Türkiye'nin gene eksik olduğu ve olmaması gerektiği bir konu.
Acaba neden sanatı hor görüyoruz bu ülkede?
Doğru, her yerde pop müzik konseri var ancak popüler müzikten mi ibarettir şu sanat?
Daha evvel klasik müzik ve TSM (Türk Sanat Müziği) adlı bir yazıda değinmiştik bu konulara fakat sonra fark ettim: Klasik müzik durgun geliyor bizim millete galiba. Türk milleti de sıkılıyor durgun olan her şeyden.
Bakın Bakanlar Kurulu da çok durdu. Sıkıldık işte. Fakat konumuz bu değil, konumuz tiyatro.
Ah teyatora...
Eskiden özellikle büyük şehirlerimizde çok görürmüşüz bu oyun, sahne işlerini.
Peki zaten Pişekar-Kavuklu, Karagöz-Hacivat, Meddah gibi unsurlarla Türk kültürü içinde olan bu aktivite neden siliniyor üstümüzden?
Yalnızca çocukluğunda bu kültürü yaşamış olan ailelerin çocukları görüyor tiyatroyu ya da çok ender çıkan merakları var içimizde.
Düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum neden hor görülmüş tiyatro diye.
Ekonomik bir sıkıntısı da yok: 3-5 insan oynuyor yüzlercesi gülüyor, hüzünleniyor, yaşıyor.
En nihayetinde adi bir komedi filmi için sinemaları tıklım tıklım doldurmayı biliyoruz.
Sinemaya harcanan paraları tiyatroya çok görüyoruz anlayacağınız.
Şimdi aklıma bir şeyler geldi: Acaba patlamış mısır yemek yasak diye mi gitmiyoruz tiyatroya? Bütün mesele patlamış mısır sevdası mı yani?
Ben en son iki arkadaşımla beraber Anton Çehov'un "Üç Kız Kardeş"inin modern bir uyarlamasına gittim. Çok keyif aldım, üstüne düşündüm ancak salonda hepi topu 30 kişi olmasına da üzüldüm.
Sinemaya taş atmak gibi bir niyetim yok ama oyunculuk denen maharetin turnusol kağıdı sahnedir. Buradan, bu köşeden sesleniyorum tüm sanatı sevenler ve sevmesi gerekenlere:
İki dakika dinleyin beni! Bir uygarlığı uygarlık yapan şey sanat ve sanata verdiği değerdir. Hem klasik olan hem de modern çağa uyum sağlayabilen bu tiyatro denen dalı yalnızca belediyenin aylık programlarında görmek istemiyoruz!
Biz kim miyiz; biz bizi biliyoruz siz de sizi bilin.
Siz sizi bilince hepimiz büyük bir biz oluruz.
Hadi tiyatrolu günler...
Acaba neden sanatı hor görüyoruz bu ülkede?
Doğru, her yerde pop müzik konseri var ancak popüler müzikten mi ibarettir şu sanat?
Daha evvel klasik müzik ve TSM (Türk Sanat Müziği) adlı bir yazıda değinmiştik bu konulara fakat sonra fark ettim: Klasik müzik durgun geliyor bizim millete galiba. Türk milleti de sıkılıyor durgun olan her şeyden.
Bakın Bakanlar Kurulu da çok durdu. Sıkıldık işte. Fakat konumuz bu değil, konumuz tiyatro.
Ah teyatora...
Eskiden özellikle büyük şehirlerimizde çok görürmüşüz bu oyun, sahne işlerini.
Peki zaten Pişekar-Kavuklu, Karagöz-Hacivat, Meddah gibi unsurlarla Türk kültürü içinde olan bu aktivite neden siliniyor üstümüzden?
Yalnızca çocukluğunda bu kültürü yaşamış olan ailelerin çocukları görüyor tiyatroyu ya da çok ender çıkan merakları var içimizde.
Düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum neden hor görülmüş tiyatro diye.
Ekonomik bir sıkıntısı da yok: 3-5 insan oynuyor yüzlercesi gülüyor, hüzünleniyor, yaşıyor.
En nihayetinde adi bir komedi filmi için sinemaları tıklım tıklım doldurmayı biliyoruz.
Sinemaya harcanan paraları tiyatroya çok görüyoruz anlayacağınız.
Şimdi aklıma bir şeyler geldi: Acaba patlamış mısır yemek yasak diye mi gitmiyoruz tiyatroya? Bütün mesele patlamış mısır sevdası mı yani?
Ben en son iki arkadaşımla beraber Anton Çehov'un "Üç Kız Kardeş"inin modern bir uyarlamasına gittim. Çok keyif aldım, üstüne düşündüm ancak salonda hepi topu 30 kişi olmasına da üzüldüm.
Sinemaya taş atmak gibi bir niyetim yok ama oyunculuk denen maharetin turnusol kağıdı sahnedir. Buradan, bu köşeden sesleniyorum tüm sanatı sevenler ve sevmesi gerekenlere:
İki dakika dinleyin beni! Bir uygarlığı uygarlık yapan şey sanat ve sanata verdiği değerdir. Hem klasik olan hem de modern çağa uyum sağlayabilen bu tiyatro denen dalı yalnızca belediyenin aylık programlarında görmek istemiyoruz!
Biz kim miyiz; biz bizi biliyoruz siz de sizi bilin.
Siz sizi bilince hepimiz büyük bir biz oluruz.
Hadi tiyatrolu günler...
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018