İtiraflar çok uzun ancak, siyaset dünyasında bir farkındalık oluşsun ve milletimiz de birazcık gözünü açsın diye az bir kısmı ile yetindim.
O kadar saf bir milletiz ki, bununla övünüyor olmamız bile aslında uluslararası ilişkiler açısından büyük bir zafiyet olsa gerek.
Dünyayı at edip binen ve eşek gibi süren Siyonist aklın itiraflarını iyi okuyun ki, ne kadar saf olduğumuzu ve her defasında bir kere daha nasıl kandırıldığımızı daha iyi anlayın istiyorum.
Siyonist üst aklın itirafı:
"Eğer bir devlet kendini, kendi içindeki krizlerle tüketirse ya da kendi içindeki ihtilaflar onu dış düşmanlar karşısında zayıflatırsa, telafi edilemeyecek kayıplara uğramış ve bizim hakimiyetimiz altına girmiş demektir.
Tamamıyla bizim ellerimizde olan sermaye despotluğu, ona bir saman çöpü uzatır.
İster istemez çöpe sarılacaktır, aksi taktirde tamamen dibe vurur.
Hükmetmek isteyen kişi hem kurnaz hem de yapmacıklı olmalıdır. Açık sözlülük ve dürüstlük gibi üstün insani nitelikler, siyasette kusurdur.
Çünkü bunlar, yönetimleri en güçlü düşmanlarından daha etkili ve kesin bir şekilde alaşağı ederler.
Bu nitelikler, Yahudi olmayan yönetimlerin vasıfları olmalıdır.
Ve biz, bu vasıfları kendimize katiyen rehber edinmemeliyiz. Netice, yöntemleri haklı kılar.
Bu durumda planlarımızı yaparken dikkatlerimizi iyi ve ahlaka uygun olandan çok, gerekli ve faydalı olana çevirelim.
Yahudi olmayanlar, alkol yüzünden düşünme kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Çocukları da klasizm ve ilk çağ ahlaksızlığı ile aralarına soktuğumuz hususi ajanlarımız olan öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerinin evlerindeki mürebbiyeler, katipler ve Yahudi olmayanların sıkça gittikleri sefahat yerlerindeki kadınlarımız vasıtasıyla, zehirlenerek birer ahmak olarak yetiştirilmişlerdir.
'Hürriyet, kardeşlik, eşitlik' kelimelerini çok eski zamanlarda, halk kitleleri arasında ilk bağıranları izlerdik.
Bu kelimeler o günlerden bu yana dünyanın her tarafında, bu yeme takılan budala papağanlar tarafından tekrar edildi.
Ve bunlar sayesinde, önceki zamanlarda halkın baskısına karşın çok iyi muhafaza edilmiş olan 'Dünya Refahı' ve 'Gerçek Ferdi Hürriyet' fikirleri her tarafa taşındı.
Bunu basın organlarımız vasıtasıyla devamlı şekilde, bilimin gereği olarak gündemde tutmamızdaki amaç, nazariyelerimize olan körü körüne güvenlerini canlı tutmaktır.
Yahudi olmayanların bilim adamları, bilgileri ile şişinecekler, fikirlerini kendi istediğimiz doğrultuda eğitmek amacıyla, uzman ajanlarımızın kurnazca bir araya getirdiği parçaları hiçbir mantıkî sorgulamadan geçirmeden ilmi sonuçlar olarak uygulayacaklardır.
Günümüzde devletler, halkın fikirlerini harekete geçiren çok büyük bir güce sahipler.
Bu gücün ismi "Basın".
Basının rolü, ihtiyaçları zaruriymiş gibi göstermek, halkın şikayetlerini dile getirmek ve hoşnutsuzluk meydana getirmektir.
İfade hürriyeti basın sayesinde vücut bulur.
Fakat Yahudi olmayan devletler bu büyük gücü nasıl kullanacaklarını bilemediler ve bu muazzam güç bizim ellerimize geçti.
Basın sayesinde kendimizi perde arkasına gizleyerek halkları etkileme gücüne kavuştuk.
Her ne kadar okyanuslar gibi kan ve gözyaşı döktüysek ve birçok insanımızı kurban verdiysek de, basın sayesinde altını elde ettik
Çıktığımız bu uzun yolda halkımızı sembolize eden yılanın çizdiği dairenin tamamlanması için, gitmemiz gereken çok az mesafe kaldı.
