Seçimlerin yaklaştığı bugünlerde, milletçe şu soruya cevap aramamız gerektiği kanaatindeyim:Ülkelerin idaresine talip olan kadrolar hangi vasıflara sahip olmalıdır? Başka bir ifadeyle, halk, idarecilerini başa getirirken neye göre tercih yapmalıdır? Şüphesiz milletin her ferdi, doğuştan getirdiği haklarını rahatça yaşamak, belli bir gelir seviyesine ve yüksek bir hayat standardına sahip olmak isteğindedir. Bugün hangi vatandaşımıza sorsak, bu temennileri dile getireceği kesin?O halde milletin arzu ettiklerini temin edebilecek projeler sunan lider ve kadroları idareci olarak tercih etmesi mantık gereğidir.Hatırlayacak olursak Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli teziyle milletin karşısına çıkmıştı. Milli Ekonomi Modeli işçinin, memurun, köylünün, ev hanımlarının, esnafın, üreticinin, emeklinin, özürlü ve yaşlıların, öğrencilerin; kısaca her kesimin gelir seviyesini ve hayat standardını yükseltecek olan tezdir? 2004'ten beri yapılan Uluslararası Milli Ekonomi Sempozyumlarıyla, bu tez dünyaya sunuldu. Rusya bu model ile ayağa kalktı, tekrar süper güç haline geldi. Dünya dengelerinde ciddi söz sahibi oldu. Milli Ekonomi Modeli özetle, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karışlanması ilmi ve ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış harcamalarının borçlanmadan temin edebilmesinin adı ve formülüdür.Milli Ekonomi Modeli, diğer iktisat modellerinin aksine tüketim yanlısı bir modeldir. Yani Milli Ekonomi Modelinde hedef, toplumun bütün kesimlerinin tüketme gücüne sahip olması; bir başka ifadeyle bireylerin tamamının belli bir gelir düzeyine çıkarılması, ceplerine para girmesidir. Prof. Dr. Baş'ın diğer bir tezi olan Sosyal Devlet, Milli Ekonomi Modelinin siyasi açılımıdır. Sosyal Devlet'te, devlet, "alan el" değil "veren el"dir. Burada esas olan 'baba devlet' anlayışıdır.Bugün hem ülkemizde, hem dünyada ekonominin asıl sorunu üretmek değildir. Üretilen malı alacak olan kitlelerin var olmamasıdır. Zira vatandaş tüketme kabiliyetini kaybetmiştir. Piyasada olması gereken para, belli ellerde birikmekte; işçinin, köylünün, memurun, esnafın, emeklinin, ev kadınının cebine girememektedir. Dolayısıyla bütün bu kesimler, tüketme gücünü kaybetti ve ekonominin çarkları tıkandı. Bu vahşi kapitalizmin insanlığı getirdiği noktadır? İşte Milli Ekonomi Modeli, bunun önüne geçmektedir. Milli Ekonomi Modeli'nde hedef, tüketme kabiliyetini kaybetmiş, can çekişen halk kitlelerinin cebine para koymak suretiyle, onlara tüketme kabiliyetini tekrar kazandırarak ekonominin çarklarını döndürmektir. Vatandaşlık maaşı uygulaması, ev hanımlarına maaş bağlanması ve emeklilik hakkı tanınması, çocuk parası verilmesi, belli bir gelir seviyesinin altındakilerden vergi alınmaması, esnafa, köylüye her kesimden girişimciye proje mukabili faizsiz kredi verilmesi vs. uygulamalar, hep tüketimi devreye koymak içindir.Diğer iktisat modellerinde işçi, hep işçi kalmaya mahkûmdur. Çünkü onların dayandığı mantık, beslendiği kültür ve medeniyet, taşıdıkları inanç bunu gerektirir. Ancak Sosyal Devlet'te bireylerin var olan kabiliyetleri açığa çıkacak, gerçek adalet temin edilecektir. Bu yaklaşım ile isteyen her işçi, eğer kabiliyeti ve projesi varsa işveren olabilecektir. Yani Milli Devlet'te işçi veya işveren olmak, bir kader değil; kişinin kendi tercihine ve kabiliyetine kalmış bir mesele olacaktır.Sosyal Devlet Modeli her alanda tamamen milli ve vatandaşı korumaya yönelik uygulamaları içermektedir? Bu Milli Model, herkese proje mukabili faizsiz kredi verilmesi, memurun ve emeklilerin hayat standartlarının yükseltilmesi, köylünün ve hayvan yetiştiricilerinin desteklenmesi, öğrencilere sınavsız üniversite hakkı getirilmesi, ev kadınlarının emekli edilmesi, yaşlı ve özürlülerin topluma kazandırılması, esnaf kesiminin desteklenmesi, eğitim, sağlık, çevrecilik vb. konularda mükemmel uygulamalar içeren pek çok projeye sahiptir? İşte Prof. Dr. Haydar Baş, bu Sosyal Devlet anlayışı ile halkımızın karşısına çıktı?Yazımızın başına dönersek; kim, yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz bu imkânlara sahip olmak istemez?..Ancak adeta bir akıl tutulması ile milletimiz tercihini dış destekli kadrolardan yana kullandı? Okyanus ötesinden esen rüzgârla yönünü belirleyenlerden yana oldu. Peki, iyi mi oldu? Neticede ülke olarak ne noktaya geldik?..İşçi-memur açlık sınırında, tarım kesimi ve hayvan yetiştiricisi bitmiş durumda, esnaf kan ağlıyor, işsizlik ve enflasyon korkutucu boyutlarda, gençler gelecekten ümidini kesmiş bir halde? Tarihimizde ilk defa Haçlı'nın safında yerimizi aldık. Dış politika anlayışımız, bizi dünyada itibarsızlaştırdı. Açılım süreciyle, aslında açık bir "bölünme süreci"ne girdik? Kürdistan resmen ilan edildi. 40 bin kilise evi açıldı.90 milyon metrekare toprağımız yabancılara satıldı. Madenlerimiz, yer altı kaynaklarımız, gelir getiren devlet kurumlarımızın tamamına yakını yabancılara satıldı?Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu ile karşı karşıyayız? Bakanların, bakan çocuklarının, belediye başkanlarının isimleri büyük yolsuzluklarla anılıyor? Rüşvet ve haksız kazanç iddialarının boyutları, milyar dolarlarla ifade ediliyor? İşçinin, memurun, esnafın, köylünün, ev hanımının, emeklinin, öğrencinin cebinde olması gereken para evlerden, ayakkabı kutularının içinden çıkıyor? Bu gidişata artık dur demenin zamanı gelmiş de geçmek üzeredir. Bu, Türk milletinin kaderi değildir. Millet olarak artık gözümüzü açalım, yeni akıl tutulmaları yaşamak gibi bir lüksümüz yok...Okyanus ötesinden destekli kadroların geldiği ve ülkeyi getirdikleri vaziyet belli? O halde yapılması gereken, tamamen milli olan, gücünü milletten alan ve teziyle birçok ülkeyi ayağa kaldıran tek lideri desteklemektir.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011