On yıldan beri ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin sayın genel başkanı, ülkenin on yıllık başbakanı galiba son sesle bağırarak konuşmanın her derde ilaç olduğunu zannediyor.
Geçen on yıl içinde milletin bağrında, devletin temelinde, sosyal hayatın kılcal damarlarında öyle büyük yaralar açtınız ki ne kadar bağırırsanız bağırın bu yaraların kapanması mümkün değil.
Sayın başbakanın sürekli yaptığı bir şey var; samanlıkta kaybettiği iğneyi hep dışarda arıyor.
Bu taktiği kim vermişse yanlış vermiş, sayın başbakan da sürekli bu taktiğe baş vurarak bu yanlışı sürdürüyor.
Sen, bu milletin altın tepsi içinde sana sunduğu iktidar imkanını bu milletin aleyhine ve fakat millet ve devlet düşmanlarının lehine kullanmışsın, terörün hamisi dış güçlerin kanatları altında yol aldığın için, terörü palazlandıran hain planlarına sessiz kalmışsın, terörü ve teröristi milletin ve devletin tepesine çıkarmışsın, son bir yılda şehit sayısı bin rakamını çoktan geçmiş, tabutlar dört bir yana gitmeye devam ediyor, sen ise mikrofonu gördüğün her ortamda bağırarak bu yarayı kapatmaya uğraşıyorsun.
Bugün için bu an için kanayan yaraya merhem olacak bir çare soruluyor, siz muhalefet partilerine çatıyorsunuz, terörün siyasi uzantılarına atıyorsunuz, gazete manşetlerini eleştiriyorsunuz, köşe yazarlarını isim vererek hedef gösteriyor gazete sahiplerine şikayet ediyorsunuz ve bütün bunları yaparken de sıhhatinizi tehlikeye sokacak kadar bağırıp çağırıyorsunuz.
Sürekli bağırdığınız için de konuşmanızdaki mantık örgüsü kayboluyor ve gülünç duruma düşecek kadar Haçlı seferlerinin faziletini anlatmaya başlıyorsunuz, yine duyanları hayrete düşürecek kadar, Ortadoğu’daki gelişmelerin kendiliğinden olduğunu iddia ediyorsunuz.
İktidarda olduğunuz süre içerisinde sebep olduğunuz yaralar üç-beş olsaydı, işlediğiniz ve işlettiğiniz hatalar on-on beş olsaydı belki bağırarak, belki hitabet gücünüzle kapatabilirdiniz ama kırdığınız ceviz bini geçmiş, yuvarladığınız yumurta sepetinin sayısı belli değil.
Sonra bağırıp-çağırmanın her hangi bir derde derman olduğunu size kim söyledi ve siz buna nasıl inandınız?
Geçen on yıl içinde milletin bağrında, devletin temelinde, sosyal hayatın kılcal damarlarında öyle büyük yaralar açtınız ki ne kadar bağırırsanız bağırın bu yaraların kapanması mümkün değil.
Sayın başbakanın sürekli yaptığı bir şey var; samanlıkta kaybettiği iğneyi hep dışarda arıyor.
Bu taktiği kim vermişse yanlış vermiş, sayın başbakan da sürekli bu taktiğe baş vurarak bu yanlışı sürdürüyor.
Sen, bu milletin altın tepsi içinde sana sunduğu iktidar imkanını bu milletin aleyhine ve fakat millet ve devlet düşmanlarının lehine kullanmışsın, terörün hamisi dış güçlerin kanatları altında yol aldığın için, terörü palazlandıran hain planlarına sessiz kalmışsın, terörü ve teröristi milletin ve devletin tepesine çıkarmışsın, son bir yılda şehit sayısı bin rakamını çoktan geçmiş, tabutlar dört bir yana gitmeye devam ediyor, sen ise mikrofonu gördüğün her ortamda bağırarak bu yarayı kapatmaya uğraşıyorsun.
Bugün için bu an için kanayan yaraya merhem olacak bir çare soruluyor, siz muhalefet partilerine çatıyorsunuz, terörün siyasi uzantılarına atıyorsunuz, gazete manşetlerini eleştiriyorsunuz, köşe yazarlarını isim vererek hedef gösteriyor gazete sahiplerine şikayet ediyorsunuz ve bütün bunları yaparken de sıhhatinizi tehlikeye sokacak kadar bağırıp çağırıyorsunuz.
Sürekli bağırdığınız için de konuşmanızdaki mantık örgüsü kayboluyor ve gülünç duruma düşecek kadar Haçlı seferlerinin faziletini anlatmaya başlıyorsunuz, yine duyanları hayrete düşürecek kadar, Ortadoğu’daki gelişmelerin kendiliğinden olduğunu iddia ediyorsunuz.
İktidarda olduğunuz süre içerisinde sebep olduğunuz yaralar üç-beş olsaydı, işlediğiniz ve işlettiğiniz hatalar on-on beş olsaydı belki bağırarak, belki hitabet gücünüzle kapatabilirdiniz ama kırdığınız ceviz bini geçmiş, yuvarladığınız yumurta sepetinin sayısı belli değil.
Sonra bağırıp-çağırmanın her hangi bir derde derman olduğunu size kim söyledi ve siz buna nasıl inandınız?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024