AB yolu uzun ve belirsizliklerle dolu
Başka ülkelerin müzakereleri çabuk bitiyor. Kararlar hemen alınıyor. Onların AB'ye girmelerine yardımcı olunuyor. Girmeleri için öyle bazı şartlar veya kurallar hatta bahaneler üretilmiyor. önlerine engel olarak konulmuyor. Bize ise daima başka gözle bakılıyor.
Geçen günkü Başbakan ile Ferheugen arasındaki uzlaşmadan sonra Türkiye'nin AB'ye tam üye olması için 15-20 yıllık bir süre çiziliyor. Türkiye demek ki bu 15 - 20 yıl adeta AB tarafından gözetim altında tutulacaktır.
O zamana kadar kadrolar hemen hemen tüm değişecek. Onlarla beraber fikirler ve siyasi ortam ve konjonktür, yapı ve anlayışlar da değişecek. Ama Türkiye'nin AB aşkı sanki hiç değişmeyecek. Herhalde Hükümetlerin de değişmesi söz konusu olacak. Allah kime o kadar uzun ömür verirse, o görecektir. O zaman kadar kim öle kim kala.
Hem o zamana kadar acaba şu andaki çürük temellere dayanarak kurulan AB dayanabilecek mi? Yıkılmayacak mı, çatlayıp dağılmayacak mı? Onun yanında Hıristiyan dünyasının Huntingthon teorisine bağlı bu medeniyetler çatışmasının - savaşının sonu ne olacak? Bu kin, nefret, kan ve barut kokuları dinmeyecek mi? Bunun büyük bir tarihi felaket hatta ütopya olduğunu görmeyecek, anlamayacaklar mı? Hiç bir normal beyinli insan idari mekanizmaya geçmeyecek mi? Dünyayı hala da hasta beyinler mi idare edecek?
Bizden de bu devre içinde, siyasi-ekonomik ve sosyal olarak bir nevi "intihar etmemizi" istemezler inşallah!
Hırisytiyan demokratlar Ferheugen'e kızgın
AB'li Hıristiyan demokratlar Türkiye'nin AB'ye alınmasını istemiyorlar. Müzakerelerin başlama tarihi için ise henüz çok erken diyorlar! Onlar Türkiye'de hala her türlü işkencenin olduğunu ve onların durdurulmasını istediklerini ileri sürmektedirler.
Fransız Le Croix Gazetesi ve Prodi
Gazeteye konuşan Prodi: Eğer bu konu bir ülke tarafından reddedilirse o zaman ne yapabileceğimize bakacağız! Ama çok sayıda ülke tarafından reddedilirse bu bir trajedi olur! Siyasi Avrupa için ise ölümcül bir kriz anlamına gelir! Herhangi bir ülkenin reddetmesi ilk kez Avrupa'nın kurucu metinlerinden birinin başarısız olması anlamına gelir! Bu durumda da Birliğin temel tasarısı olarak bilinen -barış- tehdit altında olacaktır.
Müzakereler nasıl olacaktır?
Herhalde Amerika'yı yeniden keşfetmek gerekmemektedir. Müzakereler günlerce hatta aylarca, belki de on yıllarca sürüp gidecektir. Türkiye'nin içi dışı didik didik edilecektir. Zaten 2015 yılı şimdiki hedeftir. Ondan sonra da bir bahane bulup bir 5 yıl daha ve bir 5 yıl daha uzatılma imkanları daima mevcuttur. Zaten anlaşmanın "ucu açık" olacaktır denmektedir. Neyse biz şimdi onu bırakalım da şimdiki normal durumumuza bir göz atmaya çalışalım.
