Yarınki yazımın önsözü

Bu ülkede sadece son 8 yılda 20 binden fazla kişi intihar ediyor. 100 binin (Milli Gazete 300 bin diyor) üzerinde kadın resmi olarak kendini satıyor. Fuhuş, 15 yaşın altına inmiş. 
Yine bu ülkede (hükümet izniyle) eşcinseller Antalya'da festival yapıyor, otel açıyor. Kilise ev, diye bir yapılanma var ve binlerce gencimiz para ile kadın ile iş ile Hıristiyan yapılıyor.
Aile kurumu sallanıyor. Son 10 yılda bir milyondan fazla aile dağıldı. Kadına şiddet tavan  yaptı. Hırsızlık, cinayet, gasp, uyuşturucu, yolsuzluk, yalan, hile vs. şeyleri vatandaş artık haber olarak izliyor sonra dedikodusunu yapıyor. Faiz, milletimizi ham madden, hem de manen bitiriyor.
Milli duygular zedelenmiş. Terör her tarafta. Artı teröristler ile İslam, Müslüman kavramları yan yana kullanılıyor. 
Bu "FENA" tabloda başta insanımız olmak üzere birçok kurumun bilinçli ve bilinçsiz katkısı vardır. 
Benim için en çok göze batan kurumlar ise siyaset (iktidar artı muhalefet) ve Diyanet kurumlarıdır. Ha! Siyaset kurumunda vatandaş memnun olacak ki, (kendi canı yanıncaya kadar) seninleyiz, diyerek desteğini veriyor. Halkın tercihi.
Ya Diyanet Kurumu?  
Diyanet, kurum olarak millet nazarında saygın bir yere sahip. Artı ülkemizde 85 bin cami var. Bu camilerden 110 binden fazla din eğitimi almış kişi, insanlara bir nevi din eğitimi veriyor. Artı bu kurumdan imamlık, vaizlik ve müezzinlikten emekli olmuş yaklaşık 250 bin insan toplum içerisinde.
Şimdi soru sorayım; Diyanet, Diyanette görev alanlar ve din adına konuşanlar, dini konularda kimden icazet (yetki) alır? 
Siyasetten mi? Hayır. Meclisten mi? Hayır. Milletten mi? Hayır. Kimden? Kuran ve Hz. Peygamberden. 
Peki, bugün Diyanet ve Diyanette görevli personel, dini konularda Kuran ve Hz. Peygamberden mi yetki alıyor? Bu soruya evet, demek isterdim ama doğru cevap hayır. 
Eğer Diyanet, bu yapılanması ile Kuran ve Hz. Peygamberden yetki alsaydı bu topraklarda dinler arası diyalog fitnesi, FETÖ yapılanması olmazdı. 
Diyanet, bu yapılanması ile Kuran ve Hz. Peygamberden yetki alsaydı bu topraklarda mezhep çatışması asla gündeme gelmezdi.
Diyanet, bu yapılanması ile Kuran ve Hz. Peygamberden yetki alsaydı bu topraklarda terör bu boyutlara asla ulaşmazdı. 
Diyanet, bu yapılanması ile Kuran ve Hz. Peygamberden yetki alsaydı bu topraklarda yukarıda birazını saydığım suçlar toplumun genelinde böylesine yayılmazdı.
Diyanet, bu yapılanması ile Kuran ve Hz. Peygamberden yetki alsaydı bu topraklarda Mehmet Aydın gibiler hem de iki dönem Diyanetten sorumlu devlet bakanı olamazdı. 
Mehmet Aydın'a mı takıldınız? Bu şahsın fikirlerinden birkaç örnek vereyim; Bu şahıs tebliği en büyük dinsizlik olarak tariflendiren kişidir. 
 "Bazı Müslüman kardeşlerimiz diyordu ki, 'Yahu bir fırsat düştü, Müslümanlığı anlatalım Hıristiyanlara, Allah belki hidayetini gösterir.' Yani adam aslında Müslümanlaştırmak için gelmiş. 
Bu diyalog değil. İşin ucunda din değiştirmek, bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en dinsizce bir harekettir. Dinsizce diyorum, çünkü bunu hiçbir din kabul etmez."" (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri c.2 s.332)
"Allah farklılıktan rahatsız olmuyor" (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri c.2 s.331)
"Ben Avrupa'ya gittiğimde kiliseye çok giderim. Büyük zevk duyuyorum." (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri c.2 s.375)
Mesela! 1992 yılında bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığı yapan üç isim var; Mehmet Nuri Yılmaz, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Prof. Dr. Mehmet Görmez. 
Sayın Başkanlardan dinler arası diyalog, papazlarla iftar, dört hak din, zina, faiz, domuz eti, İbrahimi dinler gibi itikadı konularda toplumu helake sürükleyen konularda tek kelime ettiklerini duydunuz mu? 
Yarın Diyanetin acınacak haline bakalım?