Biz işçileri bu zulümden kurtaracağımızı ileri sürerek sahneye çıkacak ve onlara sosyal Masonluğumuzun kuralı olan, sözde 'bütün insanların dayanışması' gereğini sürekli desteklediğimiz, savaş gücümüzü oluşturan sosyalistlerin, anarşistlerin ve komünistlerin saflarına katılmalarını telkin edeceğiz.
Kanunlar yardımıyla işçilerin emeğini kullanan aristokrasi kendi çıkarı için işçilerin sağlıklı ve güçlü olmaları ile ilgilenirdi.
Biz ise bunun tam tersini, Yahudi olmayanların ölmesini istiyoruz.
Kronik kıtlık işçinin bizim arzularımızın kölesi olduğu ve kedisinde bizim arzularımıza karşı koyabilecek gücü bulamaması anlamına gelir.
Yahudi olmayanların aristokrasisi, politik bir güç olma vasfını yitirdi. Onu hesaba katmamız gerekmiyor.
Fakat sahip oldukları topraklar sayesinde hâlâ daha kendi kendilerine yetiyor olmaları bize zarar verebilir.
Bu yüzden her ne pahasına olursa olsun, onları topraklarından söküp atmak bizim için en büyük mecburiyettir.
Bu amaca en iyi şekilde, arazi vergilerini ve ipotek borçlarını artırmakla varılacaktır.
Bu ayarlamalar topraklarını ellerinde tutmalarını zorlaştıracak ve onları aciz halde kayıtsız şartsız boyun eğmek zorunda bırakacak.
Aynı zamanda ticaret ve sanayi, fakat en başata denge kuvveti rolü oynayacak olan vurgunculuğu (spekülasyon) yoğun bir şekilde desteklemeliyiz.
Vurguncu sanayinin yokluğu, özel ellerdeki sermayeyi çoğaltır ve toprağı,
üzerindeki banka borçlarından kurtararak tarımla ilgili faaliyetlerin yeniden yapılanmasını sağlar.
Biz sanayinin, hem emeğini, hem de sermayeyi topraktan uzaklaştırmasını ve vurgunculuk sayesinde dünyanın bütün servetinin elimize geçmesini istiyoruz.
Bu sayede Yahudi olmayanların hepsini işçi sınıfı saflarına katacağız. Yahudi
olmayanlar, o zaman başka bir sebep için değil, sadece var olma haklarını koruyabilmek için önümüze eğilecekler."
Sonuç: 1938'den bu tarafa Türkiye işte bu anlatılanların etkisi altında siyaset yapmakta ve Türk milletini alabildiğine aldatmaktadır.
Gördüğünüz ve duyduğunuz her şey, aslında göremediğiniz ve bilemediğiniz bir güç tarafından size servis edilmektedir.
Türkiye, artık Atatürk'ün tam bağımsız Türkiye'si değildir.
İktidar ve muhalefetimiz, aynı eller tarafından yönetilmekte ve tam olarak dizayn edilmektedir.
Derin bir Türk aklına ihtiyaç vardır.
NATO gizli servislerinin devşirme derin devletine ihtiyacımız yoktur.
Atatürk'ün izinden giden ve her şeyini bunun için feda etmiş olan siyasetçilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Ya bu yolda Atatürkçüler bir araya gelir ve Türk milletini yok olmaktan kurtarır, ya da siyaset tiyatrosuna devam edilir.
Bu hususta en büyük vebal, CHP'nin boynunadır!
CHP yerli ve milli bir parti olmaktan, hızla uzaklaşmaktadır.
Geriye tek seçenek kalmaktadır.
İYİ Parti, BTP, Zafer Partisi'nin bir araya gelerek ittifak kurmasıdır.
Peki bu oluşum için kim öncülük edecektir, elbette ki bir önder beklemeden ve hepsi birden öne çıkmalıdır.
Bu hususta en net açıklama, BTP Lideri Hüseyin Baş tarafından yapılmıştı.
Ben bu partilerin dışında başka bir çıkış yolu göremiyorum.
Ta ki, CHP'den sürpriz bir çıkış gelene dek.
 
O kadar saf bir milletiz ki, bununla övünüyor olmamız bile aslında uluslararası ilişkiler açısından büyük bir zafiyet olsa gerek.
Dünyayı at edip binen ve eşek gibi süren Siyonist aklın itiraflarını iyi okuyun ki, ne kadar saf olduğumuzu ve her defasında bir kere daha nasıl kandırıldığımızı daha iyi anlayın istiyorum.
Siyonist üst aklın itirafı:
"Eğer bir devlet kendini, kendi içindeki krizlerle tüketirse ya da kendi içindeki ihtilaflar onu dış düşmanlar karşısında zayıflatırsa, telafi edilemeyecek kayıplara uğramış ve bizim hakimiyetimiz altına girmiş demektir.
