Arıyı farklı yapan "cemaat" ruhudur

Emre Asım'dan, subjesi "arılar" olan bir e-mail geldi. Kur'an'da bildirildiğine göre, insandan başka Allah'ın vahyine muhatap olmuş tek canlı olan arılar hakkındaydı bu e-mail.

Diğer canlıların tamamına yakını için genel ad olarak "sürü" tabirini kullanmamızın aksine karınca ve arı topluluğuna cemaat deriz. Arı cemaati, karınca cemaati.

Bu vasfı onlara kazandıran aralarında mevcut, insanı bile hayrete düşüren iş bölümü, cemaat ruhudur.

Her bir arı ve karınca, üzerine düşen vazifeyi aksatmadan yerine getirir ve bunu yaparken de "ben" değil "biz" ölçüsüsü esas alır. Yani o kendinden çok cemaatini oluşturan bireyleri düşünür.

Aynı vasfı taşımadığı için, -mesela, inek topluluğuna- sürü diyoruz.

Onlara "sürü" vasfını kazandıran şey, hep kendini, kendi çıkarını düşünme anlayışıdır.

Bilimcilerin yaptığı araştırmalarda gerek arı ve gerekse de karınca bu "cemaat olma" özelliğini hiçbir zaman yitirmemiş olmasına karşın, yaratılış özelliğinden sapmış insan için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.

Modernleşe sürecinde, sadece kendisini düşünen bir insan tipi oluşturduk.

Bir arının neler yaptığına bir bakın.

"500 gram bal için arılar, 3 milyon 750 defa çiçeğe konup kalkıyor. Bir kilo bal için 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor. Bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100 kilometre kanat çırpıyor. Bu denli çalışmanın arasında, dönüp öbür arı benim kadar dolaşıyor mu? diye bir kontrol gereği de duymuyor. Birbirleriyle, tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanmışlar.

Neredeyse kölesi olduğumuz bilgisayar, saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, bilgisayarın doğadaki rakibi bal arıları, bu sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yeteneğine sahip. Demek ki, bilgisayarda hâlâ Bill Gates'in keşfedemediği birşeyler var. Bir kolononin pazarlanacak 1 kilogram bal üretmesi ve yaşamını sürdürebilmesi için 8 kg. bal tüketmesi gerekiyor. Bu da kolononin 6 kez dünya çevresini dönmesi demek. Onlar bu işi canla başla yapıyor ve genetik olarak nesilden nesile aktarılmış bir tembellik asla söz konusu olmamış. Bu arı cemaatinde hinlik yapıp; "Bir gram bal da kendime saklayayım" diye peteğini hortumlayana da şimdiye dek rastlanmamış.

Hepsi güneşin kalk ziliyle çalışmaya başlayıp, güneşin paydos ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar. Hiçbir arı; "Kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmam abi" de dememiş. Birlikten ve kovandan çıkınını alıp, başka yollara düşüp, başka kovanda bir cemaat kurmayı düşünmemiş. Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış.

Arı vücut ağırlığından 330 katı yük çekebiliyormuş. Her bir petek gözünün altıgen prizma şeklinde inşa edilmesi, esas peteğin direncini sağlıyormuş. Bu nedenle kilolarca balı taşıyabiliyormuş. "Gerçekten de ne az balmumu harcayarak maksimum ölçüde bal depolamak en uygun şekil, arıların inşa ettiği altıgen prizmadır" diye onaylıyor fizik bilimciler. Allah'ın yarattığı bu canlı milyon yıldır hayatına fesat sokmadan yaşamını sürdürebiliyor... Siz hiç kendi kendini sokan bir arı gördünüz mü? Belki de bu dünyaya arı olarak gelmek lazımdı" diye de bitiyor e-mail.

Bütün bunlar rağmen, "yaratılış gerçeğinden" sapmamak şartıyla insan olmak en büyük meziyettir.

"Hatırla ki, Rabbin meleklere; Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dedi. Onlar: "Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?" dediler. Allah da onlara: "Sizin bilmeyeceğinizi herhalde ben bilirim" dedi. (Bakara, 2/30)

En büyük şeref insan olmaktır.

Ama insan...