Zengin parasıyla yazar kalemiyle oynar

250 katrilyona yakın rakamların konuşulduğu 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet süreciyle ilgili en son Savcı Ekrem Aydınır, "ortada bir suç örgütünün bulunduğunu gösterir delil olmadığını, dinlemelerin yasadışı olduğunu ve imzasız ihbar mektuplarının vs. delil kabul edilmeyeceğine" hükmedip, "takipsizlik" kararı verdi. Bu kararla birlikte şüphelilerin el konulan eşya ve paralarının iadesine de karar verildi.Birçok yorumlar, analizler yapıldı. Beni meraklandıran ise bu kararı savcı mı, mahkeme mi vermeliydi? Hukukçu olmadığım için merak etmeye de devam edeceğim.Tabi süreçte mahkeme kararıyla dinlemelerde olduğu için gözler TÜBİTAK'a çevrilmişti. Ama TÜBİTAK'ta başka gözlerde vardı ve kısa zaman aralıklarıyla birçok isim rotasyona uğradı. Zamanın başbakanı ve bakanları kayıtlar için "hem montaj, hem dublaj" kararını çoktan vermişlerdi. Arkasından da TÜBİTAK raporu geldi; "tapeler montaj" diyeTabi bu süreçte iktidara, madem haklısınız, kendinizi aklamanız için uluslar arası bilim kuruluşlarında bu tapeleri inceletelim. Konunun üzerindeki şüpheler kalksın" teklifi yapıldı. İktidar yanaşmadı. Savcı Aydıner her ne kadar dosyayı rafa kaldırsa da, süreç milletin gündeminde kalmaya devam ediyor. Artı zoraki de olsa meclisin kurduğu komisyon çalışmalarında da ilginç detaylar ortaya çıkıyor.TÜBİTAK'ın "montaj" dediği tapelere, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Ses ve Görüntü İnceleme Şubesi, süreçle ilgili 2593 ayrı ses kaydında "uygunluk" incelemesi yaptı. Türkçe 2483 kaydın çözümünde, "Cümle eklemesi veya cümle çıkartması sonucu anlam bütünlüğünü bozacak değişiklik" tespit edilmediğini açıkladı. (18 Kasım 2014 medya)Kutu ve saatin sembolleştiği süreçte öğrendik ki, Zafer Çağlayan'a ait olan 700 bin TL'lik saate, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ceza kesmiş. Neden? "Gümrüklere beyan edilmemiş". Çağlayan, cezaya itiraz etmiş. İdare ise yaptığı inceleme sonunda itirazın reddi yönünde karara vererek, Çağlayan'ın 260 bin TL'lik cezasını onamış. (Ceza ödenmiş)Sürecin başka bir mağduru ise eski iç işleri bakanı Muammer Güler. Güler, süreç zarfında 15 kilo verdiğini söyleyerek, mağdur olduğunu dile getirmişti. (?)AKP vekillerinin idaresi altında kurulan meclis komisyonunun çalışmaları ise bir yolsuzluk araştırmasından çok AKP'yi aklama operasyonu intibası uyandırıyordu. Öyle ki, Zarrap ve oğul Güler'in ifadelerini almak için milletin vekilleri İstanbul'a kadar gelmiş ve Zarrap, "hastayım", oğul Güler ise "söyleyecek bir şeyim yok" diyerek vekilleri Ankara'ya uğurlamıştılar!Yine komisyona çağrılan Zafer Çağlayan'ın kardeşi, oğlu ve özel kalem müdürü ile Muammer Güler'in danışmanı, tanıklıktan çekilmiştiler. Geçtiğimiz Ocak ayında ise Atatürk Havalimanına inen uçakta 1,5 ton altın bulundu. Kargonun, Türkiye'ye girişi için belge ibraz edilmedi. Uçağa el konuldu, mühürlendi ve müfettişlerce soruşturma açıldı. Reza Zarrab, bu kargonun kendisine ait olduğunu ancak altının, ithalat vergisinden muaf olması nedeniyle gümrüğe bildirilmediğini kabul etti.Dikkat çeken noktalardan birisi ise ele geçen altınların içinden 292 kilo altının nasıl eritildiğiydi. Zarrap, 292 kilo altının akıbetini merak etmedi. Öyle ya! Günde 1 ton altın ihracatı gerçekleştiriyorum, diyen bir kişi için 292 kilo ne ki! Ama yetkili organların neden dikkatini çekmedi, bilmiyorum! Bir başka dikkat çeken isim ise Zarrab'ın İranlı kuryesi. Kurye, komisyona verdiği ifade de şöyle diyordu; "Bahsedilen tarihlerde (30 Ağustos 2013)   Ankara'ya bir para götürmemiz söylendi. Murat ile yola çıktık. Havaalanında X-ray cihazından geçtikten sonra çantaları açtılar. İçinde para olduğunu ve paranın miktarını (2 milyon euro, 2 milyon dolar ve 1,5 milyon lira) söyledik. Polisler, çantayı kapatıp bize teslim etti." Evet, bu zehir hafiye, paraların miktarını neredeyse seri numaralarını bile hatırladığı halde paraları, kime verdiğini hatırlamamış.Ne diyelim! Milletin komisyonu çalışıyor. Bakalım nereye kadar?