Dünkü yazımda şöyle bir cümle vardı: "Mevcut siyasi iktidar a) Krizi Türkiye için bir sıçrama noktası olarak mı, yoksa b) Dibe vuran kendi iktidarının çıkış noktası, vaz geçilmezliğinin tutunacak son dalı olarak mı görmeye karar veremediği için işi ağırdan alıyor. Öyle ya bu fırsat kaçırılır mı, savaş halinde hükümet mi değiştirilirmiş!!!"
Sizin muhtemelen yukarıdaki cümleyi okuduğunuz saatlerde; "Türkiye ABD'nin terörist saldırı sonrasında yaptığı mücadeleyi de anlayışla karşılamaktadır" diyen Başbakan Yardımcısı Bahçeli MHP Grubu'nun basına kapalı bölümünde, Türkiye'nin "bir savaş ihtimali" ile karşı karşıya bulunduğunu anlatıyor ve bunun "Türkiye'nin pozisyonunu iyi ayarlamasını" zorunlu kıldığını söylüyordu. Ekonominin, Afganistan'a yönelik harekattan sonra "kritik aşamaya" girdiğini belirten Bahçeli "Türkiye, adımlarını artık sıcak savaş döneminin ekonomisi üzerindeki olumsuz baskıların artacağını hesaba katarak atmak zorundadır. Yedi ayı aşkın bir süredir kriz sürecinden kurtulamayan ekonomimiz Afganistan'a yönelik harekattan sonra daha da kritik bir aşamaya girmiş bulunmaktadır. Terörizmle mücadelede sıcak müdahale aşamasına geçilmesiyle birlikte yeni önlemlerin bir an önce uygulamaya konması ve ekonomik canlanmanın mutlaka temin edilmesi gerekmektedir" diyordu.
Bir gün önce de diğer Başbakan Yardımcısı Yılmaz, "Ortaklarımızla anlaştık, seçim 2004 Nisanı'nda" açıklamasını yapmıştı.
Köşkte yapılan son "Güvenlik Zirvesi"nin ardından "Kritik bir döneme girildiği, hükümet üyelerinin bir hafta süreyle Ankara'dan ayrılmayacakları" duyuruldu.
İki buçuk senedir çektiklerimiz ortada... İki tabiî deprem, üç ekonomik deprem ve nihayet terör depremi... Sırada savaş depremi mi var?
Acaba diyorum, tam tersi hükümet üyeleri toptan Ankara dışına çıksalar işler daha mı iyi yürüyecek? Derviş de zaten hep mola almaya başlamadı mı?
Mevcut iktidar bir kısır döngü içindedir. Başarısızlığını daima kendi dışındaki olaylara bağlamakta; düzeltmek ve başarmak için de iktidara mecbur olduğunu ileri sürmektedir.
Şimdi "Savaş var" mazeretinin arkasına sığınmaktadır. Ekonomiyi batırmazsanız ekonomik kriz olmaz, savaşa girmezseniz de savaş ekonomisi olmaz.Mevcut iktidar bir türlü başarısızlığın asıl sebebinin bizatihi kendi varlığı olduğunu görememektedir.
Bu hükümet devam etsin mantığı ile Türkiye bu savaşa girmemelidir.
Savaşın kuralı, hedef bölgeyi işgal etmektir. Hava saldırısı ile işgal olmaz. Hava Kuvveti ile yumuşatılan bölge mutlaka Kara Kuvveti ile işgal edilmelidir.
İşin içine kara harbi girince de durum iyice karışık bir hâl almaktadır. Afganistan'a yapılan bombardımanı % 94 oranı ile destekleyen Amerikan halkı acaba kara harekâtı başlayıp da nakliye uçaklarından ölen Amerikan askerlerinin tabutları inmeye başlayınca ne düşünecektir?
İşte bu psikolojinin olumsuz etkilerini asgariye indirmek isteyen Amerika, kara harekâtına kendi adına "bulaşacak" birlikler aramaktadır. Amerikan pilotları yukarıda, hiç hava savunması olmayan kara hedeflerine "top oynar gibi" bomba yağdırsınlar ama aşağıda o cehennem coğrafyasında mümkün olduğunca "başkalarının" teri ve kanı aksın.
