Annan Planında, "derhal imzala" diyenlerin, Türklerin lenine beğendikleri ne varsa kendisinin müzakere taktiği sayesinde gündeme geldiğini belirten KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bu haliyle dahi kabul edilmesi halinde Annan Planının Kıbrıs Türkünü perişan edecek sonuçlar doğuracağını söyledi.Annan Planı konusunda "Zemin olarak kabul edin" diye bir dayatmaya maruz kaldıklarını söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "Zemin olarak bunu kabul eder, imzalarsak, o zaman bunun çerçevesini değiştirmek mümkün değildir. Onun için biz bu planı zemin olarak kabul etmedik" dedi.Amerikalılar, Sovyetler, İngilizler, BM Güvenlik Konseyi, terörist aktivitelerine rağmen Rumları meşru hükümet olarak tanıdı. O an Makarios'un davası bitmiştir. Makarios döndü ve liderlere, "Ben, anlaşmaları bozup bir Rum idaresini dünyaya meşru hükümet olarak tanıtmak suretiyle Kıbrıs'ı Enosis'e, yani Yunanistan'a bağlanmaya en yakın noktaya getirdim. Bundan geri gitmek yoktur. Bu ünvanı koruyacaksınız" dedi. Rum liderliği Makarios'un vasiyetini yerine getiriyor.Ben, Klerides'le 8 yıl, Kipriyanu ile 11 yıl, Vasiliu ile 5 yıl konuştum. Şimdi Klerides'le 7 yıldır konuşuyorum. Görüşmeler kesiliyor, başlıyor, amma netice alamıyoruz. Niçin? Çünkü ben Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti olduklarını tanımıyorum. Ve Kıbrıs Türklerinin, egemen ve eşit bir ortak olduklarında ısrar ediyorum. Türkiye'nin garantörlüğünde ısrar ediyorum.Kıbrıs Türkleri ile Türkiye'nin arasını açmak için yıllardır süren bir mücadele vardır. Her şeyden istifade ediyorlar. "Bak işte Kıbrıs Türkü, Türkiye için böyle dedi", "Bak, Türkiye, Kıbrıs'ı artık stratejik açıdan önemli addetmiyor. AB'ye girmek için feda edecek" diye her iki tarafı tahrip edici büyük bir psikolojik savaş verilmektedir. Biz bunlara aldırmıyoruz. Biz, Türk devletinin askerî ve sivil bütün makamları ile işbirliği halinde bu milli davayı yürütüyoruz
Yazarımız Muharrem Bayraktar'ın yaptığı ve Pazartesi günü yayınladığımız röportajda, gerçekleri bire bir yaşayan bir ismin, KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun ağzından, entel barlarda ahkâm kesenlerin kaleminden kaçırılmaması gereken fırsat olarak takdim edilen 11 Kasım 2002 tarihli Annan Planı'nın bir çözüm değil, çözülmüş bir sorunu tekrar sorun haline getirecek, Türkiye ve Türklerin Kıbrıs'tan tasfiyesini beraberinde getirecek bir plan olduğunu gözler önüne serdik. Planın, Kıbrıs'ı Enosis'e kurban veren bir özellik taşıdığına dikkat çektik. Hatta işin Kıbrıs'la bitmeyeceğini, Ege ve Patrikhane gibi Helen ideallerine sıranın geleceğini aktardık. Dahası, Türkiye'nin böyle haklı bir davada zemin kaybetmesi durumunda başka hiç bir davasında zemin tutturamayacağını, Kıbrıs'ta boyun bükmenin bel bükmelere yol açacağını belirttik. Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadığı hiç bir siyasi ve ekonomik topluluğa Kıbrıs'ın alınamayacağını öngören uluslararası anlaşmalara rağmen AB'nin yaptığının Kıbrıs'ı işgalden başka bir anlam taşımadığı gibi yeni ve ufuk açıcı bir tespiti gündeme armağan ettik. Kıbrıs davasının, özellikle Türkiye'deki yeni hükümetle gündeme gelen "Kıbrıs konusunda mevcut statükonun dilinden konuşmayacağız" türünden açıklamaları bile "asıl statüko Rumları tüm Kıbrıs'ın hükümeti görmektir" şeklinde şerh etmesini bilecek kadar davasına vakıf bir kadronun elinde bulunduğunu ortaya koyarak yüreklere su serptik.
Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu'nun da içinde bulunduğu bu kadronun sembol ismi ise hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tır. Uluslararası statükonun Kıbrıs'ın tümünün hükümeti kabul etme hukuksuzluğunu resmiyete dökme tuzağı Annan Planını müzakere masasında göğüsleyecek isimdir Denktaş. Kıbrıs Türkünün boynuna geçirilen yeni bir ilmek olmaktan öte Türkiye'deki Türklerin de Anadolu'ya hapsedilmesinin tamamlanmasını beraberinde getirecek bu planın arka planını, satırlarda uzatılan havuçların satır aralarındaki tuzaklara nasıl kamuflaj görevi gördüğünü en iyi bilecek isimdir Denktaş. Denktaş, Kıbrıs Türkünün de Türkiye'nin de çıkarlarını savunmasını bilen ve ender yetişen liderlerden biridir. Gerçek bu olmasına rağmen, hem Türkiye'de hem de KKTC'de sahneye konulan 5. Kol faaliyetleri ile arkadan hançerlenmek istenmekte olan... Annan Planı sanki çözümmüş gibi çözümün önünde engel görülerek "Denktaş istifa" kabilinden hakkında ayağı yere basmayan köksüz sözler sarfedilen... Belki de 1974 öncesinden daha kritik bir dönemece giren Kıbrıs davasını, bu dönemeçten kazasız geçirecek, azgın Enosis dalgaları arasında Kıbrıs Türkünün içinde bulunduğu gemiyi hayat sahiline salimen ulaştıracak "usta kaptan"la, destek olunacak yerde köstek olarak elinin zayıflatılmak istendiği bir ortamda arkadaşımız Nevzat Yıldırım, bizzat KKTC'ye giderek görüştü. Annan Planı hakkındaki görüşlerini aldı. Arkadaşımız Kamil Bayraktar da bu görüşleri yayına hazırladı.
p Sayın Cumhurbaşkanım, yıllardır mücadelesini verdiğiniz Kıbrıs meselesi yeni bir olgu ile karşı karşıya. BM Genel Sekreteri Kofi Annan bir plan ortaya koydu. Bu, plana, bazı çevrelerce Kıbrıs meselesini çözeceği gözüyle bakılırken sizin Annan planına karşı çıktığınız ve genellikle tek taraflı bir anlaşmazlık olduğu, anlaşmaz tarafın da siz olduğunuz belirtiliyor. Bu konuda nelere söylersiniz?
Denktaş- Annan Planı, uzlaşmaya zemin olarak ortaya konmuştur. "Zemin olarak kabul edin" diye bir dayatma olmuştur. Zemin olarak bunu kabul eder, imzalarsak, o zaman bunun çerçevesini değiştirmek mümkün değildir. Onun için biz bu planı zemin olarak kabul etmedik. Öyle bir hava oluşturuldu ki, sanki Klerides kabul etmiş de kabul etmeyen taraf benmişim gibi bir hava oluşturuldu. Klerides de kabul etmedi. İtirazlarını yazdı. Biz de yazdık. Yine zemin olarak kabul etmemiz istendi. Klerides yine kabul etmedi. Onun bağlı olduğu milli meclis kabul etmedi. "Ama müzakere ederiz" dediler. Biz de "müzakere ederiz" dedik. Niçin müzakere ederiz? Biliyoruz ki bu planın lehimize değiştirilmesi gereken çok yeri var. Aleyhimize değiştirilebilecek yerleri de var. Biz, hem lehimize değiştirilmesi gereken yerlerini değiştirme, aleyhimize değiştirilebilecek yerleri de değiştirtmeme uğraşı için müzakere ederiz.
Kıbrıs Türkünü perişan edecek plan
Peki bunu imzayı atar da kabul edersek ne olur? 50-60 bin insanımız yerinden olur. İçimize, zaman içerisinde 50-60 bin Rum gelir, yerleşir. Bütün Rumlara,Kuzey'de bıraktıkları malları talep etme hakkı tanınmıştır. Güneyde bırakılan Türk malları ne olacak? Bunların aynı BM'nin daha evvelki planında takas yoluyla halledilmesi vardı. Şimdi ne olacak? Belli değil. Toprak konusunda bize % 28-27 toprak öngörülüyor. Bizim ekilen topraktaki hakkımız % 33. Ama şimdi bize "genelde % 27-28 alınız" diyorlar. Bunun yarısı Beşparmak Dağlarıdır. Etrafı ekilmeyen-dikilmeyen topraklardır. Yani bize ne kalıyor? Bize geriye % 14 filan kalıyor. Bunun içerisine Rumlar döndüğünde aşağı-yukarı % 9-10'unu alıp götürüyor. Bize ne kaldı? % 4-5 kaldı. Bu % 4-5'in içerisinde de yerleşmiş Rumlar var. Peki biz bu 50-60 bin nüfusu nereye nakledeceğiz? Apartmanlar yapıp, bunlar apartmanlarda oturmak suretiyle hayatlarını idame ettiremezler ki. Dolayısıyla sırf bu açıdan planı büyük ölçüde yeniden tartışmak lazımdır. Aksi takdirde halkımız perişan olur.
