Anoreksiya Nervoza Hayatları Değiştiriyor
Günümüz dünyasında beden algısı, sosyal medya ve kültürel kalıplarla şekilleniyor. Bu şekillenme, bazı bireylerde sağlıksız bir noktaya evriliyor: anoreksiya nervoza
04.09.2025 18:34:00 / Güncelleme: 04.09.2025 18:38:45
Ahmet Turan Yiğit
Ahmet Turan Yiğit





Günümüz dünyasında beden algısı, sosyal medya ve kültürel kalıplarla şekilleniyor. Bu şekillenme, bazı bireylerde sağlıksız bir noktaya evriliyor: anoreksiya nervoza. Görünürde "zayıflık" arayışı gibi dursa da, bu hastalık aslında çok daha derin bir psikolojik ve fizyolojik mücadeleyi barındırıyor.
Anoreksiya nervoza, kişinin kilo alma korkusuyla yemek yemeyi reddetmesi ya da ciddi şekilde kısıtlamasıyla karakterize edilen bir yeme bozukluğu. Bu durum, zamanla vücut ağırlığının tehlikeli seviyelere düşmesine, hormonal dengenin bozulmasına ve organ fonksiyonlarının zarar görmesine neden olabiliyor. Ancak hastalığın en çarpıcı yönü, bireyin kendini hâlâ "fazla kilolu" görmesi. Bu algı bozukluğu, hastalığın psikolojik temelini oluşturuyor.
Anoreksiya, sadece fiziksel değil; aynı zamanda sosyal bir izolasyon süreci. Yemekli davetlerden kaçınmak, aileyle çatışmalar yaşamak, arkadaş çevresinden uzaklaşmak gibi davranışlar, hastalığın ilerleyen evrelerinde sıkça görülüyor. Bu da bireyin yalnızlaşmasına ve içe kapanmasına yol açıyor.
Toplumda "irade gücü" ya da "güzellik uğruna yapılan fedakârlık" gibi yanlış yorumlarla karşılanan anoreksiya, aslında ciddi bir sağlık sorunu. Bu hastalık, kişinin bedenini kontrol etme çabasıyla başlayan ama zamanla bedenin kontrolünü kaybettiği bir döngüye dönüşüyor. Kalp ritmi bozulabiliyor, kemik yoğunluğu azalabiliyor, bağışıklık sistemi zayıflıyor.
Anoreksiya nervoza ile mücadele, sadece tıbbi değil; aynı zamanda toplumsal bir bilinç meselesi. Beden algısının yeniden tanımlanması, medyanın güzellik kalıplarını sorgulaması ve bireylerin kendilerini oldukları gibi kabul etmeleri, bu hastalığın yayılmasını önleyebilir.
Anoreksiya nervoza, kişinin kilo alma korkusuyla yemek yemeyi reddetmesi ya da ciddi şekilde kısıtlamasıyla karakterize edilen bir yeme bozukluğu. Bu durum, zamanla vücut ağırlığının tehlikeli seviyelere düşmesine, hormonal dengenin bozulmasına ve organ fonksiyonlarının zarar görmesine neden olabiliyor. Ancak hastalığın en çarpıcı yönü, bireyin kendini hâlâ "fazla kilolu" görmesi. Bu algı bozukluğu, hastalığın psikolojik temelini oluşturuyor.
Anoreksiya, sadece fiziksel değil; aynı zamanda sosyal bir izolasyon süreci. Yemekli davetlerden kaçınmak, aileyle çatışmalar yaşamak, arkadaş çevresinden uzaklaşmak gibi davranışlar, hastalığın ilerleyen evrelerinde sıkça görülüyor. Bu da bireyin yalnızlaşmasına ve içe kapanmasına yol açıyor.
Toplumda "irade gücü" ya da "güzellik uğruna yapılan fedakârlık" gibi yanlış yorumlarla karşılanan anoreksiya, aslında ciddi bir sağlık sorunu. Bu hastalık, kişinin bedenini kontrol etme çabasıyla başlayan ama zamanla bedenin kontrolünü kaybettiği bir döngüye dönüşüyor. Kalp ritmi bozulabiliyor, kemik yoğunluğu azalabiliyor, bağışıklık sistemi zayıflıyor.
Anoreksiya nervoza ile mücadele, sadece tıbbi değil; aynı zamanda toplumsal bir bilinç meselesi. Beden algısının yeniden tanımlanması, medyanın güzellik kalıplarını sorgulaması ve bireylerin kendilerini oldukları gibi kabul etmeleri, bu hastalığın yayılmasını önleyebilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.