AB denilen topluluk, Birleşik Avrupa'yı oluşturmaya yönelik olarak atılmış bir adımdır. Ortak para, ortak ordu, ortak bayrak vb. beraberlikler altında Avrupa, ABD benzeri bir Birleşik Avrupa Devleti oluşturma yolunda ilerlemekte, Türkiye'nin ise bu birlikte yerinin olmayacağı AB tarafından resmî ve gayrî resmî boyutlarda her vesileyle ifade edilmektedir. AB Dış İlişkiler Komitesi Başkanı T. Spencer, bir beyanatta şunları söylüyor: "Türkler'e ileride bir gün AB'nin parçası olacakları yolunda 30 yıldır söz vererek hiç dürüst bir davranışta bulunmadığımızı düşünüyorum. Çünkü gerçek, AB'nin Türkiye'yi üye olarak kabul etme yolunda hiçbir niyetinin olmadığıdır" (Cumhuriyet, 12.07.1999).
O halde Helsinki'de ağzımıza bir parmak bal çalınması ve üye adayı olmamızın arkasında yatan maksat ne olabilir? İlginçtir Helsinki'nin ardından hemen bütün AB ülkeleri Türkiye'nin adaylığından duydukları memnuniyeti dile getirirken, Alman medyasında işin gerçek yüzünü ortaya koyan haberler yayınlanıyordu.
Wastdeutsche Zeitung: "Gelecek on yıl içinde AB'ye alınacak diğer aday ülkeler içinde Türkiye'nin girebilme şansı pek yok. Bu konuda tüm AB ülkeleri aynı fikirde olmalarına rağmen hepsi açık dille durumu ifade etmekten kaçınmaktadır" (12.12.1999, Hürriyet).
Zira tam üyelik bahanesiyle yapılmak istenen Türkiye'yi tıpkı Yugoslavya örneğinde olduğu gibi parçalamak, çeşitli etnik bölgelere ayırmaktır. Bu bütünden Avrupalı devletlerin paylarını alacaklarına şüphe yoktur. Zira aynı film 1919'da da sahneye konmuştu.
Eski Yugoslavya bugün Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Sırbistan, Bosna-Hersek olmak üzere 5 etnik bölgeye ayrılmıştır. Aynı planı Türkiye'de sahneye koymak için Avrupa "sizi AB'ye alacağız" aldatmacasını önümüze sürüyor ve bakın ne tavizler istiyorlar:
1. Kıbrıs Meselesi:
AB, Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak kabul etmekte ve adadan çekilmesini istemektedir. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili kararı:
"Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının % 37'sini yasadışı biçimde işgal etmektedir. Avrupa Parlamentosu Türk hükümetine Kuzey Kıbrıs'taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur" (10 Şubat 2000).
2. Ege Meselesi:
"Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin bir üye devleti olan Yunanistan'ın egemenlik haklarını tehlikeli bir biçimde ihlal etmesinden ve Ege'deki askerî gerginliği arttırmasından kaygı duymaktadır. Avrupa Parlamentosu Yunanistan'ın sınırlarını aynı zamanda AB'nin dış sınırlarının parçası olduğunu vurgular" (15 Şubat 2000).
3. Patrikhane Meselesi:
AB, İstanbul suriçinde Patrikhane'nin Vatikan benzeri bir site devleti haline gelmesini istemekte ve bu konuda Türkiye'ye baskı yapmaktadır.
"Avrupa Parlamentosu, Türk yetkililerinin Ekümenik Patrikhane'nin tam olarak korunması konusundaki yükümlülüklerinin farkında olarak.... Ekümenik Patrikhane'nin ve diğer dinî yerlerin binalarının korunması için gerekli önlemleri almaları konusunda Türk yetkililere çağrıda bulunur.
Avrupa Parlamentosu, Patrikhane'ye doğrudan bağlı olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun derhal açılması çağrısında bulunur" (24 Eylül 1996).
4. Avrupa, Türkiye'nin güneydoğuda teröre
karşı verdiği mücadeleden de rahatsız olmaktadır:
"Avrupa Parlamentosu, TSK'nin Türkiye'nin doğusunda kısa bir süre önce sürdürdüğü askerî operasyonlardan ve anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulma yollarını aramayı reddetmesinden kaygı duymaktadır (19 Eylül 1996).
Bütün bunları yerine getirsek dahi birlik bizi bünyesine kabul etmeyebilir(!) Çünkü AB'nin yeni genişleme politikasına göre:
1. Bir ülkenin aday olması ileride mutlaka tam üyelik görüşmelerine geçileceği sonucunu doğurmaz.
2. AB'ye hiçbir malî yükümlülük getirmez.
3. Aday, bütün ev ödevlerini yapsa, AB'ye girmeye hazır olsa bile o ülkenin girişi, AB içinde ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaratıp, dengeleri bozuyorsa AB o ülkeyi almaz.