Annan Planı'nı AB takvimine bağlama oyunu
Planda idari açıdan bizim eşitliğimiz, egemenliğimiz kaale alınmış, kabul edilmiş değil. Planda konu edilen anayasa çerçevesinde "parça devlet" dedikleri, bir nevi eyalet olacak olan Türk toprağına hem yüzde şu kadar Rum yerleşecek, zaman içerisinde bizim vatandaşımız addedilecek, onlara seçme-seçilme hakkı tanınacak. Dolayısıyla müşterek devlette senatoda vs 24=24 görünen eşitlik Rumların da oylarıyla şu kadar Rum seçilmesiyle bozulacak vs. Bütün bunlara bakmak lazım. "Hayır! Bakma! Kabul et! İmzayı at, olsun bitsin!" Niçin? "Halk böyle istiyor?" diyorlar. Peki 30 bin kişinin böyle istediğini göstermek için toplantı yaptınız. Sendikalar tarafından okullar tatil edildi. Öğrenciler getirildi. Zararı yok. Bir gösteri yaptılar. Kanunlar müsaitse ne âlâ, müsait değilse hükümetin çare bulması lazım. Diğer taraftan daha önce başka bir 30 bin kişi başka bir toplantı yaptı. Onlar da "Barışa evet, bu belgeye hayır! Annan belgesine hayır" dediler. Biz de uzlaşma istiyoruz. Uzlaşma için gerekeni yapıyoruz. Annan belgesinde, "derhal imzala" diyenlerin, Türklerin lehine beğendikleri, savundukları ne varsa, benim müzakere taktiğim sayesinde ortaya çıkmış, gündeme gelmiştir. Ama dahası lazımdır. Bu verilenlerin altının oyulmaması lazım, somut olması lazım, bunlara dikkat edilmesi lazımdır. Biz diyoruz ki, "müzakere edelim, müzakere etmek için de zaman lazımdır." "Hayır!" diyorlar. BM Genel Sekreteri'nin iyi niyeti AB ile bağlantılı olmamakla birlikte AB'nin programına bizi bağladılar. Ve "bu kadar günde, bu kadar saatte bu işi halledin" dediler. Halledebilirsek edelim. Bu işleri yapabilirsek yapalım. Yapamazsak ne olacak? Arkadaşlar, "Yapamazsan dahi imzala" diyorlar. Böyle müzakere olmaz. Böyle pazarlık olmaz. Bu halk buna layık değildir.
Rumlar Makarios'un vasiyeti üzere hareket ediyor
p Sayın Cumhurbaşkanım, 40 yıldır barış isteniyor ama Rumlar emellerinden kesinlikle taviz vermiyorlar. Taviz veren taraf hep Türk tarafı oluyor.
Denktaş- Niye versin? 1963'te, ortaklık cumhuriyetimiz hangi maksatla gitti? Kıbrıs Cumhuriyetini ele geçirsin ve Kıbrıs'a sahip olsun diye gitti. Yani darbe yaptı ve sadece ismi kalabildi. Maalesef Amerikalılar, Sovyetler, İngilizler, BM Güvenlik Konseyi, o zaman, genelde, bütün bunların o terörist aktivitelerine rağmen Rumları meşru hükümet olarak tanıdı. O an Makarios'un davası bitmiştir. Nasıl ki döndü ve liderlere, "Ben, yaptığımı yapmak suretiyle, yani anlaşmaları bozup bir Rum idaresini dünyaya meşru hükümet olarak tanıtmak suretiyle Kıbrıs'ı Enosis'e, yani Yunanistan'a bağlanmaya en yakın noktaya getirdim. Bundan geri gitmek yoktur. Bu ünvanı koruyacaksınız" dedi. Sadece Enosis için bundan vazgeçmiyorlar. Rum liderliği Makarios'un vasiyetini yerine getiriyor.
