ABD, Latin Amerika'da kaos peşinde
Radikal Hıristiyanlık olarak da bilinen Evanjelizm ABD eliyle Latin Amerika’yı kaosa sürüklüyor. Brezilya, ABD’den sonra Evanjeliklerin iktidarı ele geçirdiği ikinci büyük ülke olma özelliğine sahip. Göreve gelen Jair Bolsonaro, Evanjeliklerin yörüngesinde siyasal bir sistem kurguluyor. Bu bağlamda sosyalist Maduro hükümeti gerek Trump gerekse Bolsonaro açısından bir tehdit olarak görülüyor
28.01.2019 00:00:00





Afganistan'da daha sonradan El-Kaide'yi oluşturacak grupların, SSCB'nin Afganistan işgaline karşı CIA tarafından desteklendiği, önünün açıldığı ifade edilir.
Benzer örnekleri ABD'nin destek verdiği PKK, YPG, DEAŞ gibi örgütleri zikrederek Ortadoğu'dan da verebiliriz. ABD makamları, aşırılık yanlılarını 'terörist' olarak nitelendiriyor. Fakat silahlı örgütlerin tanımı, hangi güce hizmet ettiklerine bağlı olarak değişiyor.
Yani ABD bir coğrafya veya ülkeye askeri açıdan müdahil olmak istediğinde, önce silahlı örgütlü yapılar kurdurarak askeri müdahaleyi meşru hale getiriyor. Washington'un bu ikili oyunları ve ABD'nin Taliban'ı ya da terörizmi desteklediğine dair iddialar, Pakistan tarafından da sorgulanıyor.
Teokratik devlet
ABD Başkanı Trump bir teokrasi kurmaya çalışıyor ve Ulusal Politika Konseyi'nin üyelerini yeniden oluşturma çabası, bu tespitin doğruluğunu kanıtlıyor.
Trump'ın Başkan Yardımcısı Pence, Dışişleri Bakanı Pompeo, Savunma Bakanı Mattis ve Güvenlik Danışmanı Bolton Evanjelist veya aşırı sağcı-milliyetçi Hıristiyan şahsiyetler. Bu teokratik kabineyi oluşturmak için onlarca kamu görevlisi değiştirildi. Bu bağlamda, ABD Evanjelikleri ile Latin Amerika Evanjelikleri arasında ciddi bir iletişim bağı var.
Özellikle Brezilya genel seçimlerinde Evanjeliklerin agresif bir şekilde sol partilere karşı aşırı sağcı-milliyetçi siyasetçileri desteklediğini görüyoruz.
Yanı sıra Şili'de Pinera, Brezilya'da Bolsonaro, Arjantin'de Macri, Guetemela'da Morales, Kolombiya'da Duque, Paraguay'da Benitez ve Peru'da Vizcarra Latin Amerikalı kökten dinci Hıristiyan Evanjeliklerin ve Yahudi lobilerinin desteğiyle iktidar oldu.
Bütün bu liderler kendi ülkelerinin iç siyasetlerinde göç karşıtı, kadın haklarındaki genişlemeleri engelleyici, kürtaj karşıtı, İslamofobik ve İsrail yanlısı politikaları desteklerken, dini hayatın yaygınlaşmasını hedef alan uygulamaları yürürlüğe koydular.
Bu liderler seçildikleri günden itibaren ABD yörüngesinde politikalar geliştiriyor. Özellikle BM'deki tarihi Kudüs oylamasında, bu ülkeler çoğunlukla İsrail ve ABD yanlısı bir pozisyon almıştı. Bugün aralarında komşuluk ilişkisi bulunmayan Arjantin, Şili ve Paraguay dahi Venezuela'ya karşı agresif bir politika yürütüyor.
ABD'nin klasik işgal taktiği
ABD Irak, Afganistan, Suriye ve Libya'da süresiz olarak kalmak için önce bölgeyi silahlı örgütlerle ve/veya yerel ordularla terörize etti.
