Feyyaz İNANÇ
-Halis Bey, Halis Bey...
-Evet.
-Ne kadar dalgınsınız bugün.
-Arefe'nin heyecanından herhalde...
Ayşe Hanım Halis Bey'in dalgınlığını tahmin edebiliyordu. Bayramlara olan yakın ilgi ve hatıralarıyla özellikle Arefe günü heyecanı doruk noktaya gelirdi.
Bugün milyonlarca hacının arasında Halis Bey Arafat'ta vakfede. Kendisinden dua isteyenlere bu güzel mekânda bol bol dua ediyor. Bütün Müslümanlar ve annesi, babası için...
Ayşe Hanım'ın gözleri Halis Bey'in üzerinde. Onun duygusallığını çok iyi bildiğinden hele Arefe gününe olan sevgisi sebebiyle heyecanını takip etmektedir. Adeta çocuklaşırdı Halis Bey. Şimdi olduğu gibi. Ama şeker hastalığı ve tansiyonu onun bu durumuna aldırış etmiyordu. Zayıf buldukları anda Halis Bey'i yere yıkıyorlardı. Hoş Halis Bey de pek eyvallah demezdi ama, hastalığa çoğu zaman yenik düşerdi.
-Bakın gördünüz mü? Arafat dağının beyaz kandiller gibi dizilmiş çadırlarından birinde Halis Bey dalgın gözlerle dışarı bakıyor...
Çadırın önüne 4-5 yaşlarında esmer bir çocuk geldi. Ayakları yalınayak, üzerinde ihram elbisesi var. İhram elbisesi herkeste var ama bu küçük yavruya o kadar yakışmış ki... Halis Bey'in hemen gözleri parıldadı. Tebessüm çiçekleri açtı. Minik yavrucak hiçbir şey konuşmadan Halis Bey'e bakıyordu. Ayşe Hanım çantasından bir şeker çıkarıp bu tatlı çocuğa, (sevimli minik Arafat kuşuna) uzattı. Çocuk yana sarkık ellerinden birini uzatıp şekeri aldı. Tebessüm ediyordu. Biraz sonra "kıkır kıkır" gülmeye başladı. Hemen oracıktan kendi çadırlarına girdi. Biraz sonra tekrar geldi. Bu sefer diğer elini uzattı. Belli ki kundaktaki kardeşi için de şeker bekliyordu. Ayşe Hanım hemen bir şeker daha verdi. Çocuk onu da alınca koşup konakladıkları çadıra götürüp tekrar geldi.
Halis Bey çadırın girişine gelip oturdu. Sanki iki minik serçe oturup yanyana ötüşecekler sanırsınız.
Esmer yüz içerisinde boncuk boncuk parlayan ufacık gözler, hafif pembe dudaklar, Kırkpınar pehlivanlığına namzet küçük omuzlarla dikiliyordu çocuk. Halis Bey elini çocuğun omuzuna koydu. Onu öyle bir koklamak, sarılmak, bağrına basmak istiyordu ki emzikli çocuğun süte hasret çekmesi gibi yüreği sevgiye akıyordu. Ayşe hanım hem çocuğu hem de adamlamış çocuk Halis Bey'i dikkatle izliyordu.
Çocuk birden konuşmaya başladı: "Yevmül Arafa, Yevmül Arafa... Allah-u Ekber. Allah-u Ekber. Lailahe illallahu vallahu ekber. Allah-u Ekber Velillahil Hamd" (Bugün Arefe. Bugün Arefe...)
Ayşe Hanım çocuğun bu sözleri karşısında yufka yürekleri öyle bir doldu ki gözyaşları aktı da aktı. Hele Halis Bey can evinden vurulmuştu. Memleketinde Arefe gününe hazırlanan çocuklara Arefe gününün tekbirlerini ısrarla hatırlatan, ezberleten, bayramdan önce de bir kaç gün prova yapan Halis Bey'in şimdi Arafat çadırı önünde koro şefi bu penceresine konan minik kuş minik yavru olmuştu.
Durun bir dakika çocuk bir şey daha söyleyecek.
-Arapça olarak "Vacip tekbirler sabah namazından sonra başladı" dedi.
Çocuk yine çadırın önünden kayboldu. Halis Bey birden ayağa fırlayıp çocuğu takip etmek istedi ama birinci hamlede kalkamadı. Sonra kalktı ama çocuğa artık yetişemezdi.
İçini, kırk yıldır aynı yastığa baş koyduğu Ayşe Hanım'a döktü.