Önce müzakere esnasında neler konuşulacaktır? Bu konuşulan sahalar tüm sosyal yaşamı- kültür yaşamı- din ve inanç durumları- ekonomik bakış açıları- eğitim öğrenim ve programları- ziraat - hayvancılık- sanayi- teknoloji- yasalar- idaresi tarzları- yerel yönetimler- halkla ilişkiler- insan hakları- demokratik hakları- etnik konular ve daha neler neler, hepsi masaya yatırılacak ve üzerlerinde derin derin, uzun uzun tartışılacak ve ayarları yapılacaktır. Bütün bunları bir defada aynı zamanda yapılmasında söz konusu değildir. Her yıl veya başka muayyen zaman içinde bir iki mevcut ele alınacak ve onun üzerinde her iki taraftan uzmanlar, eksperler söz sahibi olarak bu müzakerelere katılıp sonuç çıkarmaya uğraşacaklar. Bazen bu sonuçların en iyisi ve en doğrusu olabilir ve tabii ki öyle istenir. Ama maalesef bu en iyi ve en doğru bize dönük değil de AB'ye dönük olacaktır! Onlar bizi kendilerine en uygun şekle sokmaya çalışacaklardır. Bizi bizden alacaklar ve bizi kendi istedikleri kıvama getirerek nerdeyse kendimizi tanımaz hale sokacaklardır. Ondan sonra da benliğini kaybetmiş insanlar olarak AB içinde adeta mecnunlar gibi dolaşıp duracak mıyız? Allah göstermesin ama gidişat hiç de iyi değildir. İnsan bir defa kendi inançlarını, kimliğini soyunu, kökünü ve değerlerini kaybettikten sonra artık onun için bulunduğu yerin değeri mi kalır?
Tüm bu konular için Türkiye'de yeterli uzman ve yetişmiş insan gücü fazlasıyla var. Ama bazen de bunların beyinlerinde ideolojik veya başka etkenler doğru düşünmelerine engel olmaktadır!
Onun için önümüzdeki süre ne ise 10-15 yıl daha da zorlu olabilecektir. Çünkü davulu biz taşıyacağız ama tokmak AB'nin elinde olacaktır. İstedikleri zaman duraklama ve ara verebileceklerdir. Ve sıkıntılar başgösterecektir. Dayatmalar yapılacaktır. Bizden büyük bir ihtimalle veremeyeceğiz tavizleri de isteyeceklerdir. Keşke Türkiye kendi sorunlarını böyle dışarıdan zorlamalar olmadan, kendi çözebilseydi de bunlara maruz kalmasaydık!
Bunun yanında bu uzun zamanda tutumlarda da zikzaklar oluşacaktır. Çünkü bu 15 yıl en azından 3 - 4 seçim dönemini kapsamaktadır. Bu dönemlerdeki iktidarların yıpranmaları da söz konusu olacaktır. O zaman hükümetler değişirse tutumlar ve bakış açıları da değişecektir. Acaba müzakere yönlerine bu durum nasıl etki yapacaktır? Görülüyor ki bu durum zannedildiğinden de çok daha komplikedir.
Başka ülkelerin müzakereleri çabuk bitiyor. Kararlar hemen alınıyor. Onların AB'ye girmelerine yardımcı olunuyor. Girmeleri için öyle bazı şartlar veya kurallar hatta bahaneler üretilmiyor. önlerine engel olarak konulmuyor. Bize ise daima başka gözle bakılıyor.
Geçen günkü Başbakan ile Ferheugen arasındaki uzlaşmadan sonra Türkiye'nin AB'ye tam üye olması için 15-20 yıllık bir süre çiziliyor. Türkiye demek ki bu 15 - 20 yıl adeta AB tarafından gözetim altında tutulacaktır.
O zamana kadar kadrolar hemen hemen tüm değişecek. Onlarla beraber fikirler ve siyasi ortam ve konjonktür, yapı ve anlayışlar da değişecek. Ama Türkiye'nin AB aşkı sanki hiç değişmeyecek. Herhalde Hükümetlerin de değişmesi söz konusu olacak. Allah kime o kadar uzun ömür verirse, o görecektir. O zaman kadar kim öle kim kala.
Hem o zamana kadar acaba şu andaki çürük temellere dayanarak kurulan AB dayanabilecek mi? Yıkılmayacak mı, çatlayıp dağılmayacak mı? Onun yanında Hıristiyan dünyasının Huntingthon teorisine bağlı bu medeniyetler çatışmasının - savaşının sonu ne olacak? Bu kin, nefret, kan ve barut kokuları dinmeyecek mi? Bunun büyük bir tarihi felaket hatta ütopya olduğunu görmeyecek, anlamayacaklar mı? Hiç bir normal beyinli insan idari mekanizmaya geçmeyecek mi? Dünyayı hala da hasta beyinler mi idare edecek?
Bizden de bu devre içinde, siyasi-ekonomik ve sosyal olarak bir nevi "intihar etmemizi" istemezler inşallah!
Hırisytiyan demokratlar Ferheugen'e kızgın
AB'li Hıristiyan demokratlar Türkiye'nin AB'ye alınmasını istemiyorlar. Müzakerelerin başlama tarihi için ise henüz çok erken diyorlar! Onlar Türkiye'de hala her türlü işkencenin olduğunu ve onların durdurulmasını istediklerini ileri sürmektedirler.
