Her ne kadar AB taraftarı politikacılarımız anlamak istemeseler de AB, Türkiye'nin üyeliği konusundaki niyetini açığa vurdu. Genişlemeden sorumlu şef Günter Verheugen açıkça, Kopenhag zirvesinde bir müzakere takvimi beklemeyin, dedi. Net konuştu.
Politikacılarımızdan güya tepkiler gitti. Cumhurbaşkanı Sezer, AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'ye rahatsızlığını iletti.
Bu arada güya AB Komisyonu yetkilileri, Verheugen'in beyanının yanlış anlaşıldığını belirterek "Verheugen'ın beyanatının bir başka versiyonu"nu yinelediler. Yetkililer, Verheugen'in Kopenhag zirvesine kadar AB uyum paketinin Türkiye'de tam olarak uygulanması ve vatandaşların hayatını değiştirmesi hususunda sağlıklı bir gözlem yapılamayacağını, bu yüzden de Ankara'nın beklentilerini karşılayamayabileceklerini söylediğini ifade ettiler. AB'nin açık sözlü şefini anlamak istemeyen politikacılarımız, AB Komisyonunun lafı evirip çevirip güya sanal da olsa bir takvim göstermesini istiyorlar.
Tam böyle bir süreç yaşanırken Avrupa'nın politik ve ekonomik örgütlerinden raporlar yağmaya başladı. Yolsuzluk raporları, işsizlik endeksi, yabancı sermaye risk endeksleri... vesaire. Daha çok raporlar yağacak; insan hakları raporları, politik kirlenme raporları, kamu kurumlarına güvensizlik raporları, etnik kimlik raporları, işkence raporları... türünden.
Nitekim Transparency İnternational/Uluslararası Saydamlık Örgütü, Türkiye yolsuzlukta yukarıya doğru kademe atladı, diyor. Bir yandan AB'ci politikacılarımızın yolsuzluklarını teşvik edercesine IMF kredilerinin batık bankalara aktarılması için direktif verenler, öte yandan da, maşaallah yolsuzlukta büyük mesafe katettiniz, diye sicil raporları düzenlettiriyorlar. Sonra da bu kadar kirli, yolsuz, işsiz, aşsız, çelimsiz bir ülkenin AB'ye alınması mümkün mü kardeşim, deyip çıkacaklar işin içinden. Çünkü AB, Türkiye'yi içine almaz, almayacak.
Ancak, bize muhakkak bir rüya gösterin, diyen politikacılarımızın ısrarı karşısında AB şefleri bile şaşırdı. Ne diyeceklerini bilemiyorlar. Bu sebeple şimdi, AB Uyum paketi tamam, ama bakalım onun takbikatı nasıl olacak, bir de onu görelim diyorlar. Apo'yu afettiniz tamam, ama bakalım onun politik haklarını nasıl düzenleyeceksiniz, diyorlar. Ermeni, Rum azınlıklara toprak satışı ve kiliselerine tapuların tescili için yasal düzenlemeleri tamamladınız, güzel, ama bakalım adı Avrupa Parlamentosu'nun kararlarında Ekümenik Patrik' diye geçen Bartho'nun taleplerini nasıl karşılayacaksınız, diyorlar. Anadilde öğretim ve yayın hususunda birkaç adım attınız, ama bakalım ne zaman etnik parçalanmayı sağlayacak diğer adımları atacaksınız, diyorlar.
Bütün bu olup bitenleri ANAP, DYP, MHP, AKP, SP ve DSP bazan nöbetleşe ve bazan imece usulüyle hallettiler.
Ancak sırada başka işler de var. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın ısrarla seslendirdiği "Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" kamuflajı altında "eyalet sistemi" şeklinde muhtemel coğrafik bölünmenin altyapısı, Tevhid-i Tedrisat'a aykırı diye Türkiye'nin güya çekince koyduğu AB'nin Temel Haklar Sözleşmesinin 14. maddesi, AB'nin "giriş şartı"na alınmış Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ek protokolü 2. madde formülasyonu, KKTC'nin Rumların denetimine verilmesi... vs. Bunlara başka bir gün değinelim, dilerseniz.
Bakalım 3 Kasım'da bu işleri halledecek adamları işbaşına getirebilecek misiniz, onu görelim diyor AB yetkilileri. Yani biz, Türkiye'nin bölünmeye ve parçalanmaya başladığını görmeden, bu hususta bizde kesin kanaat oluşmadan takvim makvim yok, diyor AB. Verheugen de arada sırada laf kaçırıyor yarım ağız.
Bütün bu oyunları bozmaya kararlı tek parti olan BTP'ye çok büyük iş düşüyor. Bütün bu oyunları bozmaya millet de kararlı. Fakat politik ve medyatik yönlendirmeler işin vahametini örtüyor.
Türkiye'nin kaderi BTP'ye, çok büyük bir görev yükledi; BTP kurmayları tarihi bir misyon üstlendi. Bu iş sadece BTP'nin işi olmamalı tabii... Yüreğinde zerre miktarı istiklal, istikbal, vatan, bayrak, din ve devlet sevdası taşıyan sivil-asker her Türk vatandaşı, kendini bu işe adamalı; BTP ile tam bir bütünleşme sağlamalı.
Şimdilerde baraj kaygusuyla debelenen AB'nin yerli politik figüranlarının korkuları işte bu bütünleşmedir, biliyorsunuz.
Ama korkunun ecele faydası yok.
Gazetemizin saygıdeğer yazarlarından BTP Genel Başkan Yardımcısı, muhterem hocam Baki Bektaş Bey'in müessif bir kaza geçirdiğini duydum. Kendisine ve kazazede ailesine yüce Allah'tan acil şifalar diler, dostlarına ve yakınlarına geçmiş olsun dileklerimi iletirim.