"Ayşe Hatun!.. Bilirsin küçük yaşlarda babaannemi, daha sonra da anneannemi kaybettim. Onların bayram coşkusu içime işlemişti. Çocukları sevindirmeye, bir yetimin başını okşamaya, Kurban Bayramında fakir komşulara et ikrâm etmekle sevindirmeye özen gösterirlerdi. Bir de Arefe gününe... Bütün sevgileri çağlasın diye, iyi niyetlerle yapılan ameller makbul olsun hem de tekbir sesi gönüllerimize yer etsin diye Arefe gününe önem verilirdi. Çocuklar toplanır sabah namazı farz namazdan sonra okunacak tekbir için yatsıdan sonra koro halinde sabahın tekbirine hazırlık yapılırdı.
Halis Bey'in nutku tutuldu. Boğazı düğümlendi. Gözleri yaşlarla doldu. Ayşe Hanım da duygularına tercüman olarak şöyle devam etti:
-Buraya (Hacca) gelirken de ille de Ayşe Hanım!.. Kurban bayramının Arefe gününü unutmayalım. Hem Cenab-ı Hak'tan niyazımdır. Benim canımı o gün alsın. Sabah namazından sonra bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar tekbirler okuruz. Bayramımızın hatırasına biraz şeker, birkaç beyaz mendil al da bayramda çocuklara hem de güzel adetimizi güzel mekânda yaşayalım ne olur demiştiniz. Şimdi bu çocuk, gönüllerimize konan serçe oldu. Beni de çok duygulandırdı.
Artık "Veda Günü" gelmişti. Hacılar bir bir Mekke'den ayrılıyordu. Bir aile Halis Bey'e doğru yaklaştı. Ayeş Hanım hemen anlamıştı. Çünkü geriden gelen çocuk çadıra gelen minik yavruydu. Tavaf esnasında Halis Bey'i görünce ille de babasına gidip "Beni o amcaya götürün o bana beyaz mendil verecek, beni öpecek" demiş.
Halis Bey çocuğu görünce öyle bir sarıldı ki, kokladı kokladı. Öptü ve bağrına bastı.
Dönüp Ayşe Hanım'a:
-Bu evladımıza bir beyaz mendil hediye edelim". Allah ak mendil gibi ömrüne bereket versin. Cömert olsun. Zihni açık, faydalı bir insan olsun, dedi.
-Halis Bey, Halis Bey...
-Evet.
-Ne kadar dalgınsınız bugün.
-Arefe'nin heyecanından herhalde...
Ayşe Hanım Halis Bey'in dalgınlığını tahmin edebiliyordu. Bayramlara olan yakın ilgi ve hatıralarıyla özellikle Arefe günü heyecanı doruk noktaya gelirdi.
Bugün milyonlarca hacının arasında Halis Bey Arafat'ta vakfede. Kendisinden dua isteyenlere bu güzel mekânda bol bol dua ediyor. Bütün Müslümanlar ve annesi, babası için...
Ayşe Hanım'ın gözleri Halis Bey'in üzerinde. Onun duygusallığını çok iyi bildiğinden hele Arefe gününe olan sevgisi sebebiyle heyecanını takip etmektedir. Adeta çocuklaşırdı Halis Bey. Şimdi olduğu gibi. Ama şeker hastalığı ve tansiyonu onun bu durumuna aldırış etmiyordu. Zayıf buldukları anda Halis Bey'i yere yıkıyorlardı. Hoş Halis Bey de pek eyvallah demezdi ama, hastalığa çoğu zaman yenik düşerdi.
-Bakın gördünüz mü? Arafat dağının beyaz kandiller gibi dizilmiş çadırlarından birinde Halis Bey dalgın gözlerle dışarı bakıyor...
Çadırın önüne 4-5 yaşlarında esmer bir çocuk geldi. Ayakları yalınayak, üzerinde ihram elbisesi var. İhram elbisesi herkeste var ama bu küçük yavruya o kadar yakışmış ki... Halis Bey'in hemen gözleri parıldadı. Tebessüm çiçekleri açtı. Minik yavrucak hiçbir şey konuşmadan Halis Bey'e bakıyordu. Ayşe Hanım çantasından bir şeker çıkarıp bu tatlı çocuğa, (sevimli minik Arafat kuşuna) uzattı. Çocuk yana sarkık ellerinden birini uzatıp şekeri aldı. Tebessüm ediyordu. Biraz sonra "kıkır kıkır" gülmeye başladı. Hemen oracıktan kendi çadırlarına girdi. Biraz sonra tekrar geldi. Bu sefer diğer elini uzattı. Belli ki kundaktaki kardeşi için de şeker bekliyordu. Ayşe Hanım hemen bir şeker daha verdi. Çocuk onu da alınca koşup konakladıkları çadıra götürüp tekrar geldi.
