Mevlana 1273 yılının 17 Aralık günü Hakk'a yürüdü?Bu geceyi Şeb-i Arûs yani düğün gecesi olarak tanımlamış ve öldüğünde ardından gözyaşı dökmemelerini, aksine sevinmelerini yakınlarına vasiyet etmiştir.O'na göre öldüğü gün Hakk'a kavuşma, Sevgilisine ulaşma günüdür. Ki, bu ancak bir düğün gecesi olarak vasfedilebilir Mevlana'ya göre?İnkâr edilmez bir gerçektir ki, insanoğlu için ölüm soğuk ve korkutucudur. O halde, Mevlana için bu hadiseyi bir düğün, bir şenlik gününe çeviren sır nedir?Mevlana'nın, insan sevgisi, merhameti, cömertliği, hoşgörüsü, güzel ahlakı vs. ciltler dolusu esere konu olmuştur. Kendisiyle ilgili paneller, konferanslar düzenlenmekte, hayatı ve görüşleri doktora tezlerine konu olmaktadır. Mevlana insan sevgisiyle doludur. Mevlana yaşadığı dönemde sevilen ve sayılan bir şahsiyettir. Mevlana bir şairdir. Güzel ahlak sahibidir? Bunlar inkâr edilmez gerçeklerdir? Ancak onunla ilgili cevaplanması gereken önemli bir soru var. Mevlana'yı bu makama ulaştıran, O'na bu vasıfları kazandıran, ölümü bir düğün olarak vasfetmesine sebep olan sır nedir?Bunun cevabını Prof. Dr. Haydar Baş'ın "İslam ve Mevlana" adlı eserinden öğreniyoruz;"? Mevlana takva derecesinde İslam'ı yaşayan, İslam'ı ilim, amel ve hâl olarak benliğine sindirmiş, bir insan-ı kâmil, bir Hak dostu ve Peygamber vârisidir?Ele alınan bütün cihet ve hususiyetleriyle Mevlana bir gerçektir, bir vakıadır. İnsanlık için güzel bir numunedir. Ancak bütün bu güzellik ve mükemmelliklerin etrafında toplandığı temel bir gaye vardır ki, bu da kulluktur?Mevlana kulluk sınavının hikmetlerini şöyle açıklamakta:'? İnsana acı gelen, tatsız gelen emir olmasaydı, güzel, çirkin, taş, inci bulunmasaydı?Nefis, şeytan, hevâ ve heves, yaralanmak, çalışmak, savaşmak olmasaydı,Padişah, kullarını ne adla, ne lakabla çağıracaktı, a perdesi yırtılmış kişi! Nasıl, o sabırlı, o hilm sahibi diyecekti? Nasıl, o babayiğit, o hikmet elde etmiş diyecekti? Sabırlılar, gerçekler, yoksulları doyuranlar; yol kesen olmadıkça, lanetlenmiş Şeytan bulunmadıkça nasıl olur, nasıl belirir, anlaşılır?' (Mesnevi, c. 6, s. 1751, 1752).Mevlana'ya göre kulluk imana tanıklık eder:'Şu namaz da, oruç da, hac da, cihad da hep inanca tanıklık eder. Şu zekât vermek, armağan sunmak, hasedden vazgeçmek de içteki gizli şeye tanıklık etmektedir. Oruç der ki; bu kişi helalden bile çekindi, harama nasıl el atar? Zekât der ki; o kendi malından ayırdı da yoksula verdi. Din ehlinin malını nasıl çalar?' (Mesnevi, c. 2, s. 32).Mevlana vasiyetinde de kulluk görevlerini hatırlatmakta ve insanları kulluk görevlerini yerine getirmeye davet etmektedir. "A ulu kişi, gücün yettikçe peygamberlerle erenlerin yolunda çalış, çabala? Birisi inanç yolunda, kulluk yolunda yürür de bir soluk olsun ziyan ederse, kâfir olayım ben?' (Mesnevi, c. 1, s. 241). Kulluk insan ve insanlık açısından en büyük realitedir. Varoluşun gayesini, hayatın mânâ ve mantalitesini ifade eder. Kulluktan daha anlamlı bir iş insan için mevcut değildir. Kulluk nüktesinin kaybolduğu her hareket anlamsız, her ümit sonuçsuz ve her teşebbüs nihai olarak başarısız kalmaya mahkûmdur. Cenab-ı Hak, 'Biz cinleri ve insanları ancak ibadet maksadıyla yarattık' (Zâriyat, 56) buyurarak bu ana gerçeğe parmak basmıştır.Şu mealdeki ayet de kulluğun yönünü anlatıyor: 'Ey imanda sebat gösteren (mutmain olan) kul (nefs)! Dön Rabbine! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak.' (Fecr sûresi)." (Prof. Dr. Haydar Baş, İslam ve Mevlana, s. 211, 212) Mevlana'yı Mevlana yapan işte bu kulluk hakikatidir. Mevlana kulluğu doruk noktada bir aşk, bir muhabbet, bir sevda boyutunda yaşamıştır. Bu kulluğun içinde namaz vardır, oruç vardır, zekât vardır, hac vardır, güzel ahlak vardır, Allah'ı zikir vardır. Mevlana sema ederek yani dönerek Allah'ı zikreder. Bu O'nun hayat tarzıdır. Mevlana'nın dönüşündeki nükte bir sarhoşluk içinde ve aşk ile Allah'ı zikretmektir. Mevlana'nın ölümü yenmesinin, ölüm gecesini düğün olarak vasfetmesinin hikmeti işte bu aşk derecesinde yaşanan kulluktur. Maalesef pek çok kez bu hakikat göz ardı edilmek sûretiyle Mevlana hakkında hümanist, filozof, hatta Darwinist bile denilmiştir. "Kim olursan ol gene gel" dediği için Müslüman kâfir ayırmadığı iddia edilmiştir. Bu büyük bir iftira olduğu gibi kasıtlı bir saptırmadır.İslam ve kulluk gerçeğinden kopuk olarak Mevlana'yı doğru anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Bu gayret Mevlana'nın kendi ifadesiyle, "karanlık bir ahırda toplanan insanların orada bulunan fili tarif etmesi"ne benzer? Bu noktada Prof. Haydar Baş'ın "İslam ve Mevlana" eseriyle makalemize son verelim:"Mevlana yeni bir din vaaz etmemiştir. Bütün varlığı ile İslam'ı yaşamıştır. O'nun mantığı kulluk mantığıdır. Allah'tan gayri olan her şeyin kalpten çıkarılmasıdır. İslam'ın dışında kulluk aranmaz. O'nun eserlerinde İslam vardır. Kulluk ancak İslam ile yaşanır.Bakınız bir rubaisinde ne der Mevlana:Yaşadığım müddetçe Kur'an'ın bendesiyimHz. Muhammed'in yolunun toprağıyım benBirisi benim sözümden bundan başka bir şey naklederse Ondan da, o sözden de bîzârım?" (İslam ve Mevlana, s. 213).
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011