Tıpkı bu ülkelerde olduğu gibi, ABD Venezuela silahlı kuvveleri içinde de bir bölünmeye sebep olmak ve Latin Amerika ülkelerinin silahlı kuvvetleriyle Venezuela ordusu arasında askeri bir gerilim çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Jair Bolsonaro, 2018 Brezilya başkanlık seçimlerini Evanjeliklerin ve Yahudi sermayesinin desteğiyle kazandı.
General Hamilton Mourão ise başkan yardımcısı seçildi. Mourão Brezilya'nın Maduro'nun devrilmesinden sonra askerlerini Venezuela'ya "barış gücü" olarak göndermeye hazır olduğunu açıkladı. Göç endişesi artıyor
Maduro aşırı sağın Latin Amerika'yı kirlettiğini söyledi ve Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'yu faşist olarak nitelendirdi. Kolombiya ve Brezilya'daki yeni liderler de Maduro'yu diktatörlükle suçluyor.
Bu söz düelloları devam ederken günde ortalama 5 bin 500 kişi Venezuela'yı terk ediyor. BM'ye göre 2019'a kadar toplamda 5.3 milyon kişi Venezuela'yı terk etti. Bu göç dalgasıyla ilgili Kolombiya ve Brezilya'da endişeler özellikle son birkaç aydır artıyor; zira Venezuelalı mülteciler genellikle önce Kolombiya ve Brezilya'ya gidiyor.
Öte yandan Venezuela'nın devlet gelirleri çok büyük ölçüde petrol ve doğal gaz ihracatına bağlı. Ekonomik ve politik güç, elit bir azınlığın elinde yoğunlaşmış ve siyasi kurumlar zayıf, niteliksiz ve hesap sorulamaz durumda. Ayrıca yolsuzluk yaygın. Venezuela'da ortalama bir binek aracın deposu bir Euro'dan daha ucuza doluyor.
HÜSAMETTİN ASLAN
Benzer örnekleri ABD'nin destek verdiği PKK, YPG, DEAŞ gibi örgütleri zikrederek Ortadoğu'dan da verebiliriz. ABD makamları, aşırılık yanlılarını 'terörist' olarak nitelendiriyor. Fakat silahlı örgütlerin tanımı, hangi güce hizmet ettiklerine bağlı olarak değişiyor.
Yani ABD bir coğrafya veya ülkeye askeri açıdan müdahil olmak istediğinde, önce silahlı örgütlü yapılar kurdurarak askeri müdahaleyi meşru hale getiriyor. Washington'un bu ikili oyunları ve ABD'nin Taliban'ı ya da terörizmi desteklediğine dair iddialar, Pakistan tarafından da sorgulanıyor.
Teokratik devlet
ABD Başkanı Trump bir teokrasi kurmaya çalışıyor ve Ulusal Politika Konseyi'nin üyelerini yeniden oluşturma çabası, bu tespitin doğruluğunu kanıtlıyor.
Trump'ın Başkan Yardımcısı Pence, Dışişleri Bakanı Pompeo, Savunma Bakanı Mattis ve Güvenlik Danışmanı Bolton Evanjelist veya aşırı sağcı-milliyetçi Hıristiyan şahsiyetler. Bu teokratik kabineyi oluşturmak için onlarca kamu görevlisi değiştirildi. Bu bağlamda, ABD Evanjelikleri ile Latin Amerika Evanjelikleri arasında ciddi bir iletişim bağı var.
Özellikle Brezilya genel seçimlerinde Evanjeliklerin agresif bir şekilde sol partilere karşı aşırı sağcı-milliyetçi siyasetçileri desteklediğini görüyoruz.
Yanı sıra Şili'de Pinera, Brezilya'da Bolsonaro, Arjantin'de Macri, Guetemela'da Morales, Kolombiya'da Duque, Paraguay'da Benitez ve Peru'da Vizcarra Latin Amerikalı kökten dinci Hıristiyan Evanjeliklerin ve Yahudi lobilerinin desteğiyle iktidar oldu.
