14-15 Aralık'ta toplanacak olan Avrupa Birliği Laeken Zirvesi yaklaştıkça AGSP konusunda Türkiye'ye yapılan baskılar da arttı.
AB'de yerleşik fikriyatı ve niyeti her zamanki gibi "eski dostumuz" Bendit söyledi; "Biz AB'ye ait bir barışı koruma gücünün hem güney, hem de kuzeydekileri korumak için Kıbrıs'ta bulunmasını istiyoruz. AB'nin kendi özerk savunmasına sahip olması isteğini bloke etmek Türk halkının çıkarlarına ve Türkiye'nin Avrupa'daki geleceğine ters düşer."
Ben bu düşüncenin ortalama vatandaş için değil, çünkü o zaten kimin ne demek istediğini gayet iyi biliyor; fakat 57'inci hükümet ortakları için "Türkçe'den Türkçe'ye tekrar" tercüme edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bendit diyor ki; "1. AB ordusu kuzeydeki Türklere (dolayısı ile Türkiye'ye) karşı da kullanılabilir, 2. Türkiye AB ordusunu engellerse AB rüyasını rafa kaldırır."
İlgililer bu lâfın hazmı ile uğraşırken AB Dönem Başkanı Verhofstadt iki tavizle Ankara'ya geldi. Verhofstadt'ın AGSP ve NATO konusundaki çözüm umudu taşıyan Avrupa Gücü'nün Ege ve Kıbrıs konuları ile iki NATO müttefiki arasındaki krizlere dahil olunmayacak mantığına dayalı tavizlerini Ankara yeterli bulmadı. Ancak bu yeni teklif üzerine Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in, başbakanlar arasındaki görüşmeler devam ederken, Genekurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı arayarak teklifi anlattığı öğrenildi. Org. Büyükanıt'ın Dışişlerinin sıcak bakma eğiliminde olduğu bu teklife karşı, hemen yanıt verilmesinin doğru olmayacağı yönündeki teklifi kabul gördü. Bunun üzerine konuk başbakana yanıt hemen verilmedi. Bu gelişmelerden sonra teklife karşı verilecek cevabın oluşturulması için gün boyu seri toplantılar yapıldı. İlk toplantı Dışişleri Bakanlığı'nda Org. Büyükanıt ile Dışişleri Bakanı İsmail Cem arasındaydı.Burada oluşturulan görüş, akşam saatlerinde Başbakan Bülent Ecevit ve Genel Kurmay Başkanı'nın katıldığı güvenlik zirvesine götürüldü. Yapılan değerlendirmelerde birliğin bu yeni önerisinin Türkiye'nin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu görüşünde uzlaşıldı.
Türk tarafı, AB'nin, Ankara açısından hayati önem taşıyan Kafkaslar, Kuzey Irak, Ortadoğu ve Balkanlar gibi bölgelere müdahale edilmesi durumunda, kendisinin ikinci plana itilmesi endişesini taşıdığını net bir dille ifade etti. Ankara, Avrupa Gücü'nün sözkonusu bölgelere müdahalesi durumunda da, karar mekanizması içinde yer almak istediğini AB Dönem Başkanı sıfatını taşıyan Belçika'ya bildirdi.
Belçika basını "Türkiye ile anlaşmak mucize" manşetleri attılar. Belçika Başbakanı da Ankara'dan sonra gittiği Atina'da "Türkiye'ye tâviz verilmediğini" söyledi.
Ve ne olduysa 2 Aralık Pazar günü oldu, bir sihirli el gelip Ecevit'in ve ortaklarının görüşünü değiştirdi; aynı gün yapılan Güvenlik Zirvesi'nden sonra da şu açıklama yapıldı:
"1999 NATO Washington Zirvesi'nden bu yana AB tarafından geliştirilmekte olan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'na (AGSP) ittifakın vereceği desteğe ilişkin modalitelerin ve Türkiye gibi AB üyesi olmayan müttefiklerin AGSP ile ilişkilerinin düzenlenmesi ve belirlenmesi için çalışmaların sürdürüldüğü" kaydedildi.