Halis Bey çadırın girişine gelip oturdu. Sanki iki minik serçe oturup yanyana ötüşecekler sanırsınız.
Esmer yüz içerisinde boncuk boncuk parlayan ufacık gözler, hafif pembe dudaklar, Kırkpınar pehlivanlığına namzet küçük omuzlarla dikiliyordu çocuk. Halis Bey elini çocuğun omuzuna koydu. Onu öyle bir koklamak, sarılmak, bağrına basmak istiyordu ki emzikli çocuğun süte hasret çekmesi gibi yüreği sevgiye akıyordu. Ayşe hanım hem çocuğu hem de adamlamış çocuk Halis Bey'i dikkatle izliyordu.
Çocuk birden konuşmaya başladı: "Yevmül Arafa, Yevmül Arafa... Allah-u Ekber. Allah-u Ekber. Lailahe illallahu vallahu ekber. Allah-u Ekber Velillahil Hamd" (Bugün Arefe. Bugün Arefe...)
Ayşe Hanım çocuğun bu sözleri karşısında yufka yürekleri öyle bir doldu ki gözyaşları aktı da aktı. Hele Halis Bey can evinden vurulmuştu. Memleketinde Arefe gününe hazırlanan çocuklara Arefe gününün tekbirlerini ısrarla hatırlatan, ezberleten, bayramdan önce de bir kaç gün prova yapan Halis Bey'in şimdi Arafat çadırı önünde koro şefi bu penceresine konan minik kuş minik yavru olmuştu.
Durun bir dakika çocuk bir şey daha söyleyecek.
-Arapça olarak "Vacip tekbirler sabah namazından sonra başladı" dedi.
Çocuk yine çadırın önünden kayboldu. Halis Bey birden ayağa fırlayıp çocuğu takip etmek istedi ama birinci hamlede kalkamadı. Sonra kalktı ama çocuğa artık yetişemezdi.
İçini, kırk yıldır aynı yastığa baş koyduğu Ayşe Hanım'a döktü.
"Ayşe Hatun!.. Bilirsin küçük yaşlarda babaannemi, daha sonra da anneannemi kaybettim. Onların bayram coşkusu içime işlemişti. Çocukları sevindirmeye, bir yetimin başını okşamaya, Kurban Bayramında fakir komşulara et ikrâm etmekle sevindirmeye özen gösterirlerdi. Bir de Arefe gününe... Bütün sevgileri çağlasın diye, iyi niyetlerle yapılan ameller makbul olsun hem de tekbir sesi gönüllerimize yer etsin diye Arefe gününe önem verilirdi. Çocuklar toplanır sabah namazı farz namazdan sonra okunacak tekbir için yatsıdan sonra koro halinde sabahın tekbirine hazırlık yapılırdı.
Halis Bey'in nutku tutuldu. Boğazı düğümlendi. Gözleri yaşlarla doldu. Ayşe Hanım da duygularına tercüman olarak şöyle devam etti:
-Buraya (Hacca) gelirken de ille de Ayşe Hanım!.. Kurban bayramının Arefe gününü unutmayalım. Hem Cenab-ı Hak'tan niyazımdır. Benim canımı o gün alsın. Sabah namazından sonra bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar tekbirler okuruz. Bayramımızın hatırasına biraz şeker, birkaç beyaz mendil al da bayramda çocuklara hem de güzel adetimizi güzel mekânda yaşayalım ne olur demiştiniz. Şimdi bu çocuk, gönüllerimize konan serçe oldu. Beni de çok duygulandırdı.
Artık "Veda Günü" gelmişti. Hacılar bir bir Mekke'den ayrılıyordu. Bir aile Halis Bey'e doğru yaklaştı. Ayeş Hanım hemen anlamıştı. Çünkü geriden gelen çocuk çadıra gelen minik yavruydu. Tavaf esnasında Halis Bey'i görünce ille de babasına gidip "Beni o amcaya götürün o bana beyaz mendil verecek, beni öpecek" demiş.
Halis Bey çocuğu görünce öyle bir sarıldı ki, kokladı kokladı. Öptü ve bağrına bastı.
Dönüp Ayşe Hanım'a:
-Bu evladımıza bir beyaz mendil hediye edelim". Allah ak mendil gibi ömrüne bereket versin. Cömert olsun. Zihni açık, faydalı bir insan olsun, dedi.