Bütün bu liderler kendi ülkelerinin iç siyasetlerinde göç karşıtı, kadın haklarındaki genişlemeleri engelleyici, kürtaj karşıtı, İslamofobik ve İsrail yanlısı politikaları desteklerken, dini hayatın yaygınlaşmasını hedef alan uygulamaları yürürlüğe koydular.
Bu liderler seçildikleri günden itibaren ABD yörüngesinde politikalar geliştiriyor. Özellikle BM'deki tarihi Kudüs oylamasında, bu ülkeler çoğunlukla İsrail ve ABD yanlısı bir pozisyon almıştı. Bugün aralarında komşuluk ilişkisi bulunmayan Arjantin, Şili ve Paraguay dahi Venezuela'ya karşı agresif bir politika yürütüyor.
ABD'nin klasik işgal taktiği
ABD Irak, Afganistan, Suriye ve Libya'da süresiz olarak kalmak için önce bölgeyi silahlı örgütlerle ve/veya yerel ordularla terörize etti.
Tıpkı bu ülkelerde olduğu gibi, ABD Venezuela silahlı kuvveleri içinde de bir bölünmeye sebep olmak ve Latin Amerika ülkelerinin silahlı kuvvetleriyle Venezuela ordusu arasında askeri bir gerilim çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Jair Bolsonaro, 2018 Brezilya başkanlık seçimlerini Evanjeliklerin ve Yahudi sermayesinin desteğiyle kazandı.
General Hamilton Mourão ise başkan yardımcısı seçildi. Mourão Brezilya'nın Maduro'nun devrilmesinden sonra askerlerini Venezuela'ya "barış gücü" olarak göndermeye hazır olduğunu açıkladı. Göç endişesi artıyor
Maduro aşırı sağın Latin Amerika'yı kirlettiğini söyledi ve Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'yu faşist olarak nitelendirdi. Kolombiya ve Brezilya'daki yeni liderler de Maduro'yu diktatörlükle suçluyor.
Bu söz düelloları devam ederken günde ortalama 5 bin 500 kişi Venezuela'yı terk ediyor. BM'ye göre 2019'a kadar toplamda 5.3 milyon kişi Venezuela'yı terk etti. Bu göç dalgasıyla ilgili Kolombiya ve Brezilya'da endişeler özellikle son birkaç aydır artıyor; zira Venezuelalı mülteciler genellikle önce Kolombiya ve Brezilya'ya gidiyor.
Öte yandan Venezuela'nın devlet gelirleri çok büyük ölçüde petrol ve doğal gaz ihracatına bağlı. Ekonomik ve politik güç, elit bir azınlığın elinde yoğunlaşmış ve siyasi kurumlar zayıf, niteliksiz ve hesap sorulamaz durumda. Ayrıca yolsuzluk yaygın. Venezuela'da ortalama bir binek aracın deposu bir Euro'dan daha ucuza doluyor.
HÜSAMETTİN ASLAN
Yorumlar
Mesele bu değil mi?
Hedef ülke deki devlet ve özel kurumlrı belirli bir azınlığın elinde senelerce, Her açıdn toplum ayrıştırılıyor... Bu koşullrda tepedekilerin Milli siyset izlemesi “sırıtıyor”, gerçek olsa bile... Sözde gelişmiş ülkerde ise düzenek nasıl işliyor peki? Yine devlet ve özel kurumlar belirli bir azınlığın elinde, Toplumda her sınıf ülke çıkarları için yaşıyor,Kim gelirse gelsin milli siyaset izleniyor...
Hedef ülke deki devlet ve özel kurumlrı belirli bir azınlığın elinde senelerce, Her açıdn toplum ayrıştırılıyor... Bu koşullrda tepedekilerin Milli siyset izlemesi “sırıtıyor”, gerçek olsa bile... Sözde gelişmiş ülkerde ise düzenek nasıl işliyor peki? Yine devlet ve özel kurumlar belirli bir azınlığın elinde, Toplumda her sınıf ülke çıkarları için yaşıyor,Kim gelirse gelsin milli siyaset izleniyor...