‘Allah'ım! Mürcie’ye lanet et!’
İmam Bâkır (a.s.) Mürcie hakkında ümmete şu nasihatte bulunmuştur: "Onlar dünya-ahiret düşmanlarımızdır." Mürcieler, imanın içsel bir olgu olduğunu savunurken, ameli, yani ibadeti imanın dışında tutmaktadırlar
14.04.2023 11:00:00 / Güncelleme: 14.04.2023 13:22:44





Mürcie fırkasına göre, iman sadece içsel, bâtınî bir inanç olup, bizim iyi ve kötü işlerimiz onu hiç değiştirmiyor ve böylece toplumdaki sâlih amelin, iyi işin değerini kendi kendine ortadan kaldırıyorlardı. İmam Bâkır (a.s.) Mürcie hakkında da ümmete şu nasihatte bulunmuştur:
"Allah'ım! Mürcie'ye lanet et! Çünkü onlar dünya-ahiret düşmanlarımızdır." İmam Bâkır'ın (a.s.) iman tanımlamasında, dil ile ikrarın yanında kalben onaylama ve amel ile yaşama da vardır. Ancak Mürcieler, imanın içsel bir olgu olduğunu savunurken, ameli, yani ibadeti imanın dışında tutmaktadırlar.
Hâricîler'i de bu grubun içine almayı uygun bulduk. İmam Ali (a.s.) döneminden itibaren varlığını sürdüren Hâricîler de İmam Bâkır'ın (a.s.) reddettiği ve ümmeti ikaz ettiği gruplardandır.
Onların hakkında İmam şöyle buyuruyordu: "Hâricîler, bilgisizliklerinden dolayı meydanı kendilerine daralttılar. Din ise, onların tuttukları yordamdan daha geniş, daha uygundur."
İmam Bâkır (a.s.) döneminde, bazı çevrelerde Kur'an tefsirini kişisel görüşlere göre yapma hali söz konusu idi.
"Muhammed b. Sâlim, Ebu Câfer'den (İmam Bâkır) şöyle nakletmektedir:
"Bazı insanlar Kur'an hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadan konuşuyorlar. Oysa, Allah Tebareke ve Teâlâ, bir ayette şöyle buyurmuştur: 'Sana Kitabı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için O'ndaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Hâlbuki O'nun tevilini ancak Allah bilir.'
Allah Azze ve Celle, Nuh'u kavmine gönderdi. 'Allah'a kulluk edin, O'ndan korkup sakının ve bana itaat edin' diye... Sonra onları tek Allah'a kulluk etmeye davet etti. Sırf O'na ibadet edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Sonra bu ilke doğrultusunda peygamberleri peş peşe gönderdi, tâ Muhammed (s.a.v.) gönderilinceye kadar.
Muhammed (s.a.v.) insanları Allah'a ibadet etmeye ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaya davet etti. Nitekim, Allah Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur: 'Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye Nuh'a tavsiye ettiğini, Sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu din, Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.'
Allah, peygamberleri, kavimlerine, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet etmek ve Allah katından geleni ikrar etmek üzere gönderdi. Kim bu ilkeye içtenlikle, ihlasla iman etmiş ve bu inancı üzere ölmüşse, Allah onu bu haliyle cennete koymuştur. Bu böyledir, çünkü Allah Azze ve Celle kullarına zulmedici değildir. Allah'ın mütekebbirleri için cehennem ateşini vâcib kıldığı, adam öldürme ve büyük günahları işleme gibi gazabını gerektiren bir suç işlemediği sürece bir kula azap etmez. Her peygambere kavminden mü'minler icabet edince, Allah, her bir peygamber için bir şeriat ve bir hareket metodu kılmıştır. Aslında şir'ah (şeriat) ve minhac (metod) yol ve sünnet anlamına gelir.
Allah, Muhammed'e (s.a.v.) şöyle vahyetmiştir: 'Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vah- yettiğimiz gibi Sana da vahyettik.' Her peygambere yolu ve sünneti takip etmesini emretmiştir.
"Allah'ım! Mürcie'ye lanet et! Çünkü onlar dünya-ahiret düşmanlarımızdır." İmam Bâkır'ın (a.s.) iman tanımlamasında, dil ile ikrarın yanında kalben onaylama ve amel ile yaşama da vardır. Ancak Mürcieler, imanın içsel bir olgu olduğunu savunurken, ameli, yani ibadeti imanın dışında tutmaktadırlar.
Hâricîler'i de bu grubun içine almayı uygun bulduk. İmam Ali (a.s.) döneminden itibaren varlığını sürdüren Hâricîler de İmam Bâkır'ın (a.s.) reddettiği ve ümmeti ikaz ettiği gruplardandır.
Onların hakkında İmam şöyle buyuruyordu: "Hâricîler, bilgisizliklerinden dolayı meydanı kendilerine daralttılar. Din ise, onların tuttukları yordamdan daha geniş, daha uygundur."
İmam Bâkır (a.s.) döneminde, bazı çevrelerde Kur'an tefsirini kişisel görüşlere göre yapma hali söz konusu idi.
"Muhammed b. Sâlim, Ebu Câfer'den (İmam Bâkır) şöyle nakletmektedir:
"Bazı insanlar Kur'an hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadan konuşuyorlar. Oysa, Allah Tebareke ve Teâlâ, bir ayette şöyle buyurmuştur: 'Sana Kitabı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için O'ndaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Hâlbuki O'nun tevilini ancak Allah bilir.'
Allah Azze ve Celle, Nuh'u kavmine gönderdi. 'Allah'a kulluk edin, O'ndan korkup sakının ve bana itaat edin' diye... Sonra onları tek Allah'a kulluk etmeye davet etti. Sırf O'na ibadet edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Sonra bu ilke doğrultusunda peygamberleri peş peşe gönderdi, tâ Muhammed (s.a.v.) gönderilinceye kadar.
Muhammed (s.a.v.) insanları Allah'a ibadet etmeye ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaya davet etti. Nitekim, Allah Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur: 'Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye Nuh'a tavsiye ettiğini, Sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu din, Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.'
Allah, peygamberleri, kavimlerine, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet etmek ve Allah katından geleni ikrar etmek üzere gönderdi. Kim bu ilkeye içtenlikle, ihlasla iman etmiş ve bu inancı üzere ölmüşse, Allah onu bu haliyle cennete koymuştur. Bu böyledir, çünkü Allah Azze ve Celle kullarına zulmedici değildir. Allah'ın mütekebbirleri için cehennem ateşini vâcib kıldığı, adam öldürme ve büyük günahları işleme gibi gazabını gerektiren bir suç işlemediği sürece bir kula azap etmez. Her peygambere kavminden mü'minler icabet edince, Allah, her bir peygamber için bir şeriat ve bir hareket metodu kılmıştır. Aslında şir'ah (şeriat) ve minhac (metod) yol ve sünnet anlamına gelir.
Allah, Muhammed'e (s.a.v.) şöyle vahyetmiştir: 'Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vah- yettiğimiz gibi Sana da vahyettik.' Her peygambere yolu ve sünneti takip etmesini emretmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.