“Nişan” ve “cesarete” bir sebep daha

Devletimizin tepesinde “İngiliz nişanı” ile şövalye olan Cumhurbaşkanımız, 3 dönemlik iktidarda ise Yahudilerden cesaret madalyası alan “cesur” Başbakanımız var. Tabi yöneticilerimize haçlı ve siyon anlayışlarının bu kadar taltifkar bir duruş sergilemelerini devamlı sıcak tutuyor, sizlere hatırlatıyor ve muhataplarından halkımızın anlayacağı şekilde bir açıklama beklememize rağmen, bu nişan ve madalyalar yıllardır bir övünç olarak seslendiriliyor.
Bir daha soruyorum; Sayın Gül! İngiltere size bu nişanı neden verdi? Sayın Erdoğan! Hangi cesaretinizden ötürü üstelik ilk ve tek olarak (İslam dünyasından) bu madalyayı almaya layık görüldünüz?
Tabi bu sorular yine havada kalacak. O halde biz öyle derine dalmadan son yaşananlarla haçlıların, bizi yönetenleri neden el üstünde tuttuklarını anlamaya çalışalım…
Afganistan’da, Rus zulmünden sonra haçlı AB ve ABD zulmü başladı. Neden? Çünkü iş başına getirdikleri kuklalar, halklarını AB ve ABD’nin esiri, kölesi olmaya razı edememişlerdi. Bu topraklarda başta altın olmak üzere değerli maden yataklarına sahip. O halde haçlı kendi işini kendi görecekti.
Her zamanki gibi “barış” demokrasi” insan hakları” vs. söylemleri ile haçlı askeri Afganistan’a yerleşti. Ama Afganlı mücahitler kısıtlı imkânlarına rağmen vatanlarını, hem ülkenin başındaki kukla yönetimine hem de haçlı güçlerine karşı savundular.
Haçlı kayıp verdikçe zulmünü de arttırdı. İslam’ın ve Müslümanların bütün değerleri ayakaltına alındı. Bugün Suriye’de Esad’a insanlık dersi vermeye kalkan hiçbir ülkenin liderinin “gıkı” bile çıkmadı bu haçlı zulmüne.
Bir ara Afganistan’da şüpheli bir şekilde Türk askerleri de öldürüldü. Başbakan “Türk askerinin ne işi var Afganistan’da” dedi ve peşine Türk askerinin Afganistan’da kalıcılığını sağlayan önergeyi Meclis’ten geçirdi. Yani bizim askerimiz şuanda Afganistan’da, vatanını savunan mücahitlere karşı haçlı korumalığı yapmakla meşgul.
Nişana gelirsek! Abdullah Gül eşiyle gitti, İngiliz sarayında “nişanı” aldı. Peki, İngiliz tahtının üçüncü sıradaki adayı Prens Herry, o sıralar ne yapıyordu biliyor musunuz?
Bu Herry, 5 aylık bir görev (!) için Afganistan’daydı. Görev! Bitiminde şöyle diyor bu zevat; “Bir canı kurtarmak için bir can almak, etrafında döndüğümüz şey budur”.
Aynı zevat, Müslümanları katletmeyi bilgisayar oyununa benzetiyor… Yardımcı nişancı pilot olarak görev yapan Prens Harry, bir Apache helikopterinden (açılan ateşle) öldürülen insanları, video oyunlarıyla karşılaştırıp yaptığı işi “eğlenceli” olarak tanımlıyor.
Harry, “PlayStation ve Xbox oynamayı seven insanlardan birisi olduğum için bu iş benim için eğlencelidir, böyle olunca, muhtemelen çok faydalı olduğumu düşünmekten hoşlanıyorum… Eğer insanlar, bizim adamlarımıza kötü şeyler yapmaya çalışıyorlarsa, bundan sonra onları oyun dışına atacağız” diyor.
Bir Müslüman olarak benim yüreğim sızlıyor. Rabbime nasıl hesap vereceğim korkusunu yaşıyorum. Ya “nişan” sahibi olanlar!
Cesarete gelirsek!
Malum Erdoğan ilk kez ve son kez bir Müslüman olarak Yahudilerden o madalyayı aldı. İsrail ve haçlı ağabeyleri, Türkiye Cumhuriyetine ve diğer İslam ülkelerine karşı onlarca zulmü, işgali, hakaret ve katliamlarına rağmen Erdoğan, bu madalyayı bir türlü boynundan indirmedi.
İsrail en son Gazze’ye saldırdı. Yaktı, yıktı, katletti. Kendine yasalara aykırı olarak yeni yerleşim bölgeleri açtı. ABD dışında birçok ülke ve biz kınadık. ABD’de “şittt” dedi. Peşine bir sulh ortamı ve anlaşma geldi. Filistin’e, BM’de gözlemci sıfatı verildi.
Herkes zafer naraları atıyor. Halit Meşal ve Erdoğan bu kararı Filistin tarihindeki en büyük zafer olarak adlandırdılar. Neydi bu zaferin adı? BM’de gözlemci. Ne iş yapar? Gözlemci, dedik ya! O kadar…
Ama asıl galip gelen İsrail’miş meğer… NATO tatbikatlarındaki Türkiye’nin vetosu kalktı. Artık Türkiye gibi İsrail’de NATO şemsiyesi altında. Kime karşı?..
İsrail, Batı Şeria’da yerleşim yerleri kurmaya devam ediyor. BM’deki gözcü Filistin yetkilileri ise bu duruma karşı BM’yi gerekli şekilde davranmaya davet ediyor. Sonuç mu?
ABD’nin, BM daimi temsilcisi Susan Rice, BM Genel Kurulu’nda Filistin’in statüsünü ‘’üye olmayan gözlemci devlet’’ olarak değiştiren karara rağmen ABD’nin, Filistin’in statüsüne ilişkin tutumunun değişmediğini söyledi.
Rice, “Bize göre, BM’de ‘Filistin Devleti’ne atıf yapılması ya da Güvenlik Konseyi’ne üzerinde ‘Filistin devleti’ yazan isimlik konması veya toplantı çağrılarında bu ibarenin kullanılması Filistin’in devlet olduğu anlamına gelmez” diye konuştu.
Eee kadim dostun adaleti işte…
* * *
AKP’nin, İstanbul İl Başkanı, iktidarları sayesinde “Türk olmaktan kurtulduklarını” ifade ediyor. Biz de zaten 11 yıldır ülkemizin, Türk kültür ve medeniyetinden uzak bir şekilde yönetildiğini anlatıyorduk…  
* * *
“Hepimiz Ermeniyiz” “Hepimiz Hrantız” konvoyunda en önlerde yer alan, böyle bir tarifi kabul etmesem de “İslamcı yazar” olarak tarif edilen Emine Şenlikoğlu, H. Nisa Gül ve Emine Erdoğan’ın giyim tarzları ile İslam ölçülerine büyük zarar verdiğini iddia ediyor.
Bu konuyu birde ekranlarda, bayanlar ile cinsellik üzerine fetvalar (!) veren Ali Rıza Demircan’a sormak lazım, diye düşünüyorum…