Ben, Klerides'le 8 yıl konuştum. Ondan sonra Kipriyanu ile 11 yıl konuştum. Vasiliu ile 5 yıl konuştum. Şimdi Klerides'le 7 yıldır konuşuyorum. Görüşmeler kesiliyor, başlıyor, amma netice alamıyoruz. Niçin? Çünkü ben Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti olduklarını tanımıyorum. Ve Kıbrıs Türklerinin, egemen ve eşit bir ortak olduklarında ısrar ediyorum. Türkiye'nin garantörlüğünde ısrar ediyorum. Garantörlük de bu belgede sulandırılmıştır. Türkiye'nin hakları oldukça yıpratılmıştır. Biz dedik ki, "Bunu Türkiye ile Yunanistan konuşsun." Türkiye neyi kabul eder, ben bilemem. Ama biz, sağlam bir Türk garantisi istiyoruz.
Beyin yıkama operasyonu devrede
p Sayın Cumhurbaşkanım, biz Kıbrıs'ı baştan aşağı dolaştık. Gördük ki Kıbrıs halkı üzerinde çok ciddi bir psikolojik baskı var. Bunun sonu sizce nereye varır?
Denktaş- Üç ay ben burada yoktum. Benim hastalığım nedeniyle bu üç ay zarfında karşı taraf muazzam bir faaliyet gösterdi. Her yere gidildi. Her köye gidildi. Beyin yıkama operasyonu yapıldı. "Bu güzel bir anlaşmadır. AB'ye gireceğiz. Zengin olacağız vs" dendi. Sıkıntı içerisinde yaşayan bir halka bu takdimler yapıldıktan sonra bir hareketlilik başladı. Ama maalesef hükümetimiz ise bir aktivite gösteremedi. Diğer partiler gereken faaliyeti gösterdi; bunun cevabını vermedi. Meydan boş kaldı. Ben gelince partileri çağırdım, bir araya getirdim. Onlarla Annan belgesini inceledim. Ve nelerin değişmesi gerektiği konusunda baktım ki her partinin talepleri var. "Peki bu talepleri ben isteyeceğim" dedim. Benim de taleplerim var. Bunları bir araya getirdik. Bir fikir birliğine vardık. "Peki, tadilat için madem ki istekleriniz var; niye bu halka bu plan gayet güzeldir, derhal imzalanabilir" diyerek onun fikirlerini karıştırdınız, beyinlerini yıkadınız? Niye bu insanlara, "şu şu yerler değiştirilirse bu iyi olur" demiyorsunuz? Daha önceden, okumadan, böyle "plan mükemmeldir, kabul edilmelidir, AB'ye gireceğiz" diye tutturup da halkı yanıltacağınıza niçin bizimle fikir birliğine varmaya çalışmadınız? Bu soruların cevabını gün gelip halka vermeleri gerekecektir. Şimdi partilerden bir tanesi yine bu görüşmeleri bıraktı ve yine "Denktaş istifa, Denktaş istifa" diye bağırıyor. Gösteriler yapıyorlar. Dahasını da yapacaklarmış. Bu mesele sokakta halledilmez. Bu mesele akıl yoluyla halledilir. Halkın iradesi ne ise o şekilde yürütülür.
Barış ve AB tuzağı
Gazetelerde kamuoyu yoklamaları var. Birbirleriyle çatışıyor bu yoklamalar. Ben bunları ilmi bir şekilde inceletiyorum. Bakalım, kim, kime ne sordu? Ne cevap aldı? Netice nedir? Ne olmalıdır? Diye inceletiyorum. Türkiye'de, bizden habersiz, özel bir şirkete yaptırılan kamuoyu yoklaması var. Ciddi şirketler tarafından yapılmış. Bana iki gün evvel getirdiler. Bu kamuoyu yoklamasında halkın % 71'inin bizim siyasetimizi desteklediği görülüyor. Benim de inancım budur. Yani halk barış istiyor. Ben de barış istiyorum. Uzlaşma istiyorum. Ama adını söylüyorum. "Şu, şu, şu eksikleri olmamalı! Şu, şu, şu temelleri olmalı" diyorum. Diğer taraf, "Barış ve AB, Barış ve AB" diyerek yine barış isteyen halkı yanıltıcı bir şekilde bir yere çekmeye çalışıyor. Onun için şimdi biz, bu Annan belgesinin içeriğini iyice halka anlatmak mecburiyetindeyiz. Biz onu yapacağız.
