Yapılması gereken nedir?

Yaklaşık 10 yıl önceydi. Haçlı ve tetikçileri Suriye'ye henüz girmemiş ama Ortadoğu'da kan akmaya, Müslümanlar katledilmeye devam ediyordu. Ülkemiz ise bu kadar ateş hattına yakın ve direkt tehdit edilen pozisyonunda değildi. 

Ama gören gözler için bu ateşin Türkiye'ye ulaşacağı, devlet ve milletimizi tehdit edeceği açıktı.

İşte o günlerde Prof. Dr. Haydar Baş, "Yapılması gereken nedir?" başlığıyla gazetemizde yayınlanan demecinde şöyle diyordu;

"Türkiye'nin artık bundan sonra başını öne eğip ciddi bir muhasebe yapmasıdır. Nedir bu muhasebe? 

Biz, Ortadoğu'da kabul etsek de etmesek de Müslüman olarak bilinen ve Müslüman kişilerin oluşturduğu devletlerin ne olursa olsun sevgisini, takvimini kazanan bir millet ve devletiz. 

Binaenaleyh bizim politikalarız evvela bunların menfaatine olması, Türkiye'nin menfaatine olması, bunların aleyhinde ve Türkiye'nin aleyhinde olmaması lazım, esasına bina edilecektir. 

Her şeyden önemlisi bakınız bize yakın olan komşularımızın coğrafyamızın üzerinde hesabı olmayan komşular olması lazım. 

Soruyorum şimdi Suriye'nin bizim topraklarımızın üzerinde hesabı var mı? Yok.  İran'ın hesabı var mı? Yok. Körfez ülkelerinin, İslam ülkelerinin bir tanesinin bizim coğrafya üzerinde bir hesabı var mı? Yok. 

Amma müttefikimiz, diye kabul ettiğimiz devletlerin bizim coğrafyamızda hesabı var mı? Var. ABD'nin, ülkemiz üzerinde hesabı var mı? Var. İsrail'in var. İngiltere, Fransa vs. var mı? Var. O halde bizim, kimlerle beraber hareket etmemiz lazım? (…) 

* * *

Evet, bizim hem inanç bağlamında hem de devlet, millet, hükümet çıkarları bağlamında komşularımızla aramızın iyi olması lazımdı.

Ama dost seçiminde yine yanlış yapıldı ve Allah'ın (c.c) 'dost olmayın' diye emrettikleriyle dostluk, müttefiklik vs. kuruldu.

Oysa tarih ispatlamıştı ki! İnönü ile başlayan ABD, Menderes ile başlayan AB dostluklarında Türkiye her daim kullanıldı. Milli ve manevi değerleri tarumar edildi. Maddi zenginlikleri adeta yağmalandı. Ekonomimiz, askerimiz ve siyasetçilerimiz bu emperyalistlerin hedefleri için hareket etti.

* * *

Bugün dış politikada bir numaralı gündemimiz nedir? Fırat'ın doğusu. Dost, müttefik dediğimiz ABD, Türkiye'nin 480 kilometrelik Suriye sınırını bir terör örgütüne teslim etti.

Böyle bir terör yapılanması Suriye Devleti açısından işgalci konumunda olduğu gibi tarih boyu Anadolu'nun yumuşak karnı olan Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz ve de ülkemizin tamamı için açık ve şiddetli bir tehdit unsurudur.

Yine 10 yıl önce 7 Haziran tarihinde Prof. Dr. Haydar Baş şöyle diyordu: 

"Deniliyor ki, 'Bizim hukukumuz onlarla (ABD, AB) iyi olması lazım'. Ne yaptı ki iyi olacak? Türkiye'nin hukukunun bir milletle iyi olması için o milletin, Türkiye coğrafyası üzerinde hesabı olmaması gerekir…" diyerek Türkiye'nin ABD ve AB ekseninden bir an önce çıkması gerektiğini yoksa Türkiye'nin, Ortadoğu bataklığına daha da batacağını vurguluyordu.

10 yıl geçti ve Ortadoğu bataklığının tam içerisindeyiz. Çıkmak istiyoruz ama çıkamıyoruz. 

İşte güvenli bölge konusu… Dost, müttefik denilen ABD, ülkemizi tehdit eden terör örgütünü etkisiz hale getirmek için yapmak istediğimiz harekâtın önüne geçti ve 'ben olmadan oraya adım atamazsın. Bahsettiğiniz güvenli bölgeyi de, benim istediğim şekilde oluşturabilirsiniz' dedi.

Hükümet de bunun farkında. ABD'yi oyalamakla suçluyor. Böyle devam ederse tek başımıza, kendi planımızı devreye koyarız vari açıklamalar yapılıyor.

Kapılar arkasında neler konuşuluyor, ne pazarlıklar yapılıyor, böyle bir operasyonun siyasi, ekonomik ve stratejik sonuçları ne olur, sorularının cevapları az çok bellidir.

Ama net olan Türkiye'nin her gün biraz daha oyalandığı ve geç kaldığı gerçeğidir.