Bağımsız düşünebilen akıl sahibi her insanın bu manzaradan çıkaracağı netice, Türkiye'nin planlı bir biçimde sürüklendiği AB macerasının aslında devletimizin parçalanması maksadına yönelik bir komplo olduğudur.
O halde Helsinki'de ağzımıza bir parmak bal çalınması ve üye adayı olmamızın arkasında yatan maksat ne olabilir? İlginçtir Helsinki'nin ardından hemen bütün AB ülkeleri Türkiye'nin adaylığından duydukları memnuniyeti dile getirirken, Alman medyasında işin gerçek yüzünü ortaya koyan haberler yayınlanıyordu.
Wastdeutsche Zeitung: "Gelecek on yıl içinde AB'ye alınacak diğer aday ülkeler içinde Türkiye'nin girebilme şansı pek yok. Bu konuda tüm AB ülkeleri aynı fikirde olmalarına rağmen hepsi açık dille durumu ifade etmekten kaçınmaktadır" (12.12.1999, Hürriyet).
Zira tam üyelik bahanesiyle yapılmak istenen Türkiye'yi tıpkı Yugoslavya örneğinde olduğu gibi parçalamak, çeşitli etnik bölgelere ayırmaktır. Bu bütünden Avrupalı devletlerin paylarını alacaklarına şüphe yoktur. Zira aynı film 1919'da da sahneye konmuştu.
Eski Yugoslavya bugün Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Sırbistan, Bosna-Hersek olmak üzere 5 etnik bölgeye ayrılmıştır. Aynı planı Türkiye'de sahneye koymak için Avrupa "sizi AB'ye alacağız" aldatmacasını önümüze sürüyor ve bakın ne tavizler istiyorlar:
1. Kıbrıs Meselesi:
AB, Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak kabul etmekte ve adadan çekilmesini istemektedir. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili kararı:
"Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının % 37'sini yasadışı biçimde işgal etmektedir. Avrupa Parlamentosu Türk hükümetine Kuzey Kıbrıs'taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur" (10 Şubat 2000).
2. Ege Meselesi:
"Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin bir üye devleti olan Yunanistan'ın egemenlik haklarını tehlikeli bir biçimde ihlal etmesinden ve Ege'deki askerî gerginliği arttırmasından kaygı duymaktadır. Avrupa Parlamentosu Yunanistan'ın sınırlarını aynı zamanda AB'nin dış sınırlarının parçası olduğunu vurgular" (15 Şubat 2000).
3. Patrikhane Meselesi:
AB, İstanbul suriçinde Patrikhane'nin Vatikan benzeri bir site devleti haline gelmesini istemekte ve bu konuda Türkiye'ye baskı yapmaktadır.
"Avrupa Parlamentosu, Türk yetkililerinin Ekümenik Patrikhane'nin tam olarak korunması konusundaki yükümlülüklerinin farkında olarak.... Ekümenik Patrikhane'nin ve diğer dinî yerlerin binalarının korunması için gerekli önlemleri almaları konusunda Türk yetkililere çağrıda bulunur.
Avrupa Parlamentosu, Patrikhane'ye doğrudan bağlı olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun derhal açılması çağrısında bulunur" (24 Eylül 1996).
4. Avrupa, Türkiye'nin güneydoğuda teröre
karşı verdiği mücadeleden de rahatsız olmaktadır:
"Avrupa Parlamentosu, TSK'nin Türkiye'nin doğusunda kısa bir süre önce sürdürdüğü askerî operasyonlardan ve anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm bulma yollarını aramayı reddetmesinden kaygı duymaktadır (19 Eylül 1996).
Bütün bunları yerine getirsek dahi birlik bizi bünyesine kabul etmeyebilir(!) Çünkü AB'nin yeni genişleme politikasına göre:
1. Bir ülkenin aday olması ileride mutlaka tam üyelik görüşmelerine geçileceği sonucunu doğurmaz.
2. AB'ye hiçbir malî yükümlülük getirmez.
3. Aday, bütün ev ödevlerini yapsa, AB'ye girmeye hazır olsa bile o ülkenin girişi, AB içinde ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaratıp, dengeleri bozuyorsa AB o ülkeyi almaz.
Bağımsız düşünebilen akıl sahibi her insanın bu manzaradan çıkaracağı netice, Türkiye'nin planlı bir biçimde sürüklendiği AB macerasının aslında devletimizin parçalanması maksadına yönelik bir komplo olduğudur.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011