Kıbrıs Türkleri ile Türkiye'nin arası açılmak isteniyor
t Türkiye'nin Kıbrıs konusunda uyguladığı dış politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Denktaş- Dış politika, bu Kıbrıs davasında, Ege meselesinde vs. Milli Güvenlik Kurulu'nun murakabesindedir. Hükümet Güvenlik Kuruluna gider. Güvenlik Kurulunda konu karara bağlanır. O milli bir politika olur. Bu milli politika belirlenmiştir. Bunun değiştiği hakkında bize bir bilgi gelmemiştir. Aksine milli politikanın ana hatlarının devam ettiği ve bu ana hatlar çerçevesinde müzakerelerin devam edeceği halen söylenmektedir. Biliyorum; çeşitli beyanatlar yapılmıştır. Çeşitli şekilde temsil edilmiştir. Kıbrıs Türkleri ile Türkiye'nin arasını açmak için yıllardır süren bir mücadele vardır. Her şeyden istifade ediyorlar. Her sözü istedikleri şekle sokup, "Bak işte Kıbrıs Türkü, Türkiye için böyle dedi", "Bak, Türkiye, Kıbrıs'ı artık stratejik açıdan önemli addetmiyor. Yani AB'ye girmek için feda edecek" diye her iki tarafı tahrip edici büyük bir savaş verilmektedir, psikolojik savaş verilmektedir. Biz bunlara aldırmıyoruz. Biz, bütün Türk hükümetleri ile, Türk devletinin temsilcileri ile, askerî ve sivil bütün makamları ile işbirliği halinde bu milli davayı yürütüyoruz. Bu konuda bir endişemiz yok.
Sayın Cumhurbaşkanımız, rahatsızlığına rağmen bize vakit ayırdığınız için teşekkürler ederiz.
Yazarımız Muharrem Bayraktar'ın yaptığı ve Pazartesi günü yayınladığımız röportajda, gerçekleri bire bir yaşayan bir ismin, KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun ağzından, entel barlarda ahkâm kesenlerin kaleminden kaçırılmaması gereken fırsat olarak takdim edilen 11 Kasım 2002 tarihli Annan Planı'nın bir çözüm değil, çözülmüş bir sorunu tekrar sorun haline getirecek, Türkiye ve Türklerin Kıbrıs'tan tasfiyesini beraberinde getirecek bir plan olduğunu gözler önüne serdik. Planın, Kıbrıs'ı Enosis'e kurban veren bir özellik taşıdığına dikkat çektik. Hatta işin Kıbrıs'la bitmeyeceğini, Ege ve Patrikhane gibi Helen ideallerine sıranın geleceğini aktardık. Dahası, Türkiye'nin böyle haklı bir davada zemin kaybetmesi durumunda başka hiç bir davasında zemin tutturamayacağını, Kıbrıs'ta boyun bükmenin bel bükmelere yol açacağını belirttik. Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadığı hiç bir siyasi ve ekonomik topluluğa Kıbrıs'ın alınamayacağını öngören uluslararası anlaşmalara rağmen AB'nin yaptığının Kıbrıs'ı işgalden başka bir anlam taşımadığı gibi yeni ve ufuk açıcı bir tespiti gündeme armağan ettik. Kıbrıs davasının, özellikle Türkiye'deki yeni hükümetle gündeme gelen "Kıbrıs konusunda mevcut statükonun dilinden konuşmayacağız" türünden açıklamaları bile "asıl statüko Rumları tüm Kıbrıs'ın hükümeti görmektir" şeklinde şerh etmesini bilecek kadar davasına vakıf bir kadronun elinde bulunduğunu ortaya koyarak yüreklere su serptik.
Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu'nun da içinde bulunduğu bu kadronun sembol ismi ise hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tır. Uluslararası statükonun Kıbrıs'ın tümünün hükümeti kabul etme hukuksuzluğunu resmiyete dökme tuzağı Annan Planını müzakere masasında göğüsleyecek isimdir Denktaş. Kıbrıs Türkünün boynuna geçirilen yeni bir ilmek olmaktan öte Türkiye'deki Türklerin de Anadolu'ya hapsedilmesinin tamamlanmasını beraberinde getirecek bu planın arka planını, satırlarda uzatılan havuçların satır aralarındaki tuzaklara nasıl kamuflaj görevi gördüğünü en iyi bilecek isimdir Denktaş. Denktaş, Kıbrıs Türkünün de Türkiye'nin de çıkarlarını savunmasını bilen ve ender yetişen liderlerden biridir. Gerçek bu olmasına rağmen, hem Türkiye'de hem de KKTC'de sahneye konulan 5. Kol faaliyetleri ile arkadan hançerlenmek istenmekte olan... Annan Planı sanki çözümmüş gibi çözümün önünde engel görülerek "Denktaş istifa" kabilinden hakkında ayağı yere basmayan köksüz sözler sarfedilen... Belki de 1974 öncesinden daha kritik bir dönemece giren Kıbrıs davasını, bu dönemeçten kazasız geçirecek, azgın Enosis dalgaları arasında Kıbrıs Türkünün içinde bulunduğu gemiyi hayat sahiline salimen ulaştıracak "usta kaptan"la, destek olunacak yerde köstek olarak elinin zayıflatılmak istendiği bir ortamda arkadaşımız Nevzat Yıldırım, bizzat KKTC'ye giderek görüştü. Annan Planı hakkındaki görüşlerini aldı. Arkadaşımız Kamil Bayraktar da bu görüşleri yayına hazırladı.
