Kanaatime göre günümüzün en büyük problemi, "Ölümden sonra bir hayat var mıdır?", "İnsan dirilecek midir?", "İnsan yaptıklarının hesabını verecek midir?" sorularını insanın kendi kendine sorup sormamasıdır. Bu, aynı zamanda inanan kardeşlerimiz için de geçerlidir. Ayet-i kerimede, Cenab-ı Vacibu'l Vücud Hazretleri; "Bu konuda ihtilafa düştüler" (Nebe, 78/1-5) buyuruyor. Hangi konuda? "Kıyamet vuku bulacak mı? Olacak mı? Olacaksa ne zaman olacak?" konusunda. Bu kanaatte olan, hoca, alim kabul ettiğimiz insanlar bile var. Bir gün bir sohbette; "Bu kainat, bu alem sona mı erecek? Böyle bir şey olamaz" dediler. Bunu diyen insan iman ehlidir, inanıyordur. Demek ki günümüz insanının en başta gelen problemi bu olsa gerek. Onun için de Allah'a imanın teyidi ahirete imandır. İmanın ispatı da ne ile mümkün olur? İbadetle. Eğer o inandığın şeyi hayatına geçirirse, "Bu insan inanıyor" dersin. Böyle bir şey yoksa "inanıyorum", bir iddia olur. İspat olmuyor. İspat nedir? "İnandım" dediği şeyin kulun hayatına geçmesidir. Namaza inanıyor musun? Oruca inanıyor musun? Hacca inanıyor musun? Bunu nasıl hayata geçiriyor isen, sen ona o kadar inanıyorsun. Mevlana'nın dediği gibi: "Neyi düşünüyorsan, neyi yapıyorsan, sen osun." Başka bir şey değilsin. Allah, bu konuda; "Ölümü ve hayatı yarattım" (Mülk; 67/2) buyuruyor. Varlık alemine geliş demek ki ölümle oluyor. Ölümün ardından tekrar bir diriliş var. Onun için diri olan hayatların tamamının temelinde ölü hayatı vardır. Binaenaleyh insanın hayatın diri olanına geçmesi mecburiyeti var. Buna sünnetullah diyoruz. "Önce ölümü sonra hayatı yarattım" buyuruyor Allah. O bakımdan insan ezeli değil ama ebedi varlıktır. Ölecek ama öyle bir dirilecek ki, bir daha ölmeyecek. Sadece insanın ölmesi veya dirilmesi de meseleyi halletmiyor. Nasıl mahlukatın tamamının bir ömrü, bir eceli varsa, bu mükevvenat içerisinde canlı ve cansız olan bütün varlıkların da bir ömrü vardır. Vakti geldiği zaman, onlar da hayata veda edecekler. Mesela, ayet-i kerimede kainatın ölümünden -ki buna "kıyamet" diyoruz- bahisle Cenab-ı Hak: "Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde..." (Tekvir; 81/1-2) buyuruyor. "Güneş katlanıp dürüldüğü zaman...". Demek bir zaman gelecek ki Allah bunu dürecek. Daha? "Yıldızlar döküldüğü zaman..." Yıldızlar tek tek dökülecek. Buraya gelmişken bir hususun altını çizmekte fayda var. Fiziğin kurallarına göre de bu işin olması şarttır. Bir fizik kaidesine göre harekette olan bir cisim er veya geç enerjisini tükettiğinde durma mecburiyetindedir. Elimizde bir taş var. Atıyorsunuz. Ne kadar gider? Sizin onu atma hızınız, enerjiniz onu ne kadar götürürse o kadar gider. Cenab-ı Hak, "Kün/ol" dedi, bu alemi oldurdu, yarattı. Yani fırlattı, attı. "Ol" dedi ve oluş başladı. Ne kadar devam edecek? O emir bitene kadar. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de dünyayı, maddeyi tarif ederken; "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?" (En'am, 6/32) buyuruyor. "Oyun, eğlence" diyor. Çocuk, oyuncakla kanar. Ne zamana kadar? Akıl-baliğ olana kadar. Akıl-baliğ olduktan sonra da: "Ben enayi imişim. Nedir ki ben bu bir odun parçası ile, bir bebekle kendimi avutuyorum" der. İşin hakikatini ister. Dünya, Kur'an'ın beyanıyla böyle bir aldatmadır. Yani aslına baktığınız zaman, koskoca kainat, galaksiler, yıldızlar topluluğu, içinde yaşadığımız dünya, Samanyolu, gözümüzle görmemiz mümkün olmayan, bazı teknik cihazlarla ancak görülmesi mümkün olan elektronlardan vücut bulmuştur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.