Türkiye Nato Anlaşması gereği görevden kaçamaz. Ancak katkısı, diğer Nato üyelerininki kadar olmalıdır. Ne eksik, ne fazla.. Amerika'nın istediği "Özel Kuvvetler" ve bunların kullanılması için yapılacak karargâh çalışmalarında bulunmak üzere gereken irtibat heyeti Pentagon'a pekalâ gönderilebilir. Bunlar hakikaten dünyanın en mükemmel askeridirler, kutuplarda veya ekvatorda, her şart altında görev yapar ve başarırlar. Vatan, bayrak ve millet uğruna ölümü göze almış üstün insanlardır. Lider personeldir. 10 kişilik bir tim 1000 kişiyi eğitebilir. Afganistan'a gönderilecek 3-5 tim, üç ay içinde 5000 kişiyi eğitir ve bu 5000 kişi Taliban'ın canına okur.
Bu timler zaten şu anda Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da görev başındadır. Nato Anlaşması gereği Meclis kararı olmadan oradadırlar ve Afganistan'a gönderilmeleri için de Meclis kararı gerekmemektedir. 50 sene önce Nato'ya girildiğinde anlaşmayı onaylarken Meclis zaten bu yetkiyi hükümete devretmiştir.
Ancak Kore örneğinde olduğu gibi bir-iki Tugay'lık bir kuvvet gönderme söz konusu olunca işin rengi değişmektedir.
Başka coğrafyalarda başkasının hesapları uğruna Mehmetçiğin saçının teline zarar getirilmemelidir. Meclis asker gönderme yetkisini hükümete vermemelidir.
Kamuoyuna açıklanamayacak zor durumlar gereği (IMF kredi ertelemiştir) mecbur kalınırsa dişe diş pazarlık yapılmalıdır.
KKTC'nin Amerika ve AB tarafından tanınması, Musul-Kerkük'e girecek Türk askerinin oradan çıkmaması, Afganistan nihaî çözümünde kuzeyde Türkmen federasyonu asgarî şartlardır.
"Şimdi yardımcı olmazsak sonra bizi cezalandırırlar" anlayışı, "önce asker verelim sonra nasıl olsa Amerika bize bir kıyak yapar" düşüncesi teslimiyetçiliktir, insiyatifi karşı tarafa kaptırmaktır.
Körfez savaşına her türlü kolaylığı göstermişizdir de ne olmuştur?
Öyledir de siz bu pazarlığı yapacak herhangi birini ortalıkta görüyor musunuz?
Sizin muhtemelen yukarıdaki cümleyi okuduğunuz saatlerde; "Türkiye ABD'nin terörist saldırı sonrasında yaptığı mücadeleyi de anlayışla karşılamaktadır" diyen Başbakan Yardımcısı Bahçeli MHP Grubu'nun basına kapalı bölümünde, Türkiye'nin "bir savaş ihtimali" ile karşı karşıya bulunduğunu anlatıyor ve bunun "Türkiye'nin pozisyonunu iyi ayarlamasını" zorunlu kıldığını söylüyordu. Ekonominin, Afganistan'a yönelik harekattan sonra "kritik aşamaya" girdiğini belirten Bahçeli "Türkiye, adımlarını artık sıcak savaş döneminin ekonomisi üzerindeki olumsuz baskıların artacağını hesaba katarak atmak zorundadır. Yedi ayı aşkın bir süredir kriz sürecinden kurtulamayan ekonomimiz Afganistan'a yönelik harekattan sonra daha da kritik bir aşamaya girmiş bulunmaktadır. Terörizmle mücadelede sıcak müdahale aşamasına geçilmesiyle birlikte yeni önlemlerin bir an önce uygulamaya konması ve ekonomik canlanmanın mutlaka temin edilmesi gerekmektedir" diyordu.
Bir gün önce de diğer Başbakan Yardımcısı Yılmaz, "Ortaklarımızla anlaştık, seçim 2004 Nisanı'nda" açıklamasını yapmıştı.
Köşkte yapılan son "Güvenlik Zirvesi"nin ardından "Kritik bir döneme girildiği, hükümet üyelerinin bir hafta süreyle Ankara'dan ayrılmayacakları" duyuruldu.
İki buçuk senedir çektiklerimiz ortada... İki tabiî deprem, üç ekonomik deprem ve nihayet terör depremi... Sırada savaş depremi mi var?
