İmanda sabit kalmak, son nefes
garantisi elde etmek; hiç de kolay bir iş değildir.
Peygamberlerin, velilerin, hak
dostlarının; son nefeste imanlı gitmek her zaman dertleri, tasaları olmuştur. Hep
ağızlarında şu dua vardır; “Allah encamımızı hayreyliye.” Yani Allah
sonumuzu hayreyliye diye dua ederler…
Çünkü son nefesini imanla
veremeyenleri, sonsuza kadar içinde
kalacakları cehennem ve elim bir azap
beklemektedir.
Bu konuda Yüce Allah Kuranı Kerimde Yusuf Peygamberin şu duasını işaret
etmektedir:
“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yusuf Suresi / Ayet 101)
Dünya hayatının aldatıcı ve geçici oluşunu anlamaktan yoksun olanlar, bu dünyada kendilerine sağlanan bazı
menfaatler neticesinde maalesef
imanlarını dahi satabilmektedirler.
Bu konuda âlimler, liderler, iman sahibi
insanlar arasında işin sonunu getiremeyip, nefislerinin ve şeytanın tuzaklarına düşerek ebedi hayatlarını tehlikeye
atanların sayısı çoktur.
Bu gerçek Kuranda haber verilmiştir:
“Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.” (Bakara Suresi / 86. Ayeti)
Hâlbuki dünya hayatının ve şeytanın
bizleri aldatabileceği hakkında; Rabbimizden sakınmamız hakkında,
Kur’an-ı Kerim’de çok önemli uyarılar vardır:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı
gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Lokman Suresi / Ayet 33)
İnsanların Kur’an’daki gerçekleri gördüğü halde nasıl geçici menfaatleri uğruna
geleceklerini, ahiret yurdundaki yerlerini, Cenneti ve Cemalullahı terk ederler,
şaşmamak mümkün değildir. Hâlbuki yaşanan bütün olayların temelinde imtihan sırrının yattığı da Kuranı Kerimde bildirilmiştir. Neden akledip de Kur’an-ı Kerim’deki gerçeklerden yüz çevirirler:
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi / Ayet 2)
Ama ne yazık ki insanlar nefisi
hastalıkları neticesinde gerçekleri
görmekten uzak kalabilmektedirler; gözleri gönülleri körelmekte, gerçekleri
görememektedirler:
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara Suresi / 7. Ayet)
İşin ince noktasına gelelim: Aslında
insanlar nefislerindeki gizli olan
hastalıklarını, imanda olan eksiklerini ve münafıklıklarını bir süre
saklayabilmektedirler. Ama bir gün bu münafıklığın sonu gelince maskeler
düşmektedir.
Hastalıkları arttıkça bu meydana
çıkmaktadır. Toprağın altındaki tohumun fidan vermesi, dal budak salması ve meyve
vermesi gibi… Kötülükler, zamanla
tohumdan zehirli meyveye dönüşünce, gerçekler meydana çıkmaktadır. Bu da ilahi kaderin cilvesidir herhalde… Bakınız bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de nasıl beyan edilmektedir:
“Kalplerinde münafıklıktan
kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.” (Bakara Suresi / 10. Ayeti)
Bizler de büyüklerin korkarak hep söyledikleri “Allah encamımızı hayreyliye” duasını, sıklıkla kendimiz için söylemeliyiz…
Yazımızı Yüce Allah’ın bize Kur’an-ı Kerim’de öğrettiği güzel bir dua ile son verelim: “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara Suresi / Ayet 201)
garantisi elde etmek; hiç de kolay bir iş değildir.
Peygamberlerin, velilerin, hak
dostlarının; son nefeste imanlı gitmek her zaman dertleri, tasaları olmuştur. Hep
ağızlarında şu dua vardır; “Allah encamımızı hayreyliye.” Yani Allah
sonumuzu hayreyliye diye dua ederler…
Çünkü son nefesini imanla
veremeyenleri, sonsuza kadar içinde
kalacakları cehennem ve elim bir azap
beklemektedir.
Bu konuda Yüce Allah Kuranı Kerimde Yusuf Peygamberin şu duasını işaret
etmektedir:
“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yusuf Suresi / Ayet 101)
Dünya hayatının aldatıcı ve geçici oluşunu anlamaktan yoksun olanlar, bu dünyada kendilerine sağlanan bazı
menfaatler neticesinde maalesef
imanlarını dahi satabilmektedirler.
Bu konuda âlimler, liderler, iman sahibi
insanlar arasında işin sonunu getiremeyip, nefislerinin ve şeytanın tuzaklarına düşerek ebedi hayatlarını tehlikeye
atanların sayısı çoktur.
Bu gerçek Kuranda haber verilmiştir:
“Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.” (Bakara Suresi / 86. Ayeti)
Hâlbuki dünya hayatının ve şeytanın
bizleri aldatabileceği hakkında; Rabbimizden sakınmamız hakkında,
Kur’an-ı Kerim’de çok önemli uyarılar vardır:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı
gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Lokman Suresi / Ayet 33)
İnsanların Kur’an’daki gerçekleri gördüğü halde nasıl geçici menfaatleri uğruna
geleceklerini, ahiret yurdundaki yerlerini, Cenneti ve Cemalullahı terk ederler,
şaşmamak mümkün değildir. Hâlbuki yaşanan bütün olayların temelinde imtihan sırrının yattığı da Kuranı Kerimde bildirilmiştir. Neden akledip de Kur’an-ı Kerim’deki gerçeklerden yüz çevirirler:
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi / Ayet 2)
Ama ne yazık ki insanlar nefisi
hastalıkları neticesinde gerçekleri
görmekten uzak kalabilmektedirler; gözleri gönülleri körelmekte, gerçekleri
görememektedirler:
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara Suresi / 7. Ayet)
İşin ince noktasına gelelim: Aslında
insanlar nefislerindeki gizli olan
hastalıklarını, imanda olan eksiklerini ve münafıklıklarını bir süre
saklayabilmektedirler. Ama bir gün bu münafıklığın sonu gelince maskeler
düşmektedir.
Hastalıkları arttıkça bu meydana
çıkmaktadır. Toprağın altındaki tohumun fidan vermesi, dal budak salması ve meyve
vermesi gibi… Kötülükler, zamanla
tohumdan zehirli meyveye dönüşünce, gerçekler meydana çıkmaktadır. Bu da ilahi kaderin cilvesidir herhalde… Bakınız bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de nasıl beyan edilmektedir:
“Kalplerinde münafıklıktan
kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.” (Bakara Suresi / 10. Ayeti)
Bizler de büyüklerin korkarak hep söyledikleri “Allah encamımızı hayreyliye” duasını, sıklıkla kendimiz için söylemeliyiz…
Yazımızı Yüce Allah’ın bize Kur’an-ı Kerim’de öğrettiği güzel bir dua ile son verelim: “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara Suresi / Ayet 201)
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Hüseyin Baş’tan gençlere mesaj / 29.03.2024
- ‘Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz!’ / 28.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024
- ‘Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz!’ / 28.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024