Politikacılarımızdan güya tepkiler gitti. Cumhurbaşkanı Sezer, AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'ye rahatsızlığını iletti.
Bu arada güya AB Komisyonu yetkilileri, Verheugen'in beyanının yanlış anlaşıldığını belirterek "Verheugen'ın beyanatının bir başka versiyonu"nu yinelediler. Yetkililer, Verheugen'in Kopenhag zirvesine kadar AB uyum paketinin Türkiye'de tam olarak uygulanması ve vatandaşların hayatını değiştirmesi hususunda sağlıklı bir gözlem yapılamayacağını, bu yüzden de Ankara'nın beklentilerini karşılayamayabileceklerini söylediğini ifade ettiler. AB'nin açık sözlü şefini anlamak istemeyen politikacılarımız, AB Komisyonunun lafı evirip çevirip güya sanal da olsa bir takvim göstermesini istiyorlar.
Tam böyle bir süreç yaşanırken Avrupa'nın politik ve ekonomik örgütlerinden raporlar yağmaya başladı. Yolsuzluk raporları, işsizlik endeksi, yabancı sermaye risk endeksleri... vesaire. Daha çok raporlar yağacak; insan hakları raporları, politik kirlenme raporları, kamu kurumlarına güvensizlik raporları, etnik kimlik raporları, işkence raporları... türünden.
Nitekim Transparency İnternational/Uluslararası Saydamlık Örgütü, Türkiye yolsuzlukta yukarıya doğru kademe atladı, diyor. Bir yandan AB'ci politikacılarımızın yolsuzluklarını teşvik edercesine IMF kredilerinin batık bankalara aktarılması için direktif verenler, öte yandan da, maşaallah yolsuzlukta büyük mesafe katettiniz, diye sicil raporları düzenlettiriyorlar. Sonra da bu kadar kirli, yolsuz, işsiz, aşsız, çelimsiz bir ülkenin AB'ye alınması mümkün mü kardeşim, deyip çıkacaklar işin içinden. Çünkü AB, Türkiye'yi içine almaz, almayacak.
Ancak, bize muhakkak bir rüya gösterin, diyen politikacılarımızın ısrarı karşısında AB şefleri bile şaşırdı. Ne diyeceklerini bilemiyorlar. Bu sebeple şimdi, AB Uyum paketi tamam, ama bakalım onun takbikatı nasıl olacak, bir de onu görelim diyorlar. Apo'yu afettiniz tamam, ama bakalım onun politik haklarını nasıl düzenleyeceksiniz, diyorlar. Ermeni, Rum azınlıklara toprak satışı ve kiliselerine tapuların tescili için yasal düzenlemeleri tamamladınız, güzel, ama bakalım adı Avrupa Parlamentosu'nun kararlarında Ekümenik Patrik' diye geçen Bartho'nun taleplerini nasıl karşılayacaksınız, diyorlar. Anadilde öğretim ve yayın hususunda birkaç adım attınız, ama bakalım ne zaman etnik parçalanmayı sağlayacak diğer adımları atacaksınız, diyorlar.
Bütün bu olup bitenleri ANAP, DYP, MHP, AKP, SP ve DSP bazan nöbetleşe ve bazan imece usulüyle hallettiler.
Ancak sırada başka işler de var. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın ısrarla seslendirdiği "Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" kamuflajı altında "eyalet sistemi" şeklinde muhtemel coğrafik bölünmenin altyapısı, Tevhid-i Tedrisat'a aykırı diye Türkiye'nin güya çekince koyduğu AB'nin Temel Haklar Sözleşmesinin 14. maddesi, AB'nin "giriş şartı"na alınmış Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ek protokolü 2. madde formülasyonu, KKTC'nin Rumların denetimine verilmesi... vs. Bunlara başka bir gün değinelim, dilerseniz.
Bakalım 3 Kasım'da bu işleri halledecek adamları işbaşına getirebilecek misiniz, onu görelim diyor AB yetkilileri. Yani biz, Türkiye'nin bölünmeye ve parçalanmaya başladığını görmeden, bu hususta bizde kesin kanaat oluşmadan takvim makvim yok, diyor AB. Verheugen de arada sırada laf kaçırıyor yarım ağız.
Bütün bu oyunları bozmaya kararlı tek parti olan BTP'ye çok büyük iş düşüyor. Bütün bu oyunları bozmaya millet de kararlı. Fakat politik ve medyatik yönlendirmeler işin vahametini örtüyor.
Türkiye'nin kaderi BTP'ye, çok büyük bir görev yükledi; BTP kurmayları tarihi bir misyon üstlendi. Bu iş sadece BTP'nin işi olmamalı tabii... Yüreğinde zerre miktarı istiklal, istikbal, vatan, bayrak, din ve devlet sevdası taşıyan sivil-asker her Türk vatandaşı, kendini bu işe adamalı; BTP ile tam bir bütünleşme sağlamalı.
Şimdilerde baraj kaygusuyla debelenen AB'nin yerli politik figüranlarının korkuları işte bu bütünleşmedir, biliyorsunuz.
Ama korkunun ecele faydası yok.
Gazetemizin saygıdeğer yazarlarından BTP Genel Başkan Yardımcısı, muhterem hocam Baki Bektaş Bey'in müessif bir kaza geçirdiğini duydum. Kendisine ve kazazede ailesine yüce Allah'tan acil şifalar diler, dostlarına ve yakınlarına geçmiş olsun dileklerimi iletirim.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019