Acaba diyorum, tam tersi hükümet üyeleri toptan Ankara dışına çıksalar işler daha mı iyi yürüyecek? Derviş de zaten hep mola almaya başlamadı mı?
Mevcut iktidar bir kısır döngü içindedir. Başarısızlığını daima kendi dışındaki olaylara bağlamakta; düzeltmek ve başarmak için de iktidara mecbur olduğunu ileri sürmektedir.
Şimdi "Savaş var" mazeretinin arkasına sığınmaktadır. Ekonomiyi batırmazsanız ekonomik kriz olmaz, savaşa girmezseniz de savaş ekonomisi olmaz.Mevcut iktidar bir türlü başarısızlığın asıl sebebinin bizatihi kendi varlığı olduğunu görememektedir.
Bu hükümet devam etsin mantığı ile Türkiye bu savaşa girmemelidir.
Savaşın kuralı, hedef bölgeyi işgal etmektir. Hava saldırısı ile işgal olmaz. Hava Kuvveti ile yumuşatılan bölge mutlaka Kara Kuvveti ile işgal edilmelidir.
İşin içine kara harbi girince de durum iyice karışık bir hâl almaktadır. Afganistan'a yapılan bombardımanı % 94 oranı ile destekleyen Amerikan halkı acaba kara harekâtı başlayıp da nakliye uçaklarından ölen Amerikan askerlerinin tabutları inmeye başlayınca ne düşünecektir?
İşte bu psikolojinin olumsuz etkilerini asgariye indirmek isteyen Amerika, kara harekâtına kendi adına "bulaşacak" birlikler aramaktadır. Amerikan pilotları yukarıda, hiç hava savunması olmayan kara hedeflerine "top oynar gibi" bomba yağdırsınlar ama aşağıda o cehennem coğrafyasında mümkün olduğunca "başkalarının" teri ve kanı aksın.
Türkiye Nato Anlaşması gereği görevden kaçamaz. Ancak katkısı, diğer Nato üyelerininki kadar olmalıdır. Ne eksik, ne fazla.. Amerika'nın istediği "Özel Kuvvetler" ve bunların kullanılması için yapılacak karargâh çalışmalarında bulunmak üzere gereken irtibat heyeti Pentagon'a pekalâ gönderilebilir. Bunlar hakikaten dünyanın en mükemmel askeridirler, kutuplarda veya ekvatorda, her şart altında görev yapar ve başarırlar. Vatan, bayrak ve millet uğruna ölümü göze almış üstün insanlardır. Lider personeldir. 10 kişilik bir tim 1000 kişiyi eğitebilir. Afganistan'a gönderilecek 3-5 tim, üç ay içinde 5000 kişiyi eğitir ve bu 5000 kişi Taliban'ın canına okur.
Bu timler zaten şu anda Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da görev başındadır. Nato Anlaşması gereği Meclis kararı olmadan oradadırlar ve Afganistan'a gönderilmeleri için de Meclis kararı gerekmemektedir. 50 sene önce Nato'ya girildiğinde anlaşmayı onaylarken Meclis zaten bu yetkiyi hükümete devretmiştir.
Ancak Kore örneğinde olduğu gibi bir-iki Tugay'lık bir kuvvet gönderme söz konusu olunca işin rengi değişmektedir.
Başka coğrafyalarda başkasının hesapları uğruna Mehmetçiğin saçının teline zarar getirilmemelidir. Meclis asker gönderme yetkisini hükümete vermemelidir.
Kamuoyuna açıklanamayacak zor durumlar gereği (IMF kredi ertelemiştir) mecbur kalınırsa dişe diş pazarlık yapılmalıdır.
KKTC'nin Amerika ve AB tarafından tanınması, Musul-Kerkük'e girecek Türk askerinin oradan çıkmaması, Afganistan nihaî çözümünde kuzeyde Türkmen federasyonu asgarî şartlardır.
"Şimdi yardımcı olmazsak sonra bizi cezalandırırlar" anlayışı, "önce asker verelim sonra nasıl olsa Amerika bize bir kıyak yapar" düşüncesi teslimiyetçiliktir, insiyatifi karşı tarafa kaptırmaktır.
Körfez savaşına her türlü kolaylığı göstermişizdir de ne olmuştur?
Öyledir de siz bu pazarlığı yapacak herhangi birini ortalıkta görüyor musunuz?
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002