Bu süreç çerçevesinde geçen Mayıs ayından bu yana ABD ve AB adına İngiltere ile yapılan yoğun üçlü görüşmeler sonucunda, Türkiye ve diğer AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin AGSP ile ilişkilerini düzenleyen bir yaklaşımlar paketinin birlikte geliştirildiği belirtilen açıklamada, şöyle denildi:
"Bu durum, gerek Washington Zirvesi'nde belirlenen hususlar, gerek Türkiye'nin savunma ve güvenlik alanındaki ilke, beklenti ve menfaatleri ışığında ilgili makamlarımızca işbirliği ve uyum içinde bütün yönleri ve ayrıntılı bir biçimde irdelenmiş, üçlü görüşmelerde varılan sonucun NATO ve AB arasında işbirliğinin her alanda ileriye götürülmesine imkan tanıyacak somut bir temel oluşturduğu kanaatine varılmıştır. Türkiye, hem bir NATO müttefiki, hem de AB'ye katılım adayı olarak, AGSP sürecini desteklemektedir."
Ve ben bu son derece kötü bir Türkçe'yle yazılmış açıklamadan hiçbir şey anlamadım.
Sonra da oturup açıklamanın zaten Türk halkı için değil, AB ve mozayikler için yapıldığı kanaatine vardım.
Fakat Yunanistan'ın açıklamanın ne anlama geldiğini çok iyi anladığına eminim.
Çünkü bakın Yunanistan Hükümet Sözcüsü Hristos Protopapas, bizim Güvenlik Zirvesi'nin toplanıp yukarıdaki açıklamanın yapıldığı 2 Ararlık Pazar gününün ertesi günü ne düzenlediği basın toplantısında ne söyledi:
"Bir AB üyesinin sağladığı anlaşma değil 15'lerin ne diyeceği önemlidir"
Buyurun şimdi buradan yakın.
AB'de yerleşik fikriyatı ve niyeti her zamanki gibi "eski dostumuz" Bendit söyledi; "Biz AB'ye ait bir barışı koruma gücünün hem güney, hem de kuzeydekileri korumak için Kıbrıs'ta bulunmasını istiyoruz. AB'nin kendi özerk savunmasına sahip olması isteğini bloke etmek Türk halkının çıkarlarına ve Türkiye'nin Avrupa'daki geleceğine ters düşer."
Ben bu düşüncenin ortalama vatandaş için değil, çünkü o zaten kimin ne demek istediğini gayet iyi biliyor; fakat 57'inci hükümet ortakları için "Türkçe'den Türkçe'ye tekrar" tercüme edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bendit diyor ki; "1. AB ordusu kuzeydeki Türklere (dolayısı ile Türkiye'ye) karşı da kullanılabilir, 2. Türkiye AB ordusunu engellerse AB rüyasını rafa kaldırır."
İlgililer bu lâfın hazmı ile uğraşırken AB Dönem Başkanı Verhofstadt iki tavizle Ankara'ya geldi. Verhofstadt'ın AGSP ve NATO konusundaki çözüm umudu taşıyan Avrupa Gücü'nün Ege ve Kıbrıs konuları ile iki NATO müttefiki arasındaki krizlere dahil olunmayacak mantığına dayalı tavizlerini Ankara yeterli bulmadı. Ancak bu yeni teklif üzerine Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in, başbakanlar arasındaki görüşmeler devam ederken, Genekurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı arayarak teklifi anlattığı öğrenildi. Org. Büyükanıt'ın Dışişlerinin sıcak bakma eğiliminde olduğu bu teklife karşı, hemen yanıt verilmesinin doğru olmayacağı yönündeki teklifi kabul gördü. Bunun üzerine konuk başbakana yanıt hemen verilmedi. Bu gelişmelerden sonra teklife karşı verilecek cevabın oluşturulması için gün boyu seri toplantılar yapıldı. İlk toplantı Dışişleri Bakanlığı'nda Org. Büyükanıt ile Dışişleri Bakanı İsmail Cem arasındaydı.Burada oluşturulan görüş, akşam saatlerinde Başbakan Bülent Ecevit ve Genel Kurmay Başkanı'nın katıldığı güvenlik zirvesine götürüldü. Yapılan değerlendirmelerde birliğin bu yeni önerisinin Türkiye'nin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu görüşünde uzlaşıldı.