Tamamıyla bizim ellerimizde olan sermaye despotluğu, ona bir saman çöpü uzatır.
İster istemez çöpe sarılacaktır, aksi taktirde tamamen dibe vurur.
Hükmetmek isteyen kişi hem kurnaz hem de yapmacıklı olmalıdır. Açık sözlülük ve dürüstlük gibi üstün insani nitelikler, siyasette kusurdur.
Çünkü bunlar, yönetimleri en güçlü düşmanlarından daha etkili ve kesin bir şekilde alaşağı ederler.
Bu nitelikler, Yahudi olmayan yönetimlerin vasıfları olmalıdır.
Ve biz, bu vasıfları kendimize katiyen rehber edinmemeliyiz. Netice, yöntemleri haklı kılar.
Bu durumda planlarımızı yaparken dikkatlerimizi iyi ve ahlaka uygun olandan çok, gerekli ve faydalı olana çevirelim.
Yahudi olmayanlar, alkol yüzünden düşünme kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Çocukları da klasizm ve ilk çağ ahlaksızlığı ile aralarına soktuğumuz hususi ajanlarımız olan öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerinin evlerindeki mürebbiyeler, katipler ve Yahudi olmayanların sıkça gittikleri sefahat yerlerindeki kadınlarımız vasıtasıyla, zehirlenerek birer ahmak olarak yetiştirilmişlerdir.
'Hürriyet, kardeşlik, eşitlik' kelimelerini çok eski zamanlarda, halk kitleleri arasında ilk bağıranları izlerdik.
Bu kelimeler o günlerden bu yana dünyanın her tarafında, bu yeme takılan budala papağanlar tarafından tekrar edildi.
Ve bunlar sayesinde, önceki zamanlarda halkın baskısına karşın çok iyi muhafaza edilmiş olan 'Dünya Refahı' ve 'Gerçek Ferdi Hürriyet' fikirleri her tarafa taşındı.
Bunu basın organlarımız vasıtasıyla devamlı şekilde, bilimin gereği olarak gündemde tutmamızdaki amaç, nazariyelerimize olan körü körüne güvenlerini canlı tutmaktır.
Yahudi olmayanların bilim adamları, bilgileri ile şişinecekler, fikirlerini kendi istediğimiz doğrultuda eğitmek amacıyla, uzman ajanlarımızın kurnazca bir araya getirdiği parçaları hiçbir mantıkî sorgulamadan geçirmeden ilmi sonuçlar olarak uygulayacaklardır.
Günümüzde devletler, halkın fikirlerini harekete geçiren çok büyük bir güce sahipler.
Bu gücün ismi "Basın".
Basının rolü, ihtiyaçları zaruriymiş gibi göstermek, halkın şikayetlerini dile getirmek ve hoşnutsuzluk meydana getirmektir.
İfade hürriyeti basın sayesinde vücut bulur.
Fakat Yahudi olmayan devletler bu büyük gücü nasıl kullanacaklarını bilemediler ve bu muazzam güç bizim ellerimize geçti.
Basın sayesinde kendimizi perde arkasına gizleyerek halkları etkileme gücüne kavuştuk.
Her ne kadar okyanuslar gibi kan ve gözyaşı döktüysek ve birçok insanımızı kurban verdiysek de, basın sayesinde altını elde ettik
Çıktığımız bu uzun yolda halkımızı sembolize eden yılanın çizdiği dairenin tamamlanması için, gitmemiz gereken çok az mesafe kaldı.
Biz işçileri bu zulümden kurtaracağımızı ileri sürerek sahneye çıkacak ve onlara sosyal Masonluğumuzun kuralı olan, sözde 'bütün insanların dayanışması' gereğini sürekli desteklediğimiz, savaş gücümüzü oluşturan sosyalistlerin, anarşistlerin ve komünistlerin saflarına katılmalarını telkin edeceğiz.
Kanunlar yardımıyla işçilerin emeğini kullanan aristokrasi kendi çıkarı için işçilerin sağlıklı ve güçlü olmaları ile ilgilenirdi.
Biz ise bunun tam tersini, Yahudi olmayanların ölmesini istiyoruz.
Kronik kıtlık işçinin bizim arzularımızın kölesi olduğu ve kedisinde bizim arzularımıza karşı koyabilecek gücü bulamaması anlamına gelir.
Yahudi olmayanların aristokrasisi, politik bir güç olma vasfını yitirdi. Onu hesaba katmamız gerekmiyor.