Fransız Le Croix Gazetesi ve Prodi
Gazeteye konuşan Prodi: Eğer bu konu bir ülke tarafından reddedilirse o zaman ne yapabileceğimize bakacağız! Ama çok sayıda ülke tarafından reddedilirse bu bir trajedi olur! Siyasi Avrupa için ise ölümcül bir kriz anlamına gelir! Herhangi bir ülkenin reddetmesi ilk kez Avrupa'nın kurucu metinlerinden birinin başarısız olması anlamına gelir! Bu durumda da Birliğin temel tasarısı olarak bilinen -barış- tehdit altında olacaktır.
Müzakereler nasıl olacaktır?
Herhalde Amerika'yı yeniden keşfetmek gerekmemektedir. Müzakereler günlerce hatta aylarca, belki de on yıllarca sürüp gidecektir. Türkiye'nin içi dışı didik didik edilecektir. Zaten 2015 yılı şimdiki hedeftir. Ondan sonra da bir bahane bulup bir 5 yıl daha ve bir 5 yıl daha uzatılma imkanları daima mevcuttur. Zaten anlaşmanın "ucu açık" olacaktır denmektedir. Neyse biz şimdi onu bırakalım da şimdiki normal durumumuza bir göz atmaya çalışalım.
Önce müzakere esnasında neler konuşulacaktır? Bu konuşulan sahalar tüm sosyal yaşamı- kültür yaşamı- din ve inanç durumları- ekonomik bakış açıları- eğitim öğrenim ve programları- ziraat - hayvancılık- sanayi- teknoloji- yasalar- idaresi tarzları- yerel yönetimler- halkla ilişkiler- insan hakları- demokratik hakları- etnik konular ve daha neler neler, hepsi masaya yatırılacak ve üzerlerinde derin derin, uzun uzun tartışılacak ve ayarları yapılacaktır. Bütün bunları bir defada aynı zamanda yapılmasında söz konusu değildir. Her yıl veya başka muayyen zaman içinde bir iki mevcut ele alınacak ve onun üzerinde her iki taraftan uzmanlar, eksperler söz sahibi olarak bu müzakerelere katılıp sonuç çıkarmaya uğraşacaklar. Bazen bu sonuçların en iyisi ve en doğrusu olabilir ve tabii ki öyle istenir. Ama maalesef bu en iyi ve en doğru bize dönük değil de AB'ye dönük olacaktır! Onlar bizi kendilerine en uygun şekle sokmaya çalışacaklardır. Bizi bizden alacaklar ve bizi kendi istedikleri kıvama getirerek nerdeyse kendimizi tanımaz hale sokacaklardır. Ondan sonra da benliğini kaybetmiş insanlar olarak AB içinde adeta mecnunlar gibi dolaşıp duracak mıyız? Allah göstermesin ama gidişat hiç de iyi değildir. İnsan bir defa kendi inançlarını, kimliğini soyunu, kökünü ve değerlerini kaybettikten sonra artık onun için bulunduğu yerin değeri mi kalır?
Tüm bu konular için Türkiye'de yeterli uzman ve yetişmiş insan gücü fazlasıyla var. Ama bazen de bunların beyinlerinde ideolojik veya başka etkenler doğru düşünmelerine engel olmaktadır!
Onun için önümüzdeki süre ne ise 10-15 yıl daha da zorlu olabilecektir. Çünkü davulu biz taşıyacağız ama tokmak AB'nin elinde olacaktır. İstedikleri zaman duraklama ve ara verebileceklerdir. Ve sıkıntılar başgösterecektir. Dayatmalar yapılacaktır. Bizden büyük bir ihtimalle veremeyeceğiz tavizleri de isteyeceklerdir. Keşke Türkiye kendi sorunlarını böyle dışarıdan zorlamalar olmadan, kendi çözebilseydi de bunlara maruz kalmasaydık!
Bunun yanında bu uzun zamanda tutumlarda da zikzaklar oluşacaktır. Çünkü bu 15 yıl en azından 3 - 4 seçim dönemini kapsamaktadır. Bu dönemlerdeki iktidarların yıpranmaları da söz konusu olacaktır. O zaman hükümetler değişirse tutumlar ve bakış açıları da değişecektir. Acaba müzakere yönlerine bu durum nasıl etki yapacaktır? Görülüyor ki bu durum zannedildiğinden de çok daha komplikedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006