Türk tarafı, AB'nin, Ankara açısından hayati önem taşıyan Kafkaslar, Kuzey Irak, Ortadoğu ve Balkanlar gibi bölgelere müdahale edilmesi durumunda, kendisinin ikinci plana itilmesi endişesini taşıdığını net bir dille ifade etti. Ankara, Avrupa Gücü'nün sözkonusu bölgelere müdahalesi durumunda da, karar mekanizması içinde yer almak istediğini AB Dönem Başkanı sıfatını taşıyan Belçika'ya bildirdi.
Belçika basını "Türkiye ile anlaşmak mucize" manşetleri attılar. Belçika Başbakanı da Ankara'dan sonra gittiği Atina'da "Türkiye'ye tâviz verilmediğini" söyledi.
Ve ne olduysa 2 Aralık Pazar günü oldu, bir sihirli el gelip Ecevit'in ve ortaklarının görüşünü değiştirdi; aynı gün yapılan Güvenlik Zirvesi'nden sonra da şu açıklama yapıldı:
"1999 NATO Washington Zirvesi'nden bu yana AB tarafından geliştirilmekte olan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'na (AGSP) ittifakın vereceği desteğe ilişkin modalitelerin ve Türkiye gibi AB üyesi olmayan müttefiklerin AGSP ile ilişkilerinin düzenlenmesi ve belirlenmesi için çalışmaların sürdürüldüğü" kaydedildi.
Bu süreç çerçevesinde geçen Mayıs ayından bu yana ABD ve AB adına İngiltere ile yapılan yoğun üçlü görüşmeler sonucunda, Türkiye ve diğer AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin AGSP ile ilişkilerini düzenleyen bir yaklaşımlar paketinin birlikte geliştirildiği belirtilen açıklamada, şöyle denildi:
"Bu durum, gerek Washington Zirvesi'nde belirlenen hususlar, gerek Türkiye'nin savunma ve güvenlik alanındaki ilke, beklenti ve menfaatleri ışığında ilgili makamlarımızca işbirliği ve uyum içinde bütün yönleri ve ayrıntılı bir biçimde irdelenmiş, üçlü görüşmelerde varılan sonucun NATO ve AB arasında işbirliğinin her alanda ileriye götürülmesine imkan tanıyacak somut bir temel oluşturduğu kanaatine varılmıştır. Türkiye, hem bir NATO müttefiki, hem de AB'ye katılım adayı olarak, AGSP sürecini desteklemektedir."
Ve ben bu son derece kötü bir Türkçe'yle yazılmış açıklamadan hiçbir şey anlamadım.
Sonra da oturup açıklamanın zaten Türk halkı için değil, AB ve mozayikler için yapıldığı kanaatine vardım.
Fakat Yunanistan'ın açıklamanın ne anlama geldiğini çok iyi anladığına eminim.
Çünkü bakın Yunanistan Hükümet Sözcüsü Hristos Protopapas, bizim Güvenlik Zirvesi'nin toplanıp yukarıdaki açıklamanın yapıldığı 2 Ararlık Pazar gününün ertesi günü ne düzenlediği basın toplantısında ne söyledi:
"Bir AB üyesinin sağladığı anlaşma değil 15'lerin ne diyeceği önemlidir"
Buyurun şimdi buradan yakın.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002