p Sayın Cumhurbaşkanım, yıllardır mücadelesini verdiğiniz Kıbrıs meselesi yeni bir olgu ile karşı karşıya. BM Genel Sekreteri Kofi Annan bir plan ortaya koydu. Bu, plana, bazı çevrelerce Kıbrıs meselesini çözeceği gözüyle bakılırken sizin Annan planına karşı çıktığınız ve genellikle tek taraflı bir anlaşmazlık olduğu, anlaşmaz tarafın da siz olduğunuz belirtiliyor. Bu konuda nelere söylersiniz?
Denktaş- Annan Planı, uzlaşmaya zemin olarak ortaya konmuştur. "Zemin olarak kabul edin" diye bir dayatma olmuştur. Zemin olarak bunu kabul eder, imzalarsak, o zaman bunun çerçevesini değiştirmek mümkün değildir. Onun için biz bu planı zemin olarak kabul etmedik. Öyle bir hava oluşturuldu ki, sanki Klerides kabul etmiş de kabul etmeyen taraf benmişim gibi bir hava oluşturuldu. Klerides de kabul etmedi. İtirazlarını yazdı. Biz de yazdık. Yine zemin olarak kabul etmemiz istendi. Klerides yine kabul etmedi. Onun bağlı olduğu milli meclis kabul etmedi. "Ama müzakere ederiz" dediler. Biz de "müzakere ederiz" dedik. Niçin müzakere ederiz? Biliyoruz ki bu planın lehimize değiştirilmesi gereken çok yeri var. Aleyhimize değiştirilebilecek yerleri de var. Biz, hem lehimize değiştirilmesi gereken yerlerini değiştirme, aleyhimize değiştirilebilecek yerleri de değiştirtmeme uğraşı için müzakere ederiz.
Kıbrıs Türkünü perişan edecek plan
Peki bunu imzayı atar da kabul edersek ne olur? 50-60 bin insanımız yerinden olur. İçimize, zaman içerisinde 50-60 bin Rum gelir, yerleşir. Bütün Rumlara,Kuzey'de bıraktıkları malları talep etme hakkı tanınmıştır. Güneyde bırakılan Türk malları ne olacak? Bunların aynı BM'nin daha evvelki planında takas yoluyla halledilmesi vardı. Şimdi ne olacak? Belli değil. Toprak konusunda bize % 28-27 toprak öngörülüyor. Bizim ekilen topraktaki hakkımız % 33. Ama şimdi bize "genelde % 27-28 alınız" diyorlar. Bunun yarısı Beşparmak Dağlarıdır. Etrafı ekilmeyen-dikilmeyen topraklardır. Yani bize ne kalıyor? Bize geriye % 14 filan kalıyor. Bunun içerisine Rumlar döndüğünde aşağı-yukarı % 9-10'unu alıp götürüyor. Bize ne kaldı? % 4-5 kaldı. Bu % 4-5'in içerisinde de yerleşmiş Rumlar var. Peki biz bu 50-60 bin nüfusu nereye nakledeceğiz? Apartmanlar yapıp, bunlar apartmanlarda oturmak suretiyle hayatlarını idame ettiremezler ki. Dolayısıyla sırf bu açıdan planı büyük ölçüde yeniden tartışmak lazımdır. Aksi takdirde halkımız perişan olur.
