasasına yönelik eksikleri gidermek için yeni düzenleme yapacaklarını açıkladı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu sözü sanki bu durum için söylenmiş. Sormazlar mı "madem rötuş yapacaktınız da neden geldiği gibi geri yolladınız?" diye.
Hükümet bunu sürekli yapıyor. Cumhurbaşkana diyet borcu ödettirmek gibi bir tavır içinde. Ekonomik krizi tetikleyen Anayasa kitapçığının fırlatılması hala hafızalarda. Cumhurbaşkanlığı makamına karşılık noterlik beklentisi suya düştü çünkü. Zira 57. Hükümetten AB üyeliğini hızlandırmak amacıyla pek çok yasa çıkarması geriyor. Keza İMF'nin de istediği yasalar derken cumhurbaşkanı hükümet için bu yasaların önünde engel teşkil ediyor. O halde yapılması gereken intikam alır gibi gelen yasayı aynen cumhurbaşkanına geri yollamak. Zira anayasaya göre cumhurbaşkanın ikinci kez veto etme hakkı yok. Eksiklik ve hatalar mı? Onlar nasılsa sonradan rötuşlanır.
Peki tüm bunlar Türkiye ne kazandırıyor. Kapkara bir gelecek tabii. Ülkenin enerjisi tüketiliyor. Hükümet onbeş günde onbeş yasa çıkarmayı icraat olarak sayıyor. Türkiye'de yerinde sayıyor.
Ancak mahkemenin kadıya mülk olmadığını hatırlatmak gerekiyor. Devlet idaresini yap-boz tahtasına çevirenler bunun hesabını sandıkta vereceklerini bildikleri için seçim öncesi kişiye özel yasalar çıkarmanın hesabında. Bütün ortaklar ( Ecevit'i hariç tutabiliriz) barajı aşmanın yollarını arıyor. Hem de kendi icraatlarını eleştirmek pahasına. Bozup yazmayı da marifet olarak sunuyorlar millete.
Bütün bunların yanında her şeyden önemlisi zaman kaybediyoruz. Hükümetin ömrü sayın başbakanın sağlık sorunlarından daha önce tükenmişti. Suni teneffüsler de yetmeyince solunum makinasına bağlanan bir durum arz ediyor.
Bu nedenle başbakanın rahatsızlanmasıyla bir türlü bulamadığı dengesi de alt üst olan piyasalardaki dalgalanmaları anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki bir istikrar ve güven ortamı vardı da Ecevit'in hastaneye yatmasıyla dengeler bozuldu.
Tüm bunların yanında en önemli kaybımızın zaman olduğunu söylemiştik. Daha önce yasalaşan ve cumhurbaşkanının vetosuyla yeniden görüşülen RTÜK yasası geçtiğimiz hafta virgülüne dahi dokunulmadan meclisten geçti. Meclis gerçekten ciddi bir mesaiyle sabahın saat dördüne kadar çalıştı. Bende uykusuz kalma pahasına sonuna kadar izledim. Yapılan tartışmaları. RTÜK yasasına ciddi eleştiriler vardı. Muhalefetten bir millet vekili iktidar partilerine; yaptıklarının bir adım ötesinin ihanet olarak nitelendirildiğini söylüyordu. Bu sözler hayli ciddi ve ilginçti. Nedense iktidar adına söz alan milletvekillerinden hiçbiri bu ithamı cevaplandırmadı. Bu konunu detaylarını bir başka yazıya bırakarak Türk siyasetinde daha çok da hükümetin uyguladığı çarpık usule değinmek istiyorum.
Malum yasa Cumhurbaşkanından döndükten sonra hükümet her seferinde olduğu gibi yine agresifleşti ve yasayı aynen meclisten geçirme kararı aldı. Böylece cumhurbaşkanının veto gerekçelerinin doğruluğu-yanlışlığı tartışılmadan RTÜK yasa tasarısı aynen yasalaştı.
Her halinde kişiye özel olduğu ve siyaset ile medyanın iç içe geçeceği sinyallerini daha şimdiden veren ve medyanı halihazırda olduğundan daha güçlü ve tehlikeli bir silah haline dönüştüren bu yasa nihayet çıktı meclisten.
Çıkan bu yasa daha cumhurbaşkanın önündeyken hükümet, RTÜK yasasına internetle ilgili rötuş yapmaya hazırlandı bile devlet bakanı Yılmaz Karakoyunlu, RTÜK yasasına yönelik eksikleri gidermek için yeni düzenleme yapacaklarını açıkladı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu sözü sanki bu durum için söylenmiş. Sormazlar mı "madem rötuş yapacaktınız da neden geldiği gibi geri yolladınız?" diye.
Hükümet bunu sürekli yapıyor. Cumhurbaşkana diyet borcu ödettirmek gibi bir tavır içinde. Ekonomik krizi tetikleyen Anayasa kitapçığının fırlatılması hala hafızalarda. Cumhurbaşkanlığı makamına karşılık noterlik beklentisi suya düştü çünkü. Zira 57. Hükümetten AB üyeliğini hızlandırmak amacıyla pek çok yasa çıkarması geriyor. Keza İMF'nin de istediği yasalar derken cumhurbaşkanı hükümet için bu yasaların önünde engel teşkil ediyor. O halde yapılması gereken intikam alır gibi gelen yasayı aynen cumhurbaşkanına geri yollamak. Zira anayasaya göre cumhurbaşkanın ikinci kez veto etme hakkı yok. Eksiklik ve hatalar mı? Onlar nasılsa sonradan rötuşlanır.
Peki tüm bunlar Türkiye ne kazandırıyor. Kapkara bir gelecek tabii. Ülkenin enerjisi tüketiliyor. Hükümet onbeş günde onbeş yasa çıkarmayı icraat olarak sayıyor. Türkiye'de yerinde sayıyor.
Ancak mahkemenin kadıya mülk olmadığını hatırlatmak gerekiyor. Devlet idaresini yap-boz tahtasına çevirenler bunun hesabını sandıkta vereceklerini bildikleri için seçim öncesi kişiye özel yasalar çıkarmanın hesabında. Bütün ortaklar ( Ecevit'i hariç tutabiliriz) barajı aşmanın yollarını arıyor. Hem de kendi icraatlarını eleştirmek pahasına. Bozup yazmayı da marifet olarak sunuyorlar millete.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014