Ecevit iktidarı ile beraber "koalisyon ortaklarına rağmen" Türkiye'nin PKK politikasında da "değişik" bir takım değerlendirmeler içine girdiği artık gizlenemiyor. Çünkü koalisyonun, artık neredeyse DSP'nin birer yan kuruluşu haline gelen ortakları "iktidara mahkûm". Ne olursa olsun koalisyon bozulmasın diyorlar.
Ne dediğimizi iyice anlatabilmek için Ecevit'in 14 Ocak 1989'da İngiliz düşünce kulübü "Chatham House"da yapılan yuvarlak masa toplantısında kullandığı şu tâbiri bir kenara not etmekte fayda var: "Irk ve etnik kökenleri açısından Türkiye, Amerikan ulusu kadar çeşitlidir."
Onun dış işleri bakanı Cem'in de "Türkiye'de zaman zaman -memleketi bölelim, yarısında da başka bir memleket oluşsun. Bunun da özgürlüğü olsun- şeklinde tartışmaların gündeme gelmektedir. Bir liberal, solcu ve gazeteci olarak bana bu normal gelebilir ve Türkiye'ye hiçbir zarar vermeyeceğini düşünebilirim. Ama bunu siyasete, yaşama geçirmek için belli bir konsensüs lazımdır." (Cumhuriyet 6 Aralık 1997) fikrinde olduğu artık kimsenin bilmediği bir şey değil.
12 Ocak 2000'de ortaklar bir zirve yapar ve Öcalan'ın Yargıtay tarafından onanmış dosyasının Meclis'e gönderilmeyip "AİHM'nin konu ile ilgili kararı açıklanana kadar" başbakanlıkta bir yerlerde bekletilmesini kararlaştırırlar.
AİHM kararı nasıl olursa ne yapılacağı belli değildir. Parantezin ucu açık bırakılmıştır. Seçimlerden önce şehit kanları üzerine politika yapan koalisyon ortakları, şehit ailelerini azarlar, huzurdan kovalar hâle gelmiştir.
"Anlaşma" metnindeki şu son cümle dikkat çekicidir: "Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır."
Genel Başkanlar büyük bir ihtimalle Öcalan'ın daha yargı süreci devam ederken ve "idam korkusuyla"; 2 Ağustos 1999 tarihinde PKK'ya verdiği "Silâhlı mücadeleyi bırakması ve silâhlı militanlarını Türk toprakları dışına çıkartması" emrini bir iyi niyet gösterisi ve işbirliği düşüncesi olarak kabul edip 12 Ocak Anlaşmasını imzalamışlardır.
Halbuki dikkat edilirse Öcalan "silah bırakmayı ve teslim olmayı" değil, "silahlarıyla beraber, ileride her an kullanılacak bir güç olarak Türk toprakları dışına çıkmalarını" emretmiştir. Cümlede "silahsız mücadelenin sürdürüleceği, yâni siyasallaşmaya hız verileceği" düşüncesi de mevcuttur. Bu felsefenin temelinde, dikkat edilirse bir "tehdit unsuru"nun yattığı açıktır, "Her an gelebiliriz"
Derken 2002 başında ilginç gelişmeler oldu, raporlar, muhtıralar havada uçuşmaya başladı. Devletin güvenlik birimleri, PKK'ya 12 maddelik bir muhtıra verdi. Muhtıra, güvenlik birimlerinin hazırladığı bir raporda yer aldı.
Bu konuda hazırlanmış en ilginç raporlardan biri özelliğini taşıyan çalışmada, "Terör örgütü, işaret edilen uygulamaları sona erdirdiği taktirde, Türkiye'nin, demokrasinin doğal sonucu olarak sorunlarını terör ve bölücü ortamdan uzak olarak değerlendirebileceği açıktır'' denildi. Rapor şöyle; "1- PKK yurt içi ve dışında Kürdistan kelimesini kullanmamalı. 2- İtalya ve Belçika gibi ülkelerde yapılan toplantılara Kürdistan adına katılma gibi bölücü bir uygulamaya son vermeli. 3- Medya TV Türkiye'nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinden Kürdistan ve bu bölgelerdeki illerden de Kürt şehirleri olarak bahsetmemeli. 4- Aynı TV kuruluşunun hava durumunda sadece sözü edilen bölgelerdeki illerin hava durumunun Kürdistan adı altında ele alınması uygulaması sona erdirilmeli. 5- Kürt Ulusal Kongresi'nin faaliyetlerine son vermeli.6- PKK'nın görsel ve yazılı yayınları ile internetteki sitelerinde yer alan Kürdistan haritası ortadan kaldırılmalı. 7- Kürt İşadamları Derneği, Kürt Dil Kurumu, Kürt Bank, Kürt Ansiklopedisi, Kürt İktisat Kongresi gibi projelerin gündemden çıkarılması sağlanmalı.
8- Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki vatandaşları Türk toplumundan koparma ve terörist Osman öcalan'ın ifadesiyle Kürt ulusu yaratma amacından kesin olarak uzaklaşılmalı.
9- PKK ve yandaşı kuruluşlar tarafından İstiklal Marşı ile Atatürk aleyhinde sürdürülen ve redde dayalı tavra son verilmeli.10- Uluslararası alanda Türkiye aleyhine faaliyet gösteren Ermeni ve Süryani gruplara destek verilmemeli.11- Terör örgütünün tüm elemanları ile silah bırakarak, güvenlik güçlerine teslim olmalı. 12- Kürtler, 'Kürt oldukları için Kürtçe eğitim almalıdır' mantığı, 'Kürtler mahkemelerde Kürtçe konuşabilmeli, öğrenimin her çağında Kürt tarihi ve Kürt coğrafyası okumalı, Kürt işadamları ya da Kürt barosu kurabilmeli' zihniyetini de beraberinde getirir. Bu durumda, Kürt ve Türklerin oluşturduğu yüzlerce dernek, vakıf ve oluşum bölünme durumu yaşayabilecek ve bu bölünme topluma yansıyacaktır. Bu yöndeki amaçlar taşıyan zihniyetlerden vazgeçilmeli."
Bu arada ve eş zamanlı olarak İçişleri Bakanlığı, kanlı terör örgütü PKK'nın 'sinsi' bir planını tespit ederek 81 il valiliğini 'çok gizli' bir genelge ile uyardı. PKK'nın çetebaşlarından Cemil Bayık'ın kanlı eylemler için örgütün gerek yurtiçi birimlerine gerekse dağ kadrosunda bulunan teröristlere talimat verdiği belirtilerek, "PKK metropol illerde şehir merkezlerine inerek askeri birlik, MİT ve emniyet birimlerine yönelik saldırı ve sabotaj eylemlerinde intihar saldırıları düzenlemek için Özel Harekat kıyafetlerini andıran kamuflaj kıyafetleri giydirilmiş militanlarını gönderdi" denildi.
Ve yine eş zamanlı olarak PKK terörüyle doğrudan ilgili Susurluk davasında adı geçen "devlet görevlileri" mahkûm edildi.
Ben ortakların "uyum ve istikrar uğruna", 12 Ocak mutabakatının uygulanabilirliği konusunda eğer bir değerlendirme zorluğu yaşamıyorlarsa "eşkıya" ile pazarlık süreci içinde bulunduklarının emârelerini seziyorum.
Ne dediğimizi iyice anlatabilmek için Ecevit'in 14 Ocak 1989'da İngiliz düşünce kulübü "Chatham House"da yapılan yuvarlak masa toplantısında kullandığı şu tâbiri bir kenara not etmekte fayda var: "Irk ve etnik kökenleri açısından Türkiye, Amerikan ulusu kadar çeşitlidir."
Onun dış işleri bakanı Cem'in de "Türkiye'de zaman zaman -memleketi bölelim, yarısında da başka bir memleket oluşsun. Bunun da özgürlüğü olsun- şeklinde tartışmaların gündeme gelmektedir. Bir liberal, solcu ve gazeteci olarak bana bu normal gelebilir ve Türkiye'ye hiçbir zarar vermeyeceğini düşünebilirim. Ama bunu siyasete, yaşama geçirmek için belli bir konsensüs lazımdır." (Cumhuriyet 6 Aralık 1997) fikrinde olduğu artık kimsenin bilmediği bir şey değil.
12 Ocak 2000'de ortaklar bir zirve yapar ve Öcalan'ın Yargıtay tarafından onanmış dosyasının Meclis'e gönderilmeyip "AİHM'nin konu ile ilgili kararı açıklanana kadar" başbakanlıkta bir yerlerde bekletilmesini kararlaştırırlar.
AİHM kararı nasıl olursa ne yapılacağı belli değildir. Parantezin ucu açık bırakılmıştır. Seçimlerden önce şehit kanları üzerine politika yapan koalisyon ortakları, şehit ailelerini azarlar, huzurdan kovalar hâle gelmiştir.
"Anlaşma" metnindeki şu son cümle dikkat çekicidir: "Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır."
Genel Başkanlar büyük bir ihtimalle Öcalan'ın daha yargı süreci devam ederken ve "idam korkusuyla"; 2 Ağustos 1999 tarihinde PKK'ya verdiği "Silâhlı mücadeleyi bırakması ve silâhlı militanlarını Türk toprakları dışına çıkartması" emrini bir iyi niyet gösterisi ve işbirliği düşüncesi olarak kabul edip 12 Ocak Anlaşmasını imzalamışlardır.