Fakat sahip oldukları topraklar sayesinde hâlâ daha kendi kendilerine yetiyor olmaları bize zarar verebilir.
Bu yüzden her ne pahasına olursa olsun, onları topraklarından söküp atmak bizim için en büyük mecburiyettir.
Bu amaca en iyi şekilde, arazi vergilerini ve ipotek borçlarını artırmakla varılacaktır.
Bu ayarlamalar topraklarını ellerinde tutmalarını zorlaştıracak ve onları aciz halde kayıtsız şartsız boyun eğmek zorunda bırakacak.
Aynı zamanda ticaret ve sanayi, fakat en başata denge kuvveti rolü oynayacak olan vurgunculuğu (spekülasyon) yoğun bir şekilde desteklemeliyiz.
Vurguncu sanayinin yokluğu, özel ellerdeki sermayeyi çoğaltır ve toprağı,
üzerindeki banka borçlarından kurtararak tarımla ilgili faaliyetlerin yeniden yapılanmasını sağlar.
Biz sanayinin, hem emeğini, hem de sermayeyi topraktan uzaklaştırmasını ve vurgunculuk sayesinde dünyanın bütün servetinin elimize geçmesini istiyoruz.
Bu sayede Yahudi olmayanların hepsini işçi sınıfı saflarına katacağız. Yahudi
olmayanlar, o zaman başka bir sebep için değil, sadece var olma haklarını koruyabilmek için önümüze eğilecekler."
Sonuç: 1938'den bu tarafa Türkiye işte bu anlatılanların etkisi altında siyaset yapmakta ve Türk milletini alabildiğine aldatmaktadır.
Gördüğünüz ve duyduğunuz her şey, aslında göremediğiniz ve bilemediğiniz bir güç tarafından size servis edilmektedir.
Türkiye, artık Atatürk'ün tam bağımsız Türkiye'si değildir.
İktidar ve muhalefetimiz, aynı eller tarafından yönetilmekte ve tam olarak dizayn edilmektedir.
Derin bir Türk aklına ihtiyaç vardır.
NATO gizli servislerinin devşirme derin devletine ihtiyacımız yoktur.
Atatürk'ün izinden giden ve her şeyini bunun için feda etmiş olan siyasetçilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Ya bu yolda Atatürkçüler bir araya gelir ve Türk milletini yok olmaktan kurtarır, ya da siyaset tiyatrosuna devam edilir.
Bu hususta en büyük vebal, CHP'nin boynunadır!
CHP yerli ve milli bir parti olmaktan, hızla uzaklaşmaktadır.
Geriye tek seçenek kalmaktadır.
İYİ Parti, BTP, Zafer Partisi'nin bir araya gelerek ittifak kurmasıdır.
Peki bu oluşum için kim öncülük edecektir, elbette ki bir önder beklemeden ve hepsi birden öne çıkmalıdır.
Bu hususta en net açıklama, BTP Lideri Hüseyin Baş tarafından yapılmıştı.
Ben bu partilerin dışında başka bir çıkış yolu göremiyorum.
Ta ki, CHP'den sürpriz bir çıkış gelene dek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Dünyayı yöneten Siyonist üst aklın itirafları / 03.11.2025
- ABD’nin gözü Eskişehir’de / 29.10.2025
- Asgari ücret 90 bin lira olmalı / 28.10.2025
- Bütçe değil nükleer bomba! / 27.10.2025
- Uyuşturucu satanı İDAM edin! / 21.10.2025
- Türkiye sistematik olarak çökertiliyor! / 20.10.2025
- ALS’li hastalara acil devlet desteği! / 15.10.2025
- Andımız yeniden okutulmalı / 13.10.2025
- Şerefsiz, alçak ‘biji Apo’ / 10.10.2025
- 2026’da asgari ücretli dilenecek / 06.10.2025
- ABD’nin gözü Eskişehir’de / 29.10.2025
- Asgari ücret 90 bin lira olmalı / 28.10.2025
- Bütçe değil nükleer bomba! / 27.10.2025
- Uyuşturucu satanı İDAM edin! / 21.10.2025
- Türkiye sistematik olarak çökertiliyor! / 20.10.2025
- ALS’li hastalara acil devlet desteği! / 15.10.2025
- Andımız yeniden okutulmalı / 13.10.2025
- Şerefsiz, alçak ‘biji Apo’ / 10.10.2025
- 2026’da asgari ücretli dilenecek / 06.10.2025












 

































