Annan Planı'nı AB takvimine bağlama oyunu
Planda idari açıdan bizim eşitliğimiz, egemenliğimiz kaale alınmış, kabul edilmiş değil. Planda konu edilen anayasa çerçevesinde "parça devlet" dedikleri, bir nevi eyalet olacak olan Türk toprağına hem yüzde şu kadar Rum yerleşecek, zaman içerisinde bizim vatandaşımız addedilecek, onlara seçme-seçilme hakkı tanınacak. Dolayısıyla müşterek devlette senatoda vs 24=24 görünen eşitlik Rumların da oylarıyla şu kadar Rum seçilmesiyle bozulacak vs. Bütün bunlara bakmak lazım. "Hayır! Bakma! Kabul et! İmzayı at, olsun bitsin!" Niçin? "Halk böyle istiyor?" diyorlar. Peki 30 bin kişinin böyle istediğini göstermek için toplantı yaptınız. Sendikalar tarafından okullar tatil edildi. Öğrenciler getirildi. Zararı yok. Bir gösteri yaptılar. Kanunlar müsaitse ne âlâ, müsait değilse hükümetin çare bulması lazım. Diğer taraftan daha önce başka bir 30 bin kişi başka bir toplantı yaptı. Onlar da "Barışa evet, bu belgeye hayır! Annan belgesine hayır" dediler. Biz de uzlaşma istiyoruz. Uzlaşma için gerekeni yapıyoruz. Annan belgesinde, "derhal imzala" diyenlerin, Türklerin lehine beğendikleri, savundukları ne varsa, benim müzakere taktiğim sayesinde ortaya çıkmış, gündeme gelmiştir. Ama dahası lazımdır. Bu verilenlerin altının oyulmaması lazım, somut olması lazım, bunlara dikkat edilmesi lazımdır. Biz diyoruz ki, "müzakere edelim, müzakere etmek için de zaman lazımdır." "Hayır!" diyorlar. BM Genel Sekreteri'nin iyi niyeti AB ile bağlantılı olmamakla birlikte AB'nin programına bizi bağladılar. Ve "bu kadar günde, bu kadar saatte bu işi halledin" dediler. Halledebilirsek edelim. Bu işleri yapabilirsek yapalım. Yapamazsak ne olacak? Arkadaşlar, "Yapamazsan dahi imzala" diyorlar. Böyle müzakere olmaz. Böyle pazarlık olmaz. Bu halk buna layık değildir.
Rumlar Makarios'un vasiyeti üzere hareket ediyor
p Sayın Cumhurbaşkanım, 40 yıldır barış isteniyor ama Rumlar emellerinden kesinlikle taviz vermiyorlar. Taviz veren taraf hep Türk tarafı oluyor.
Denktaş- Niye versin? 1963'te, ortaklık cumhuriyetimiz hangi maksatla gitti? Kıbrıs Cumhuriyetini ele geçirsin ve Kıbrıs'a sahip olsun diye gitti. Yani darbe yaptı ve sadece ismi kalabildi. Maalesef Amerikalılar, Sovyetler, İngilizler, BM Güvenlik Konseyi, o zaman, genelde, bütün bunların o terörist aktivitelerine rağmen Rumları meşru hükümet olarak tanıdı. O an Makarios'un davası bitmiştir. Nasıl ki döndü ve liderlere, "Ben, yaptığımı yapmak suretiyle, yani anlaşmaları bozup bir Rum idaresini dünyaya meşru hükümet olarak tanıtmak suretiyle Kıbrıs'ı Enosis'e, yani Yunanistan'a bağlanmaya en yakın noktaya getirdim. Bundan geri gitmek yoktur. Bu ünvanı koruyacaksınız" dedi. Sadece Enosis için bundan vazgeçmiyorlar. Rum liderliği Makarios'un vasiyetini yerine getiriyor.
Ben, Klerides'le 8 yıl konuştum. Ondan sonra Kipriyanu ile 11 yıl konuştum. Vasiliu ile 5 yıl konuştum. Şimdi Klerides'le 7 yıldır konuşuyorum. Görüşmeler kesiliyor, başlıyor, amma netice alamıyoruz. Niçin? Çünkü ben Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti olduklarını tanımıyorum. Ve Kıbrıs Türklerinin, egemen ve eşit bir ortak olduklarında ısrar ediyorum. Türkiye'nin garantörlüğünde ısrar ediyorum. Garantörlük de bu belgede sulandırılmıştır. Türkiye'nin hakları oldukça yıpratılmıştır. Biz dedik ki, "Bunu Türkiye ile Yunanistan konuşsun." Türkiye neyi kabul eder, ben bilemem. Ama biz, sağlam bir Türk garantisi istiyoruz.
Beyin yıkama operasyonu devrede
p Sayın Cumhurbaşkanım, biz Kıbrıs'ı baştan aşağı dolaştık. Gördük ki Kıbrıs halkı üzerinde çok ciddi bir psikolojik baskı var. Bunun sonu sizce nereye varır?