Halbuki dikkat edilirse Öcalan "silah bırakmayı ve teslim olmayı" değil, "silahlarıyla beraber, ileride her an kullanılacak bir güç olarak Türk toprakları dışına çıkmalarını" emretmiştir. Cümlede "silahsız mücadelenin sürdürüleceği, yâni siyasallaşmaya hız verileceği" düşüncesi de mevcuttur. Bu felsefenin temelinde, dikkat edilirse bir "tehdit unsuru"nun yattığı açıktır, "Her an gelebiliriz"
Derken 2002 başında ilginç gelişmeler oldu, raporlar, muhtıralar havada uçuşmaya başladı. Devletin güvenlik birimleri, PKK'ya 12 maddelik bir muhtıra verdi. Muhtıra, güvenlik birimlerinin hazırladığı bir raporda yer aldı.
Bu konuda hazırlanmış en ilginç raporlardan biri özelliğini taşıyan çalışmada, "Terör örgütü, işaret edilen uygulamaları sona erdirdiği taktirde, Türkiye'nin, demokrasinin doğal sonucu olarak sorunlarını terör ve bölücü ortamdan uzak olarak değerlendirebileceği açıktır'' denildi. Rapor şöyle; "1- PKK yurt içi ve dışında Kürdistan kelimesini kullanmamalı. 2- İtalya ve Belçika gibi ülkelerde yapılan toplantılara Kürdistan adına katılma gibi bölücü bir uygulamaya son vermeli. 3- Medya TV Türkiye'nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinden Kürdistan ve bu bölgelerdeki illerden de Kürt şehirleri olarak bahsetmemeli. 4- Aynı TV kuruluşunun hava durumunda sadece sözü edilen bölgelerdeki illerin hava durumunun Kürdistan adı altında ele alınması uygulaması sona erdirilmeli. 5- Kürt Ulusal Kongresi'nin faaliyetlerine son vermeli.6- PKK'nın görsel ve yazılı yayınları ile internetteki sitelerinde yer alan Kürdistan haritası ortadan kaldırılmalı. 7- Kürt İşadamları Derneği, Kürt Dil Kurumu, Kürt Bank, Kürt Ansiklopedisi, Kürt İktisat Kongresi gibi projelerin gündemden çıkarılması sağlanmalı.
8- Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki vatandaşları Türk toplumundan koparma ve terörist Osman öcalan'ın ifadesiyle Kürt ulusu yaratma amacından kesin olarak uzaklaşılmalı.
9- PKK ve yandaşı kuruluşlar tarafından İstiklal Marşı ile Atatürk aleyhinde sürdürülen ve redde dayalı tavra son verilmeli.10- Uluslararası alanda Türkiye aleyhine faaliyet gösteren Ermeni ve Süryani gruplara destek verilmemeli.11- Terör örgütünün tüm elemanları ile silah bırakarak, güvenlik güçlerine teslim olmalı. 12- Kürtler, 'Kürt oldukları için Kürtçe eğitim almalıdır' mantığı, 'Kürtler mahkemelerde Kürtçe konuşabilmeli, öğrenimin her çağında Kürt tarihi ve Kürt coğrafyası okumalı, Kürt işadamları ya da Kürt barosu kurabilmeli' zihniyetini de beraberinde getirir. Bu durumda, Kürt ve Türklerin oluşturduğu yüzlerce dernek, vakıf ve oluşum bölünme durumu yaşayabilecek ve bu bölünme topluma yansıyacaktır. Bu yöndeki amaçlar taşıyan zihniyetlerden vazgeçilmeli."
Bu arada ve eş zamanlı olarak İçişleri Bakanlığı, kanlı terör örgütü PKK'nın 'sinsi' bir planını tespit ederek 81 il valiliğini 'çok gizli' bir genelge ile uyardı. PKK'nın çetebaşlarından Cemil Bayık'ın kanlı eylemler için örgütün gerek yurtiçi birimlerine gerekse dağ kadrosunda bulunan teröristlere talimat verdiği belirtilerek, "PKK metropol illerde şehir merkezlerine inerek askeri birlik, MİT ve emniyet birimlerine yönelik saldırı ve sabotaj eylemlerinde intihar saldırıları düzenlemek için Özel Harekat kıyafetlerini andıran kamuflaj kıyafetleri giydirilmiş militanlarını gönderdi" denildi.
Ve yine eş zamanlı olarak PKK terörüyle doğrudan ilgili Susurluk davasında adı geçen "devlet görevlileri" mahkûm edildi.
Ben ortakların "uyum ve istikrar uğruna", 12 Ocak mutabakatının uygulanabilirliği konusunda eğer bir değerlendirme zorluğu yaşamıyorlarsa "eşkıya" ile pazarlık süreci içinde bulunduklarının emârelerini seziyorum.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002