Almanya'da, yaklaşan seçimler hakkında medyada farklı yorumlar yapılıyor. Türk dostu olarak tanıtılan Schröder'i az farkla takip eden Hıristiyan Demokratlar'ın iktidara gelmesi halinde Türkiye'nin AB adaylığının zorlaşacağı söyleniyor.
Avrupa'nın en kalabalık ülkesi olan ve Avrupa Parlamentosu'nda en fazla sandalyeye sahip bulunan Almanya, AB'nin karar mekanizmalarında etkin söz sahibidir. Türklere yakın olduğu sık sık dile getirilen Schröder iktidarında Türkiye'nin AB'ye alınması, en azından adaylık görüşmelerine başlanması için resmî platformda hangi olumlu adım atılmıştır?
Ortada dolaşan yuvarlak ifadeler, Türk işadamlarıyla yenen yemekler ve yapılan tavsiyeler dışında ne gibi bir somut gelişme söz konusudur?
Hıristiyan Demokratlarla şu an mevcut bulunan iktidar arasında Türkiye'nin AB üyeliği noktasında ciddi bir görüş ayrılığı yoktur. Ortak fikir, böyle bir birlikteliğin olamayacağı yönündedir. Fark, sadece bu ortak fikri dile getirirken kullanılan üsluptur. Hıristiyan Demokratlar'ın (CDU) Genel Başkanı henüz 1999'da, "Hıristiyan bir birlikte Müslüman bir ülkenin yer alamayacağını" ifade ediyordu.
Hıristiyan Demokratlar, Almanya'daki göç hadisesinin mevcut işsizliği daha da arttırdığını, ekonomik açıdan ülkeye ciddi bir yük getirdiğini ve en önemlisi göçmenlerin Alman toplumuna uyum gösteremediklerini ifade ediyorlar.
(Göçmenlerin büyük kısmının Türkler'den oluştuğunu hatırlatalım.)
Onlara göre, uyum gösterememek, "iyi bir Alman gibi olamamak"tır. Bu ifadenin açık şekli, "Hıristiyan olmamak"tır. Çünkü iyi bir Alman olmak, Hıristiyanlığa ait kültürel değerleri kabullenmek ve yaşamakla mümkün olabilir. Bu değerler Hıristiyanlığın üzerine bina edilmiştir ve Alman toplumunun temel taşlarıdır.
(Daha önceki yazılarımızda kilisenin, Alman toplumu ve eğitim sistemi üzerindeki tartışılmaz yerinden etraflı olarak söz etmiştik.)
Yalnız Almanya için değil bütün Avrupa ülkeleri için aynı durum geçerlidir. İnanç ayrılığı, derin tarihsel ve kültürel farklılıkları da beraberinde getirmiştir. Bu, kapanması mümkün olmayan bir uçurumdur.
O bakımdan, Almanya'daki seçimlerden çıkacak netice, orada yaşayan gurbetçilerimizin hayat şartlarının daha iyi bir noktaya taşınması açısından bizi ilgilendirir.
Yoksa, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda hiçbir şeyin değişmeyeceğini iyi bilelim.
Avrupa'nın en kalabalık ülkesi olan ve Avrupa Parlamentosu'nda en fazla sandalyeye sahip bulunan Almanya, AB'nin karar mekanizmalarında etkin söz sahibidir. Türklere yakın olduğu sık sık dile getirilen Schröder iktidarında Türkiye'nin AB'ye alınması, en azından adaylık görüşmelerine başlanması için resmî platformda hangi olumlu adım atılmıştır?
Ortada dolaşan yuvarlak ifadeler, Türk işadamlarıyla yenen yemekler ve yapılan tavsiyeler dışında ne gibi bir somut gelişme söz konusudur?
Hıristiyan Demokratlarla şu an mevcut bulunan iktidar arasında Türkiye'nin AB üyeliği noktasında ciddi bir görüş ayrılığı yoktur. Ortak fikir, böyle bir birlikteliğin olamayacağı yönündedir. Fark, sadece bu ortak fikri dile getirirken kullanılan üsluptur. Hıristiyan Demokratlar'ın (CDU) Genel Başkanı henüz 1999'da, "Hıristiyan bir birlikte Müslüman bir ülkenin yer alamayacağını" ifade ediyordu.
Hıristiyan Demokratlar, Almanya'daki göç hadisesinin mevcut işsizliği daha da arttırdığını, ekonomik açıdan ülkeye ciddi bir yük getirdiğini ve en önemlisi göçmenlerin Alman toplumuna uyum gösteremediklerini ifade ediyorlar.
(Göçmenlerin büyük kısmının Türkler'den oluştuğunu hatırlatalım.)
Onlara göre, uyum gösterememek, "iyi bir Alman gibi olamamak"tır. Bu ifadenin açık şekli, "Hıristiyan olmamak"tır. Çünkü iyi bir Alman olmak, Hıristiyanlığa ait kültürel değerleri kabullenmek ve yaşamakla mümkün olabilir. Bu değerler Hıristiyanlığın üzerine bina edilmiştir ve Alman toplumunun temel taşlarıdır.
(Daha önceki yazılarımızda kilisenin, Alman toplumu ve eğitim sistemi üzerindeki tartışılmaz yerinden etraflı olarak söz etmiştik.)
Yalnız Almanya için değil bütün Avrupa ülkeleri için aynı durum geçerlidir. İnanç ayrılığı, derin tarihsel ve kültürel farklılıkları da beraberinde getirmiştir. Bu, kapanması mümkün olmayan bir uçurumdur.
O bakımdan, Almanya'daki seçimlerden çıkacak netice, orada yaşayan gurbetçilerimizin hayat şartlarının daha iyi bir noktaya taşınması açısından bizi ilgilendirir.
Yoksa, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda hiçbir şeyin değişmeyeceğini iyi bilelim.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011