Denktaş- Üç ay ben burada yoktum. Benim hastalığım nedeniyle bu üç ay zarfında karşı taraf muazzam bir faaliyet gösterdi. Her yere gidildi. Her köye gidildi. Beyin yıkama operasyonu yapıldı. "Bu güzel bir anlaşmadır. AB'ye gireceğiz. Zengin olacağız vs" dendi. Sıkıntı içerisinde yaşayan bir halka bu takdimler yapıldıktan sonra bir hareketlilik başladı. Ama maalesef hükümetimiz ise bir aktivite gösteremedi. Diğer partiler gereken faaliyeti gösterdi; bunun cevabını vermedi. Meydan boş kaldı. Ben gelince partileri çağırdım, bir araya getirdim. Onlarla Annan belgesini inceledim. Ve nelerin değişmesi gerektiği konusunda baktım ki her partinin talepleri var. "Peki bu talepleri ben isteyeceğim" dedim. Benim de taleplerim var. Bunları bir araya getirdik. Bir fikir birliğine vardık. "Peki, tadilat için madem ki istekleriniz var; niye bu halka bu plan gayet güzeldir, derhal imzalanabilir" diyerek onun fikirlerini karıştırdınız, beyinlerini yıkadınız? Niye bu insanlara, "şu şu yerler değiştirilirse bu iyi olur" demiyorsunuz? Daha önceden, okumadan, böyle "plan mükemmeldir, kabul edilmelidir, AB'ye gireceğiz" diye tutturup da halkı yanıltacağınıza niçin bizimle fikir birliğine varmaya çalışmadınız? Bu soruların cevabını gün gelip halka vermeleri gerekecektir. Şimdi partilerden bir tanesi yine bu görüşmeleri bıraktı ve yine "Denktaş istifa, Denktaş istifa" diye bağırıyor. Gösteriler yapıyorlar. Dahasını da yapacaklarmış. Bu mesele sokakta halledilmez. Bu mesele akıl yoluyla halledilir. Halkın iradesi ne ise o şekilde yürütülür.
Barış ve AB tuzağı
Gazetelerde kamuoyu yoklamaları var. Birbirleriyle çatışıyor bu yoklamalar. Ben bunları ilmi bir şekilde inceletiyorum. Bakalım, kim, kime ne sordu? Ne cevap aldı? Netice nedir? Ne olmalıdır? Diye inceletiyorum. Türkiye'de, bizden habersiz, özel bir şirkete yaptırılan kamuoyu yoklaması var. Ciddi şirketler tarafından yapılmış. Bana iki gün evvel getirdiler. Bu kamuoyu yoklamasında halkın % 71'inin bizim siyasetimizi desteklediği görülüyor. Benim de inancım budur. Yani halk barış istiyor. Ben de barış istiyorum. Uzlaşma istiyorum. Ama adını söylüyorum. "Şu, şu, şu eksikleri olmamalı! Şu, şu, şu temelleri olmalı" diyorum. Diğer taraf, "Barış ve AB, Barış ve AB" diyerek yine barış isteyen halkı yanıltıcı bir şekilde bir yere çekmeye çalışıyor. Onun için şimdi biz, bu Annan belgesinin içeriğini iyice halka anlatmak mecburiyetindeyiz. Biz onu yapacağız.
Kıbrıs Türkleri ile Türkiye'nin arası açılmak isteniyor
t Türkiye'nin Kıbrıs konusunda uyguladığı dış politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Denktaş- Dış politika, bu Kıbrıs davasında, Ege meselesinde vs. Milli Güvenlik Kurulu'nun murakabesindedir. Hükümet Güvenlik Kuruluna gider. Güvenlik Kurulunda konu karara bağlanır. O milli bir politika olur. Bu milli politika belirlenmiştir. Bunun değiştiği hakkında bize bir bilgi gelmemiştir. Aksine milli politikanın ana hatlarının devam ettiği ve bu ana hatlar çerçevesinde müzakerelerin devam edeceği halen söylenmektedir. Biliyorum; çeşitli beyanatlar yapılmıştır. Çeşitli şekilde temsil edilmiştir. Kıbrıs Türkleri ile Türkiye'nin arasını açmak için yıllardır süren bir mücadele vardır. Her şeyden istifade ediyorlar. Her sözü istedikleri şekle sokup, "Bak işte Kıbrıs Türkü, Türkiye için böyle dedi", "Bak, Türkiye, Kıbrıs'ı artık stratejik açıdan önemli addetmiyor. Yani AB'ye girmek için feda edecek" diye her iki tarafı tahrip edici büyük bir savaş verilmektedir, psikolojik savaş verilmektedir. Biz bunlara aldırmıyoruz. Biz, bütün Türk hükümetleri ile, Türk devletinin temsilcileri ile, askerî ve sivil bütün makamları ile işbirliği halinde bu milli davayı yürütüyoruz. Bu konuda bir endişemiz yok.
Sayın Cumhurbaşkanımız, rahatsızlığına rağmen bize vakit ayırdığınız için teşekkürler ederiz.