Bütün bunlar bir Yeşilçam filminin kareleri değil, bir huzurevindeyaşamını sürdüren Zekiye Seyheddin'in başından geçen hüzünlü hikayenin yaprakları... Seyheddin'in hikayesi, Çarlık Rusyası'nın yıkılmasıyla birlikte bu ülkeden göç etmeye zorlanan bir ailenin kızı olarak dünyaya geldiği gün başladı. Çin'e yerleşen Seyheddin ailesi, burada yeni hayatlarına alışmaya çalışırken dünyaya bir kız çocukları geldi: Zekiye... Doğuştan görme özürlü Zekiye, aileyi sevindirdiği kadar üzüntüye de boğdu. Tüccar olan baba, bir yandan evin geçimini sağlamak, diğer yandan da kızının tedavisi için çalışıyordu. Komşuları olan bir hekim tarafından gözleri tedavi edilen küçük Zekiye, yeniden görmeye başladı. Ancak, bu kez de çok sevdiği annesi hayata veda etti.
Umuda yoculuk
Kötü günlerin geride kaldığını düşündükleri sırada, bu kez de II. Dünya Savaşı patlak verdi. Zekiye ve ailesi, savaşın beraberinde getirdiği zorlu yaşamın çekilmez olduğunu düşündükleri sırada, Çin'denTürkiye'ye gidecek bir grubun varlığını haber aldı. Türkiye'ye geldikten sonra her şeye yeniden başladığı için geçmişe sünger çeken Zekiye, "Özbek" soyadını da "Seyheddin" olarak değiştirdi. Türkçe'yi Ankara'daki komşularından öğrenen Zekiye, buradakendisine özel bir şirkette iş bularak yeni bir hayat kurmak için çalışmaya başladı. Her şeyin güzel gittiğini düşündüğü sırada bu kez de babasını kaybeden Seyheddin, çektiği sıkıntılar nedeniyle bir gözünün görme yetisini yitirdi. Bütün sıkıntılara rağmen hayata dört elle sarılan Seyheddin, temizlikçi olarak çalıştığı firmadan emekliye ayrılarak üvey kardeşleriyle birlikte yeni bir yaşama atıldı.
5 dil biliyor
Seyheddin, okuma-yazma bilmediği halde Çin'de kaldığı dönemde Çince ve Japonca, Türkiye'de kaldığı dönemde Türkçe öğrendiğini söylüyor. Tatarca ve Rusça da konuşabildiğini anlatan Seyheddin, konuşarak bu dilleri öğrendiğini, unutmamak için de sürekli olarak o dillerde şarkılar söylediğini belirtiyor. En sıkıntılı günlerinin savaş sırasında Çin'de geçtiğini anlatan Seyheddin, bütün bunlara rağmen yaşadığı güzel dostlukları unutamıyor.
Umuda yoculuk
Kötü günlerin geride kaldığını düşündükleri sırada, bu kez de II. Dünya Savaşı patlak verdi. Zekiye ve ailesi, savaşın beraberinde getirdiği zorlu yaşamın çekilmez olduğunu düşündükleri sırada, Çin'denTürkiye'ye gidecek bir grubun varlığını haber aldı. Türkiye'ye geldikten sonra her şeye yeniden başladığı için geçmişe sünger çeken Zekiye, "Özbek" soyadını da "Seyheddin" olarak değiştirdi. Türkçe'yi Ankara'daki komşularından öğrenen Zekiye, buradakendisine özel bir şirkette iş bularak yeni bir hayat kurmak için çalışmaya başladı. Her şeyin güzel gittiğini düşündüğü sırada bu kez de babasını kaybeden Seyheddin, çektiği sıkıntılar nedeniyle bir gözünün görme yetisini yitirdi. Bütün sıkıntılara rağmen hayata dört elle sarılan Seyheddin, temizlikçi olarak çalıştığı firmadan emekliye ayrılarak üvey kardeşleriyle birlikte yeni bir yaşama atıldı.
5 dil biliyor
Seyheddin, okuma-yazma bilmediği halde Çin'de kaldığı dönemde Çince ve Japonca, Türkiye'de kaldığı dönemde Türkçe öğrendiğini söylüyor. Tatarca ve Rusça da konuşabildiğini anlatan Seyheddin, konuşarak bu dilleri öğrendiğini, unutmamak için de sürekli olarak o dillerde şarkılar söylediğini belirtiyor. En sıkıntılı günlerinin savaş sırasında Çin'de geçtiğini anlatan Seyheddin, bütün bunlara rağmen yaşadığı güzel dostlukları unutamıyor.