Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girdik. Meydanlarda bayraklar dalgalanıyor ama sokakların sesinde sevinç kadar kaygı da var. Çünkü bir asır önce milletin eline verilen egemenlik terazisi, bugün yeniden sorgulanıyor: Bu devlet kimin devleti? Milletin mi, yoksa çıkar gruplarının mı? 1923'te kurulan Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değildi; bir irade devrimiydi. Osmanlı'nın Düyun-u Umumiye eliyle rehin bırakılmış bütçesinden, kapitülasyonlarla parçalanmış hukukundan, dış borçla yönlendirilen siyasetinden bir bağımsızlık mucizesi doğdu. Atatürk'ün liderliğinde millet, ilk kez "ben devletim" diyebildi. Bugün o bağımsızlık bilinci yeniden sınanıyor. Kamu kaynakları, milletin refahı yerine belirli grupların çıkarına yönlendirildi. Cumhuriyet, bireyin haysiyetini koruyan bir sözleşmeydi; bugün birey, enflasyonun, kira krizinin ve borç sarmalının arasında onur mücadelesi veriyor.
Atatürk döneminde iktisat, "kasayı yönetmek" değil, egemenliği korumak demekti.
Sümerbank'tan Etibank'a, Köy Enstitüleri'nden sanayi planlarına kadar bütün hamleler, ekonomiyi millîleştirmenin adımlarıydı. Bugün ise ekonomi, dış fon akışına ve ithal modele bağlı hale geldi. Tam da bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş'ın geliştirdiği Milli Ekonomi Modeli (MEM), Cumhuriyet'in kuruluş aklıyla yeniden buluşan bir çağrıdır. Bu model, "sadece parayı değil adaleti de yönetmek" fikrini ekonomik dile tercüme eder. Yani üretimin temeli insan, paylaşımın temeli hakkaniyet, kalkınmanın temeli yerli kaynaklardır.
Haydar Hoca'nın modeli, ekonominin matematiğine vicdanı ekler. "Yardım" değil hak temelli bir sosyal devlet inşa eder:
Herkese vatandaşlık maaşı,
Ev hanımlarına, çocuklara ve engellilere ayrı gelir güvencesi,
Üretim–tüketim dengesiyle kendi kaynağını oluşturan bir ekonomi,
Devlet–millet ortaklığıyla işletilen yeraltı ve yerüstü zenginlikler.
Bu, bir ütopya değil; bilimsel temeli olan bir modeldir. Çin, Rusya ve BRICS ülkeleri bu yaklaşımdan esinlenerek sosyal harcamalarını büyütmüş, iç piyasayı canlı tutmuştur
İTÜ Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kumral, Türkiye'deki nadir elementlerin ve maden potansiyelinin "ölçülemez derecede büyük" olduğunu açıkça söylüyor. Bu yalnızca yer altı zenginliği değil, sosyal devlet olabilmenin altyapısıdır. Doğru işletme politikası ve devlet–millet ortaklığıyla bu zenginlik, herkesin hakkını koruyan bir gelir modeline dönüşebilir. Haydar Hoca yıllar önce "Para çuvallarına tekmeyle vuracaksınız" derken bir metafor kuruyordu: Kaynak var, irade yok. İrade, milletin hakkını millete döndürecek bir siyasi ahlâktır.
Atatürk'ün Cumhuriyeti, "herkes için fırsat eşitliği" üzerine kuruluydu. Bugün ise gelir adaletsizliği, fırsat eşitsizliğini doğuruyor. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul hale gelirken; yardım, bir lütfa dönüştürülüyor. Oysa sosyal devletin özü "yardım" değil, haysiyetli yaşam hakkıdır. Vatandaşlık maaşı bu hakkın temelidir; insanı devlete muhtaç değil, özgür ve üretken kılar. Bir ülke vatandaşını onuruyla yaşatamıyorsa, büyüme rakamları ne kadar parlak olursa olsun başarısızdır.
Mevlânâ'ya bir gün biri gelir, "Şems geliyor" derler.
Bu söz yalandır ama Mevlânâ o yalana bir kese altın verir.
"Neden?" diye soranlara, "O söz bir anlığına da olsa ümidimi diriltti; yalanına altın verdim. Hakikat olsaydı canımı verirdim," der.
Bizim hikâyemiz tersine döndü:
Artık yalan ümide altın değil, hakikate sırtımızı döndük.
Kaynak da var, irade de var, yol da belli.
Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında asıl kutlama, işte bu hakikati yeniden yaşatmaktır.
Ve o zaman, bu devletin sahibinin milletin ta kendisi olduğu bir kez daha ilan edilecektir.
- Ne Batı’nın taşeronu ne Doğu’nun aparatı: Cumhuriyet’in yol haritası / 02.11.2025
- Cumhuriyetin unutulan cephesi ekonomidir / 01.11.2025
- Cumhuriyet: Tebaadan vatandaşa, tarihten geleceğe / 31.10.2025
- Makedonya’da Türk izleri; Üsküp'te ezan sesleri / 28.10.2025
- Kıbrıs’ta sandıktan federasyon mu, arayış mı çıktı? / 23.10.2025
- Madenler devlet ve milletin ortak servetidir / 20.10.2025
- Bağımsızlığın madenle başlayan hikâyesi / 19.10.2025
- Gazze’de barış mı, yeni harita mı? / 18.10.2025
- Geçiş Süreci Kanunu: Tıkanan sürecin yeni maskesi / 17.10.2025

















































































